Değişik bir adamdı rahmetli…
Bir arife günü çıktığı çarşı alışverişinden sağ eli sargılar içinde dönmüştü.
Bursa’da bayram önleri alışveriş merkezlerinde değil, Uzun Çarşı ve Kapalı Çarşı’da yaşanırdı eskiden.
Çocuklar cep harçlıklarını çıkarmak için karton kutuların üstüne mendil, çorap tezgahlarını kurarlar, kafalarına 95 numara sutyenleri geçirmiş olan seyyar satıcılarsa “ikizlere takke, ikizlere takke” diye bağırıp, bir an önce ürünlerini satmaya çalışırlardı.
Mahşeri bir kalabalık yaşanırdı oralarda.
Yürümekte zorlanır, ancak gıdım gıdım ilerleyebilirdiniz.
Bizimki o hengâmede ilerlerken gözüne bir herif takılıyor.
Tezgâhlarda alışveriş yapmakta olan kadınların arkalarına yapışıyor o adam ve sanki kendisi de bir şeyler alacakmış gibi kurbanını önüne alıp, popolarına sürtünmeye başlıyor!
Hatun rahatsız olup söylenerek çekilince de kenara bu kez yan taraftaki başka bir tezgâhın önünde duran bir diğer kadına yöneliyor.
Bildiğiniz sapık yani, bayram kalabalığını fırsat bilmiş, başkalarının karısını kızını taciz ederek zevk almaya çalışmakta!
“Sonra ne yaptın” dedim rahmetli babama?
Önce “yanılıyor muyum acaba” diye uzun süre izlemiş…
Sonra, tam son kurbanına arkasından yapıştığı sırada sol eliyle adamı sırtından dürtmüş…
Herif dönünce de sağ elini yumruk yapıp, tam ağzının ortasına doğru kuvvetlice indirmiş.
Sapığın dişleri kütür kütür kırılmış ve küt diye bayılıp yere düşmüş ama darbenin etkisiyle babamın elinin işaret ve orta parmağının arası 2-3 santim birden yarılmış.
Esnaf, “sen bir an önce kaç amca buradan” demiş, “biz bu heriften yılmıştık artık. Şimdi polis gelir, bunu adam sanırlar, başın derde girer”.
O vakit açık olan Setbaşı Tıp Merkezi’ne gitmiş kanı damlaya damlaya.
Yarayı temizleyip dikiş atmışlar; sonra da bir güzel sarmışlar.
O bayram sağ taraftakini kullanamamıştı babam, sol elini öpüp alnımıza götürmüştük.
Önceki gün, Bursa’nın ulaşım ağından sorumlu BURULAŞ’ın genel müdürü Levent Fidansoy’u dinlerken zihnim yıllar öncesine, o kalabalıkta kadınları taciz etmekte olan sapığı indiren babama gitti, nur içinde yatsın.
Şimdi yaşasa, bir saniye bile tereddüt etmez, gene aynı şeyi yapardı!
“Peki” dedim, “Levent bey, bizim halkımız bu tür durumlarda tepki gösterir, döverler adamı, oracıkta linç ederler vallahi”!..
“Yok” diye devam etti söze, “şimdilerde hiç kimse müdahale etmiyor!.. Hatta etmediği gibi, selfie çekiyor ya da olay yerinden canlı yayına başlıyor insanlar!..”
Her katarın giderken son, gelirken ilk vagonunun sadece “yalnız kadınlara” ayrıldığını öğrenince ben de pek çok insan gibi “Höyt! N’oluyoruz, İran’a mı dönüyoruz anasını satıyim” diye düşünüp sarıldım telefona?
Bu arada…
“İran” konusunda da bir algı operasyonu var ülkemizde yıllardan beri çünkü, mesela orada yaşayan kadınların çoğu bizdekiler gibi sıkı sıkı sarınmazlar, başörtülerinin önünden saçlarının perçemleri görünür günümüzde; sessiz bir “kadın devrimi” usul usul ilerlemektedir orada.
Şudur mesela İranlı kadın:
Benzetmem asıl “Suudi Arabistan’a mı dönüyoruz” şeklinde olmalıydı:
Büyük bir sükûnetle yanıtladı sorularımı BURULAŞ Müdürü Levent Fidansoy:
“Birincisi, çok büyük bir talep ve ciddi rahatsızlık haberleri geldi, özellikle gece vakti yolculuk yapan kadınlarımızdan!..”
-Aman müdür bey, sakın yapmayın bunu, yol olur sonra!
Güldü Fidansoy…
“Bakın” dedi, “özellikle Suriyelilerin gelmesinden sonra yalnız seyahat eden kadınlara yönelik taciz ve sarkıntılık olayları çok arttı. Günümüzde çantasında biber gazı taşımayan kadın yok denecek kadar az artık…”
-Bu doğru.
“Biz bu çözüme baş vururken kesinlikle haremlik-selamlık uygulamak istemedik. Yalnız seyahat eden hanımlarımızın “güvenli ve rahat yolculuk yapma” haklarını teslim etmeyi hedefledik sadece…”
-Haremlik-selamlık yok mu yani?
“Yok tabii… Yanında eşi, nişanlısı ya da erkek arkadaşı olan her kadın eğer isterse diğer vagonlara binebilecek. Ayrıca, yalnız da olsa dileyen her hanım, ortak kullanılan alanlarda serbestçe yolculuk edebilecek…”
-Hımm! Zorlama ya da dayatma da yok o zaman?
“Hiç olur mu öyle şey?..”
-Hımm!
Şöyle bir düşündüm…
Yalnız seyahat eden karısının, kızının, annesinin ya da sevgilisinin trenlerin sıkış tepiş olduğu sabah ya da akşam saatlerinde bir takım ter kokulu iğrenç adamlar tarafından sıkıştırılıp taciz edilerek yolculuk yapmasına kim “evet” der?!.
Bu durumda hiç mahsuru yok bence de “pembe vagon” uygulamasının!
Hatta hiç sorgulamadan bırakın karşı çıkmayı, teşekkür etmek bile gerek yapılan bu düzenleme için.
Pekii…
Şunu sorabilir saksıyı çalıştıran her insan:
“Pembe vagon yapacağınıza, sefer ya da vagon sayısını arttırsanıza kardeşim?..”
Çok doğru bir bakış açısı ancak, bir parça bilgiye muhtaç!
Bursaray durakları en baştan itibaren sadece 4 vagon alabilecek şekilde planlanmış…
Yani, beşinciyi ilave edemiyorsunuz, bu bir…
Kaldı ki yoğunluğun olduğu saatler öğrencilerin okula gittikleri sabahla, döndükleri akşam vakitleri.
Onun haricinde trenler genellikle yarı dolu vaziyette ilerliyor.
Peki, sefer sayısını arttıramaz mı BURULAŞ?
Şimdiki mevcut kullanılan yazılıma göre her iki trenin gelişi arasındaki süre dört dakikadan azolamaz!
Eğer dört dakikadan az olursa sinyalizasyon sağlıklı işlemez ve ulaşım güvenliği tehlikeye girer!
Peki, yeni bir yazılım yüklenirse eğer, bu süre daha aşağıya çekilebilir mi?
Evet, çekilebilir ancak, bunun için eldeki vagon sayısı yeterli değil henüz!
Vallahi ben Fatma hanımı ve Hüseyin Durmaz’ı yürekten tebrik ediyorum…
Durmazlar personeline de helal olsun bu arada!
Üstelik de daha önce dışarıdan 3 milyon 121 Euro ödenerek alınan Bursaray vagonlarını 1 milyon 634 bin Euro’ya yani, yüzde 50 daha ucuza üretmeyi başardıkları gibi, taahhüt ettikleri 60 vagondan tam 36 adedini de belediyeye teslim ettiler geçenlerde.
Aynı esnada 18 de tramvay vagonunu bitirip vermişler BURULAŞ’a.
“Vagonların tamamlanmasıyla birlikte önümüzdeki eğitim-öğretim yılında yeni yazılıma geçeceklerini ve sefer aralığını 2 dakikaya kadar düşüreceklerini” anlattı Levent Fidansoy ayrıca.
Bir de CHP’li Bursa Milletvekili Nurhayat gibi “laikçilikten ekmek yiyen, Atatürkçülük yaparak beslenen, memleketi İran’a benzemekle korkutup, bundan geçinen” bir güruh var ortalıkta…
Ha! Bir de onlara inanıp kanan arızalı saflar grubu!
Artık inandırıcılıktan o kadar uzak ki Nurhayat gibiler, ne derlerse desinler halktan karşılık görmüyor hiçbir söyledikleri!
Gitmiş bir Bursaray istasyonuna, orada basın açıklaması yapıyor hatun…
“Ne kadın-erkek ayırımcılığı Nurhayat, sen Türk vatandaşı-Amerikan vatandaşı ayırımcılığı yaptın ve Amerika’ya tabi olsun diye çocuğunu gidip orada doğurdun; bu yaptıkların artık çok bayat!..”
Konuyu bir türlü kavrayamayan yine CHP’li bir grup şişman kadın da bir istasyona giderek sprey boyayla yerdeki işaretleri karalamışlar…
Meseleyi hâlâ bir “cinsiyet ayrımcılığı” sanıyor saflar!
Onlar burada “laikçilik” oynadıklarını sanırlarken Ankara’da Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl ve etrafındaki CHP’yi kuşatmış Alevi ekip, Melih Gökçek’ten ihaleler alarak köşeyi dönüyor, farkında bile değiller!
“Kamu malına zarar vermekten dava açacak mısınız” diye sordum BURULAŞ Genel Müdürü Levent Fidansoy’a?
Eğer açsalar, her biri en az iki yıl Bursaray istasyonlarında hademelik yapmaya mahkum edilecek, onun da farkında değiller!
“Yok” dedi genel müdür, “boyayı sildik, geldi, geçti. Onlar da demokratik haklarını kullanacaklar elbette; dava açmayı düşünmüyoruz…”
Her seferinde olduğu gibi hemen bilip düşünmeden zıplayacağınıza önce biraz muhakeme yapın ve karşı tarafın “demokrasi anlayışını”da görüp utanın artık biraz!..
Bir de ne öyle o?
G.t göbeğe karışmış, çok yimeyin, az yiyin biraz!..