Bursa Ulucami avlusunda iki yaşlı teyze oturuyor…
Biri, diğerine diyor ki, “Bir adağım vardı, bir türlü yerine getiremedim. Çok vicdan azabı çekiyorum, geceleri sıkıntılı rüyalar görüyorum”!..
İki üçkağıtçı uyanık genç, hemen arka taraftan duyuyor teyzenin bu sözlerini.
Ve yine kendi aralarında fısıldaşıp, az sonra, karşılarında beliriveriyorlar.
“Ben” diyor biri, “Hızır!.. Bu arkadaşım da İlyas!..”
Hemen başlarındaki örtüleri düzeltip iyice sıkarak gözleri fal taşı gibi açılmış vaziyette dua okumaya başlıyor, yaşlı teyzeler.
Gençlerden Hızır olanı devam ediyor:
“Öbür tarafta senin işler karışık!.. Bir adağın varmış, yerine getirmemişsin!.. Öldüğünde Cehennem’e gitmemen için, bu adağı yerine getirme görevi bana verildi. Adağının bedeliyse 250 Lira.”
Teyze hemen çıkınını karıştırmaya başlıyor.
Fakat yanında sadece 180 lira çıkıyor.
“Tamam” diyor Hızır, “Ne yapalım? Seni kıracak değiliz ya!.. O paraya da halledeceğiz artık!”
Daha sonra uyanıp, dolandırıldığını anlayan teyze karakola başvuruyor.
Bu manzara günümüz Türkiye’sinin, Bursa’sında yaşanıyor.
Halk arasında Bursa Ulucami’de zaman zaman Hızır’ın dolaştığına ilişkin söylenceler vardır ve insanlarımız da buna inanmaktadır çünkü!
Ve bu olay geçmişte, Bursa gazetelerinin 3’ncü sayfalarında basit bir dolandırıcılık haberi gibi veriliyor!
Önü arkası hiç ama hiç tartışılmıyor.
…………………
Halkımız arasında başka bir inanış daha var.
Eğer oturup, 3 bin sübhanallah deyip üflersen, o güne dek işlediğin tüm günahlardan arınıp, pir-ü pak oluyorsun!
İnanmazsanız yine Ulucami’nin çevresindeki tesbihçileri gezin ve bakıverin oralarda satılan dua kitaplarına?!.
Paran var, zamanın yok ama günahlarından arınmak için ne yapacaksın?
Parasını verip, “üfleyici” tutacaksın elbette!
Varsıl inananlar da aynen böyle yapıyorlar.
Özellikle Ramazan aylarında acayip tavan yapıyor bu sektör.
Yine Ulucami avlusu ve aylardan Ramazan…
Elindeki iki pet şişeyle ince sakallı cübbeli bir genç dolaşıyor ortalıkta, bir yandan fısıltıyla “Sübhanallah, sübhanallah” diye etrafa seslenerek!
Kenarda oturan teyzelerden biri “Gel evladım” diyor, “kaç tane var içinde”?
-Tam 3 bin tane okudum üfledim teyzecim?
“Kaç para evladım?”
-Yüz lira teyzeciğim!
“Aman evladım, benim 80 liram var; veriver bu paraya senin şişelerden birini?”
-Olmaz teyzeciğim, işin sevabı kalmaz o zaman!
Ve aralarında yapılan pazarlık sonucu sakallı genç şişelerden birinin kapağını beş-on saniye açıp, tekrar kapatarak eksik paranın bedeli kadar 600 sübhanallahın dışarı çıkmasınısağlıyor!
Teyze şişeyi evde açacak ve 2400 sübhanallahlık günah affettirecektir!
Ancak, alışveriş tamamlandıktan sonra orada sakallı genci tanıyan birileri “Bu çocuk üç kağıtçı!.. Kesinlikle okumamıştır 3 bin sübhanallahı şişeye” deyince, dolandırıldığını düşünen bu teyze de karakola başvurup şikayetçi oluyor!..
Bu manzara günümüz Türkiye’sinin, günümüz Bursa’sında yaşanıyor.
Ve bu olay da Bursa gazetelerinin 3’üncü sayfalarında basit bir dolandırıcılık haberi gibi veriliyor!
Önü arkası, nedenleri hiç ama hiç tartışılmıyor.
Oysa Allah’ın verdiği “akıl ipine” sarılmak kadar doğru ve güzel bir şey var mı insanoğlu için?
Ne dersiniz?