Tabii, Turgut Özal’ın küçük partilerin oylarını kendisinin kapabilmesi için yaptığı Seçim Kanunu’nun sayesinde ilkin sadece yüzde 34’le tek başlarına iktidara gelen AKP’lilere, aynı sistem nedeniyle bu kez yüzde 41 oyla kapıda kalmak pek yaramadı!
Rahmetli Bülent Ecevit de partisi DSP yüzde 7 oy almasına rağmen yüzde 10’luk barajı geçip de Meclis’e giremediği için söylenir dururdu o vakitler bu son derecede adaletsiz seçim siteminin önünden ardından.
Recep Tayyip Erdoğan gibi o da iktidara geldikten sonra adını ağzına bile almadı ama aşk başka, iş başka oluyor tabii!
Peki, şimdi bu tablo karşısında önümüzdeki süreçte neler yaşanabilir?
Biliyorsunuz, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP’yle her vakit can-ciğer kuzu sarması oldu.
AKP’ye her ihtiyaç duyduğunda verdiği desteği kılıfına uydurabilmek için de “son Türk devletinin bekası, bin yıllık devlet geleneğimizin gerekleri, milli çıkarlar” gibi söylemlerin arkasına sığındı durdu.
Geçmişte "Parti kapatmalara karşıyız" demiş, ancak "terör ve şiddet odaklı partiler bunun dışında kalmalı" diye ekleyerek desteğinin sadece AKP için olduğunu, DTP'nin sürecin dışında tutulmasını istediklerini açıklamıştı.
Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanlığına taşıyacak olan karar yeter sayısı 367’ye MHP sayesinde ulaşabildi AKP’liler.
Türban operasyonuna MHP'den de anında destek gelmiş, MHP bu desteğin de ötesinde "Üniversite yetmez, türban devlet memurlarına da serbest kılınsın" şeklinde açıklamalar yapmıştı hatırlayacaksınız.
Suriye’ye ilişkin, TSK’nın yabancı ülkelere asker gönderilmesi için hükümete yetki veren Başbakanlık Tezkeresi TBMM’de AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla kabul edilmiş, CHP ve BDP’liler ise tezkereye “Hayır” demişlerdi.
Bunlar sadece küçük birer örnek.
Bilmem Devlet Bahçeli kuyruğu bir yerden AKP’lilere kaptırdı, bilmem kendisine biçilen donu giyip, verilen rolü oynuyor ancak 2011’de aynen CHP gibi seks kasetleriyle yeniden dizayn edilen MHP’nin geçmişine bakıldığında bu olasılığın hayli güçlü olduğunu düşünmeden edemiyor insan.
Hele hele TÜRGEV vasıtasıyla gelecek için bu konuda yatırım yapan AKP’nin henüz güvenilir bir tabanının bulunmadığını, görevlerinden uzaklaştırdığı cemaatçilerin özellikle İçişleri ve Adalet Bakanlıklarındaki yerlerini çaresiz MHP’lilerle doldurmak zorunda kaldığını düşünürseniz eğer, bu iki partinin çoktan imam nikahıyla halvete girip artık yakın akraba olduklarını kolayca görebilirsiniz derim!
Yani AKP kurar hükümeti MHP’yle birlikte, verir bu iki bakanlığı gönül rahatlığıyla bu partiye, ondan sonra göbeğini kaşıya kaşıya yoluna yine devam eder.
Eder de peki, Amerika bu AKP ve MHP’nin resmi izdivacına izin verir mi?
Bu durumda ABD’nin daha doğrusu Amerika-İsrail ittifakının güneydoğu ve orta doğuda uygulamayı planladığı “açılım ve Kürt devleti” projeleri sekteye uğrar çünkü.
Ha! Derseniz ki, aynı Amerika geçmişte Apo’yu getirip MHP’nin de içinde bulunduğu koalisyon hükümetine teslim etti. Ondan sonra da PKK liderinin idam cezasını bu hükümet marifetiyle kaldırttı. Şimdi de Kürt devletini MHP’ye onaylatacak; bu gavur milletinden korkulur, inanırım vallahi!
Sağ yanım diyor ki, “Sam amca buna izin vermez. Davutoğlu ve Bahçeli direnirse de Türkiye’yi ekonomik kıskaca alarak çok hırpalar, anamız ağlar.”
Yine aynı yanım şunları da söylüyor aynı zamanda:
“CHP sayesinde siyasete bir omuz atarak memleketin “sol partileri” arasında kendine yer açan HDP’yle kurar AKP ittifakı ya da dışarıdan onlardan destek alarak yoluna devam edebilir AKP.”
Siz bakmayın Selocan’ın yaptığı açıklamayla her “iki olasılığı da kesinlikle düşünmediklerini” söylemesine.
Koster adaya bir gidip gelsin hele, daha neler değişir neler!
Selahattin Demirtaş’tan önce Sıtkı Süreyya Önder’in çıkıp da Kürtlere alel acele “sakın azgınlık, şımarıklık yapmayın” diye mesaj göndermesi bile çok manidardır ve açık kapıların kapatılmaması içindir bana göre.
Kim bilir belki adadan “AKP-MHP koalisyonunu destekleyin” diye bir talimat da gelebilir, hiç de uzak bir ihtimal değil bu, demedi mi Apo getirildiği uçakta “beni öldürmeyin, her hizmeti yapmaya hazırım” diye?!.
Tabii tüm olasılıklara HDP’nin yüzde 5’lik oyunu 13’ün üstüne çıkaran sosyalist, sosyal demokrat ve hatta MHP’li seçmen ne der bunu bilemiyoruz ama…
Girdiği her seçimde partisini sınıfta bırakan Dersimli Kemal ve derin CHP’nin serin yeri seven elemanları orada kaldığı süre içinde CHP bundan sonra yüzde 25’i bile zor bulur, bunu çok iyi biliyoruz!
Geleceğe dönük bilinçli bir politika oluşturamadı CHP, halka hiç güven veremedi. Sadece “biz daha fazla vereceğiz” dedi, hepsi o kadar. Genel Başkanının Alevi olmasına rağmen Sünni bir şeriatçıyı genel başkan yardımcısı yaparak bu kesimden oy alacağını sandı. Daha da kötüsü üye tabanını ağırlıklı olarak Alevilerle yeniledi. Sözde “demokrasi” adı altında bazı illerde yaptığı önseçimler sonucunda milletvekili aday listeleri ağırlıklı olarak yine Alevilerden oluştu. Hiç kimse kusura bakmasın, Bursa’da da Türkiye ortalamasının 2.95 üzerinde oy almış olmak kesinlikle bir başarı değildir.
2014 belediye başkanlığı seçimlerinden bile yaklaşık 2 puan daha düşük oy aldı Bursa’da CHP. Pazar günü ortaya çıkan tablo 27.95’i gösterirken, Büyükşehir Belediye Başkan adayı Necati Şahin 28.70 oranında oy getirmişti CHP’ye.
Milletvekili adayları da dahil örgüt hiç çalışmadı. Çalışıyor görünmek için gidilen pazar yerlerinde çekilen fotoğraflar Facebook’a yüklenerek piyasa yapıldı hepsi o kadar. Hiçbir siyasi derinlikleri de yoktu ön sıralardaki adayların. Broşür dağıtıp postacılık yaptılar sadece. Mesela beşinci sıradan Meclis’e giden Nurhayat Altaca’nın seçim sloganı “Ankara’yı inleteceğim” oldu; izleyip göreceğiz bakalım, koca Ankara’yı nasıl, hangi yöntemle inletecekse?
Alınan seçim sonucu belli ki birileri kendisini yine istifadan vazgeçirsin diye uman Kemal Kılıçdaroğlu açıklama dahi yapmaya cesaret edemeden içine, pardon (!) evine kaçtı.
Onun yerine de parti sözcüsü Haluk Koç o nursuz suratıyla çıkıp da demesin mi şu kadarcık utanıp sıkılmadan, “CHP hükümet kurmaya en yakın partidir” diye!
Bu kafayla değil hükümet, oturup da turşu bile kuramaz bunlar!
Sonuçlar demokrasinin zaferiymiş. Peki ya CHP’nin nesi?
Türk siyasetinin sorunu iktidarda değil, hala görevini layıkıyla yerine getiremeyen muhalefette. Başarısızlıkları tescilli olmasına rağmen şimdi de bunlar kazık kaktılar oralara. Bu nedenle geçmişte Baykal’a kızıp “gitsin artık oradan” diyorduk ama bunlar Deniz Baykal’ı da aratır oldular vallahi! Adam hiç olmazsa vurduğu yerden ses getirirdi, sümsük biri değildi.
Kemal Kılıçdaroğlu, Murat Karayalçın ve Haluk Koç gibi insanlar derhal uzaklaştırılmalılar artık oradan.
Benim gözümde sağda az oy almasına rağmen seçimin parıldayan yıldızlarından biri de Saadet Partisi oldu. Yavaş yavaş AKP’den seçmen çalmayı sürdürüyor Saadet Partisi.
Sosyalist Soldaysa Halkın Kurtuluşu Partisi’nin sergilediği performansaysa hayran kaldım doğrusu.
ÖDP yine seçime bile giremezken, Komünist Parti’yse sadece 13 bin 773 oy alabilirken, bu toprakların yetiştirdiği ve sosyalizmi Anadolu insanıyla sentezleyerek ardında pek çok eser bırakan çilekeş insan, ünlü kuramcı, yazar, yayıncı ve çevirmen Hikmet Ali Kıvılcımlı’nın ortaya koyduğu ilkelerle hareket eden Halkın Kurtuluşu Partisi tam 61 bin 136 oy aldı ülke genelinde ki çok büyük başarıdır.
Vatan Partisi mi?
Bu ismi asıl Hikmet Kıvılcımlı bulmuş ve geçmişte aynı adla bir de parti kurmuştu ama onca kıymetli yurtseverin aday ve destek olmalarına karşın Doğu Perinçek’in neredeyse herkese antipatik gelen yapısı uzak tuttu seçmeni Vatan Partisi’nden.
Perinçek bundan sonra da kendisine adeta bir tarikat önderi gibi davranan İşçi Partili müritleriyle siyasetçilik oynamaya devam eder artık büyük ihtimalle!
Türkiye’de hala çok büyük bir “muhalefet sorunu” var. Pek çok insan kendisini oralara ait hissetmiyor, hep kerhen veriliyor çoğunlukla oylar.
Fakat sandıkların netleşmeye başladığı sırada memleketi Konya’da bulunan Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı ilk açıklamaya çok güldüm:
“Milletin kararı en doğru karardır, en büyük şeref Konyalı olmaktır!” demişti Davutoğlu.
Yani neredeyse “hani ya da benim elli gram pastırmam, oyumu Konyalıdan başkasına vallahi bastırmam” diyecekti gelen ilk darbenin etkisiyle epeyce sersemlemiş olan Davutoğlu!
Evet, Kemal Kılıçdaroğlu girdiği tüm seçimleri kaybederek istikrarını korumuş, kendi memleketi Dersim’de bile büyük bir hezimete uğramıştır.
Davutoğlu’nun partisindeyse ilk kez sorgulamalar başlamış, AKP Genel Merkezi ve iş ortağı Zekeriya Birkan’ı 8’nci sıraya koyduran Bursa İl Başkanı Cemalettin Torun’la, onun yönetimine karşı çok ciddi tepkiler oluşmuştur.
İşte DOSABSİAD Başkanı AKP’li Selim Yedikardeş’in dün sosyal medyada paylaştığı bazı görüşleri:
“Seçmen aradığını bulamadı. Kendine yakın aday görmek isterken, alay eder gibi liste yaptınız. Bu İlin bir yapısı var. Muhacir ve göçmen şehri, 3 Batı Trakyalı koydunuz, sanayi başkenti neden gözlerden kaçtı? Balkan ve Rumeli, Bulgaristan, Bosna, dağdan ve BURSALI aday neden koymadınız? Tüm bu demografik yapıyı nasıl göz ardı edersiniz? Seçimin galibi, sevinenler gibi gözükse de asıl mağlup seçmenini koyun zanneden BURSA Ak Parti kurmayları ve Ak Parti Genel Merkezidir. Sayın Soylu ve Şentop nezdinde BURSA AK PARTİ İl BAŞKANLIĞI yaptığı liste ile harakiri yapmıştır. Şimdi ekonomi 3.2 TL. USD. Borsa 40.000 inanılır gibi değil."
Ama dün en çok Hürriyet Yazarı Ertuğrul Özkök’ün değerlendirmesi hoşuma gitti benm. Hem tespitindeki isabet, hem de ifade tarzındaki ustalık çok şahaneydi. Bir bölümünü paylaşarak tamamlayayım bu günkü seçim değerlendirme yazımı:
"Eğer bir parti dördüncü seçiminde hala yüzde 42 oy alıyorsa... Yine birinci parti çıkıyorsa...
Emin olun kaybetmemiştir... Hatalarını ve eksiklerini giderme fırsatı bulmuştur... Siyasette kazanmamak ille de kaybetmek anlamına gelmez...
Seçimin tek bir kaybedeni vardır... Bir siyaset tarzı kaybetmiştir... Öfke kaybetmiştir... Ötekileştirme kaybetmiştir... Aşağılama kaybetmiştir... Kibir kaybetmiştir... Adaletsizlik kaybetmiştir... Baskı, korku siyaseti kaybetmiştir..."