Yazarlar

Reşat Ulu’nun anıları (2)

post-img
Dünden devam ediyoruz:   “Keles’i işgale gelmiş Yunan askerlerinin bir çoğu öldürüldü. Hatta büyük taarruzdan sonra kıtasını kaybetmiş bir sürü Yunanlı her gün başı boş vaziyette gelirdi. Kimisi aç, kimisi perişan, babamın misafirhanesi olduğu için gelip ekmek isterlerdi. Babam ekmek verirdi fakat zamanın gençleri onları alır götürür, bir çukura gömerdi!   Keles’in düşman işgalinden kurtarılmasının tarihi 28-29 Ağustos 1919 olması gerekir. Büyük taarruzun 2’nci, 3’ncü günü düşman Keles’ten, geldiği Tavşanlı istikametine gitmek zorunda kalmıştır. Keles’in genç fedaileri de daima düşmana karşı durmuş ve yayla ormanlarında silah elde beklemiş, bu nedenle Yunan Yayla civarına çıkamamış. Şayet düşman Keles’i terk etmemiş olsa idi büyük bir hazırlık yapılmakta idi, Yunan Keles’te imha edilecekti. Yine de esas birliklerine varamadan binlercesi yolda öldürülmüştür.   Vatan kurtuldu, Keles’te de kurtuluş şenlikleri çok oldu ve Keles kayıtsız şartsız Ankara Hükümeti’ni tanıdı. Bunun nedeni de dedem Tahir Hoca’dır. İstanbul Hükümetinin meşruluğunu kaybettiğini, Ankara Hükümeti’ninse meşruiyetini halktan aldığını anlatıyordu.    Bazı çok tutucu görülenler İstanbul Hükümeti’nin gitmesiyle “hilafetin” de gideceğini, “bunun da Müslümanlığın gitmesi” anlamına geleceğini yaysalar da halkın büyük bir kesimi Tahir Hoca’ya inandığından bu görüşlere itibar edilmedi…   …Fakat beni bırakmadılar. 1938 yılında beni C.H.P’sinden Keles delegesi seçtiler. Partinin kongrelerine gitmiştim. Bu sahada pekçok dostlar edinmiştim.   İlk kongrede “köy ve köylü” davasını savunmayı esas almıştım. Parti içindeki bazı kişiler bu konuşmamdan rahatsız olmuşlar, bana “parti içinde muhalif” diyerek isim koymuşlar.   Yine o yıllarda Keles Nahiyesi Türk Hava Kurumu cemiyetini kurdum. Bir çok üye kaydını yaptım. Köylerden gelen yardımları merkeze gönderiyordum. Bu arada partinin de sorumlu işlerini verdiler. İlçe Başkanı Hurşit Keskin’di. Keles’e bir radyo almayı tasarladık. Bursa Valisi Şefik Soyer idi. Keles’e davet ettik. Ben aynı zamanda Halk Odası başkanlığı da yapıyorum. Halk Odası, çınarın dibindeki, benim yazıhane olarak oturduğum köyün orta malı bir binada idi. Valiye ilk defa bu binada yemek verdik.   İdari ve siyasi işlere karışmam işte bu yıllarda oldu. Keles kurulalı ilk defa bir Vali gelmişti. Hatta o tarihte İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okuyan yakın akrabam Davut Zeki Akpınar rahmetli de Keles’te idi. Valiyi karşılama sırasında okunmak üzere bir şiir yazmıştı. Birkaç mısrasını hatırlıyorum. Şöyleydi:   “Keles dağların başında, Türk kokar her taşında, Der Kelesli her yaşında, Hoş geldiniz büyüğümüz.   Kuş uçmaz kervan geçmezdi, Dostlar suyundan içmezdi, Kimse iltifat etmezdi, Hoş geldiniz büyüğümüz”   Vali çok duygulanmıştı. Bu şiiri de şimdi halen Keles PTT Müdürlüğünü yapan (rahmetli) Kemal Keskin ilk okul öğrencisi idi, o okumuştu.   Bu Vali Atatürk tarafından  Bursa’ya tayin edilmiş birisi idi. Kendisinin asıl mesleği askeri personel, rütbesi “yüzbaşı” iken Hatay’ın Dörtyol İlçesinde askerlik dairesinde mülhak görev yaparken Atatürk oraya gider, her alanda önder ve örnek bir lider olan Atatürk bu yörede iklim şartlarının narenciyeye çok müsait ve elverişli olduğunu inceletir. Dörtyola gittiğinde orada bir narenciye bahçesi yapılmasını ister. Bu işleri takip edecek ilçede devlet memurlarından birisini önermesini kaymakamdan ister.    Şefik bey de arkadaşları arasında prensipli, disiplinli ve dürüst olarak tanınan bir kişi olması nedeniyle Atatürk’e tavsiye edilir.   Aradan iki yıl geçmiş. Atatürk Dörtyol’a yine geldiğinde tahayyül ettiği bahçeyi görmek ister ve gider bakar ki tasavvurundan, tahayyülünden daha eyi olmuş. Şefik beye teşekkür eder. İki yıllık masraf bilançosunu da Atatürk’e takdim eder. Bunun üzerine “Şefik bey, seni idareci yapalım” der ve askerlikten istifası sağlandıktan sonra doğruca Yalova Kaymakamlığına tayin edilir.   Bu arada Şefik Bey Hukuka (fakültesine) devam eder, diplomayı alıncaya kadar Yalova Kaymakamı olarak çalışır.  Atatürk’ün Yalova’daki çiftliğiyle de ilgilenir. Bir süre sonra da Bursa’ya tayin edilir. Kendisine “Atatürk’ün Valisi” derlerdi. Ayağı sakat olmasına yani, sağ ayağı topal olmasına rağmen Bursa’nın köyüne kentine bizzat gider, vatandaşın dertlerini yerinde dinler, mümkün olanları yapar veya yaptırırdı.   Bursa’da kış sporunun Uludağ’da kurulmasını sağlamıştır. Bursa’da ilk Çelik Palas Otel binasını yaptırmıştır. Uludağ’da kayak evi, Kirazlıyayla’da oteli yaptırmıştır.   Bunlardan en güzeli ve faidelisi, Bursa-Mudanya yolunun asfaltlanmasını sağlamasıdır. Bir Alman firması tarafından yaptırılmıştır. O zamanlar İstanbul ile Bursa’nın ulaşımı genellikle Mudanya’dan yapılırdı. Ayrıca Bursa’dan, Mudanya’ya dar hat bir tren yolu vardı ve Bursa’ya ayrı bir özellik, güzellik katmakta idi. Demokrat Parti döneminde kara yolculuğunu ön planda tutan iktidar adeta kasıtlı bir biçimde bu demir yolunun raylarını satılığa çıkardı. Kilosunu 6 kuruştan 1953 yılında sattılar. Bu Bursa için büyük bir kayıp olmuştu. Ben şahsen o yıllarda İl Genel Meclis üyesiydim. Bu işe muhalefet ettim yani, demiryolunun çalıştırılması gerektiğini savunup, bu rayların ve tren istasyonlarının satılmasına karşı çıktım. Fakat D.P. mecliste çoğunlukta idi önerilerimiz ve çabalarımız boşa gitti.    Aradan yıllar geçtikten sonra bana “sen ekonomi bilmiyorsun ve mensup olduğun partinin prensiplerini savunuyorsun” diyen arkadaşlar kendilerinin ne kadar hataya düştüklerini geç de olsa anlayabildiler.   Her geçen gün Bursa’da sanayileşme ve nüfus artıyordu. Fakat iş işten geçmişti. Demir yolunu katlettiler….”   Nur içinde yat Reşat amca, iyi ki de bunları Remington daktilonla yazıp bir kenara not etmişsin. Sözlü kültürle aktarılan ne çok bilgi şimdiye dek kaybolup gitti kim bilir? Bu arada Ethem dedemle, babaanneme, koca nineme, İsmail dedeme, anneanneme, Hasip dayımla, Ayşe nineme, babama, Kırık Mehmet dayıya, halama, Süleyman enişteye, Ömer dayı, Remziye Teyzeye, rahmetli Ahmet’e, Tankut abiye, hava teyzeme, kocaburun İsmail enişteme, oğlu İsmail’e, Hüseyin amcama, her ne kadar hiç tanıyamasam da Ekrem amcama, İsmail amcaya, Süleyman dayıyla, Recep dayıya ve dahi Ümmet’e, Karaçavuş’a, Kasap Tahir amcama, rahmetli Yüksel’e,hasılı tüm akraba ve eş dosta da selamlarımı iletmeni rica eder, ellerinden öperim.

Diğer Haberler