Yazarlar

Sena Kaleli’nin yanıtı

post-img
Zor bir durum. CHP Parti Meclis Üyesi Sena Kaleli kendisinin de adının geçtiği “Lama Kadın” başlıklı yazım üzerine mail yoluyla bir açıklama göndermiş. İçeriğindeki gerçeklere aykırı, yanlış, eksik ve nezaket dışı ifadeleri çıkarıp kalan bölümü yayınlasam kendisinin rencide olmaması için, bu kez sağda solda “gönderdiğim açıklamanın tamamını yayınlamadı, sansür uyguladı” diyecek. Tamamını olduğu gibi yayınlarsam mutlaka benim de iki çift laf etmem gerekecek. Bir gün düşünme süresi verdim kendime. Parmakları kopan bir hastayla ilgili yardım ricam üzerine son derece olgun davranıp gereğini de yerine getirdikten  sonra şimdiye dek yaptığı siyasi gafları unutmuş, bundan sonra hakkında hiç yorum yapmamaya, sadece haber niteliğindeki önemli gelişmeleri yazmaya karar vermiştim açıkçası. Nitekim o yazımda da öyle yaptım yani yorum katmadım. CHP Bursa İl Örgütü yöneticilerinin katılımıyla yapılan bir değerlendirme toplantısında pek çok kişi MHP’yle koalisyon önerirken Sena Kaleli buna karşı çıkarak “seçimin yenilenmesini” istemiş ve ardından da şu son derece kritik lafı etmişti: “Onlar sadece benim mahallemde bile geçmişte 3 kişiyi öldürdüler!..” 1980’den 35 sene sonra MHP’de siyaset yapan ve hiç bir şekilde cinayetten ötürü yargılanıp da ceza almamış o insanlar için bu lafı sokaktaki bir vatandaş söylese “her halde kafadan çatlak” diye gelir geçersiniz ancak, bunu ana muhalefetin bir parti meclisi üyesi söylerse dünyanın neresine giderseniz gidin, manşetlik haberdir. Nitekim geçmişte ailece MHP’li olarak bilinen Kaleli’nin MHP’yle kurulacak bir koalisyona şiddetle karşı çıkması, bunun yerine tekrar seçim istemesi kendi partilileri arasında da gülüşmelere neden olmuş, “asıl amacınınsa listeye tekrar girmeye çalışarak yeniden milletvekili seçilmek olduğu” konuşulmuştu. Merak edenler İnternet sitesinden eski yazılara bakıp görebilirler; orada ne bir hakaret ne de buna benzer bir şey vardı. Fakat Sena hanım “yanıt” diye gönderdiği metinle yine öyle bir sıvamış ki, temizleyebilene aşk olsun! İşte onun için virgülüne dokunmadan yayınlayıp, “parantez içlerindeki” bölümlerde de kendi değerlendirmelerimi sunacağım. Hadi buyurun bakalım hep birlikte okuyalım ama bir bardak çay alın önce: “Merhaba, (Merhaba.) PM öncesi katılımcı bir anlayışla yaptığımız, tatilde ve saha etkinlikleri olan arkadaşlarımız haricinde yeterince katılımın olduğu toplantıda konuşulan konularla ilgili, yetersiz ve yanlış bilgileri muhataplarına sormadan yazmanız nedeniyle, yanlış anlamalara neden olacak aktarımlarınızı düzeltmek amacıyla cevap yazma gereği doğmuştur. (O toplantıya katılan, elbette ki kendileri açıklamadıkları takdirde isimleri sonsuza dek bende kalacak pek çok muhatapla görüştüm. Hepsi de yazdıklarımı doğruladı. Üstelik de şu ana kadar sizden başka bir tek Allah’ın kulu yazılanlara itiraz etmedi.) Eleştirme haklarınızı doğru kullanmanız ve gazeteciliği haber alıp satmak gibi görmemeniz dileğiyle… (Otobüsçülüğü belki ama hele hele gazeteciliği sizden öğrenecek değiliz. Eleştiri hakkımızı doğru insanda doğru yerde kullanırız biz. Daha önce kaleme aldığım ve son derece ağır eleştiriler barındıran yazılarımla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulundunuz, iddia makamı haksız buldu sizi ve bu talebinizi reddetti. Ayrıca ben asla haber alıp satmam. Okurlarımın başka hiç bir yerde bulamayacakları bilgileri emek sarf ederek öğrenir, bunları okurlarımla paylaşmaya çalışırım. Size haber satan birileri varsa da bunları bilmek isterim?) Mehmet Ali Yılmaz Sayın arkadaşım, (Efendim canım?) Bir partiye mensup bir gazeteci olarak, yazdıklarınızdan anlaşıldığı kadarıyla kulaktan kulağa, kulaktan dolma, biraz da kendinizden doldurma yazma eğilimdesiniz.. Artık, böylelikle meselelerle değil, kişiler ve dedikodularla ilgilendiğinizi ve saptırma ustası olduğunuz kanıtlanıyor. Bence dilinizi sorgulamanızda yarar var… (Vay, vay, vay! Vallahi bayıldım bu Haydar Dümen’vari tavsiyelerinize de… Siz neresi dolma, neresi yaprak sarma hele bir onu söyleyin bakalım önce? MHP’ye dair en başta yazdığım o lafları ettiniz mi etmediniz mi? O toplantıda yeniden bir seçime karşı olan CHP’nin özellikle Nilüfer ve Yıldırım ilçe başkanlarının yüzüne yüzüne çemkirdiniz mi çemkirmediniz mi? Onlar da size “Şşşt! Sen kim oluyorsun da bizimle böyle konuşuyorsun” dediler mi demediler mi? Burada asıl “mesele” eski bir milletvekili ve parti meclis üyesinin nerede nasıl davranıp, nasıl konuşacağını bilememesidir ki, benim ele aldığım mesele işte bu meseledir. Bence siz asıl kendi kafanızı sorgulayın!) Gerçeklerle ilişkiniz zayıf ve etik olarak sorumlu bir gazeteci gibi hareket etmek pek size göre görünmüyor.  Ülkenin hayati meseleleriyle ilgili daha hassas bir tavır almanız beklenir. (Orada konuşulan şey ülke meselesi değil ki, Sena Kaleli’nin seçimin tekrarlanması için yaptığı berbat ve başarısız bir lobi faaliyeti sadece. Bence hakikaten kendinize bir baktırın siz.) Bu hassasiyetin, mensubu olduğunuz parti söz konusu olduğunda da sergilenmesi parti disiplini gereğidir. (Hanım, hanım!.. Bozdurma benim ağzımı, bak fena olur yoksa. Ben henüz 25 yaşımda Rahşan Ecevit’e “Korkunç Yenge” deyip Bursa İl Başkanlığından ve partisinden istifa etmiş adamım! Bin tane Sena Kaleli vız gelir tırıs gider. O malum aklınla güya beni tehdit edip, partiden attırmakla korkutacaksın öyle mi? Hadi yap da görelim bakalım? Asıl senin gibi insanları CHP’den artık yollamanın vakti geldi de geçti bile.) Duyduklarınızı muhataplarına sormadan, bir de bu çirkin üslupla yazmanız ciddi bir sorumsuzluk örneğidir. (Dediğim gibi sorulması gereken herkese sordum. Öte yandan güzellik ya da çirkinlik görecelidir Sena hanım. Örneğin birileri sizi güzel bulabileceği gibi, başkaları da son derece çirkin ve itici bulabilir. Benim yazılarım için de aynı şey geçerli. Beğenmeyen okumaz. Ayrıca merak etmeyin nasibini almış olanların haricinde çok fazla beğeneni de var. Ama partide sizinle ilgili gelin bir anket yapalım, yürüttüğünüz siyaseti beğenip de takdir eden üç tane insan çıksın, ben de bu işi bırakırım?) CHP’de bu gazeteci jurnalciliği, partisini ve üyelerini yıpratma geleneği, üstelik kendi tarihsel algısını halkta pekiştirecek şekilde kulis haberi paylaşma alışkanlığı tüm partilileri suskunluğa ve vazgeçmeye itecek boyuttadır. (Bak şimdi de kendi partililerine saldırıyor! Bir gazetecinin, dolayısıyla halkın haber alma özgürlüğünü “jurnalcilik” olarak tanımlıyor. Ve lafın arasına bir “gaf” daha katıp, “CHP’nin halktaki tarihsel algısı” diyor! Anımsanırsa Tayyip Erdoğan da toplum tarafından Atatürk ve İnönü’yü kastettiği algılanan konuşmasında “iki ayyaş” demişti. Bu Sena hanımın da “ben Atatürk’ün bekçisi değilim” dediğini unuttu mu sanıyorsunuz bu millet? Ne dediğini bilmiyor yine!) CHP, Ön seçimle tabana dayalı demokrasiyi yaşatmış iken, buna vesile olmuş bir Parti meclisi üyesi olarak, Parti meclisinde yapılacak değerlendirmelerde, Bursa İl Örgütü’nün görüşlerini aktarmak üzere İl Başkanımızdan bir toplantı organize etmemizi istedim. (Artık bu kadar yanlış ve gerçeğe aykırı söz de fazla doğrusu! Eğer gerçekten öyleyse, önseçime vesile olmuş bir milletvekili adayı niye önseçime girmez de son dakikada adaylıktan çekilir Sena hanım? Bu kadar mı sallar bir insan? Kılıçdaroğlu’nun “madem Bursa’da önseçim yapalım” dediği parti meclisi toplantısında sizin yine “sizi eleştirdikleri için” Bursa örgütünü şikayet ettiğinizi, genel başkanın bu çıkışından sonra kapının önünde “eyvah! Ben önseçimle listeye tekrar giremem” diye feveran ettiğinizi herkes biliyor artık. Bak doğruyu söyle, Allah çarpar vallahi!) Sorumlu ve yöneten konumda olan katılımcılardan konuşulanları sorumsuzca ve saptırarak size nakledeni tahmin edebiliyorum. Onunla ilgili çok ağır bir değerlendirme yapabilirim. Arkadaşımızın bulunduğu yeri hak etmediğini ifade etmekle ve ahlakını sorgulamasını önermekle geçiştireceğim. (Belli ki özellikle birine kafayı takmış. Septik bir durum var sizin anlayacağınız. Ne garip ki, tahmin ettiğiniz kişiyi de tahmin ediyorum Sena hanım! Ama o kişi o toplantıda yoktu, haberiniz olsun! Ayrıca ben çok sayıda insanla konuştum. Bu arada bir partilinize “ahlaksız” diye hitap ettiğinize göre şimdi bu kişinin kim olduğunu bilmek herkesin hakkı oldu. O toplantıya katılan herkes töhmet altında şimdi. Açıklayın da herkes bilsin, kim bu kafaya taktığınız ahlaksız kişi?) Konuşulanların sadece bir bölümünü, neden nasıl söylendiğini anlamadan yazmak hangi ahlaka sığar bilemiyorum. Sizin de kişilerle uğraşarak, yıpratarak hangi psikolojiyle hareket ettiğinizi uzmanlara sormak gerekir. (Konuşulanların tamamını biliyorum ancak, MHP’yle ilgili söyledikleriniz sansasyonel ve skandal mahiyetinde ifadeler olduğu için gazetecilik gereği o bölümü öne çıkardım. Siz o lafları ettiniz mi etmediniz mi bunu açıklamadınız hala? Sizin ifadenizle “uğraştığım” benim bakışımla da  “gaflarını yazdığım” insan her hangi biri değil, daha önce milletvekili, şimdi de CHP Parti Meclisi üyesi olan bir insan. Gazetecilik motivasyonu ve psikolojisiyle hareket ediyorum sizin anlayacağınız.) Bir arkadaşımız, şiddete yönelmiş kişilerle ilgili olarak kırmızı çizgiden söz etmiştir. (Basın önünde “kocam beni de dövüyordu” deyip, gaf üstüne gaf katan ben değilim Sena hanım?!. Hangi kırmızı çizgiyi aştınız siz acaba?) Her partinin ve kişinin tarihsel bagajları olabilir, geçmişte de bu nedenle koalisyonlara karşı çıkışlar olmuştur. Kan davası güdülecek, kişilerle uğraşılacak, bunların gündeme getirileceği zamanda değiliz. Zamanın ruhu %60’a görev vermiştir. Muhalefet olarak karşı çıkışlarda hem fikir olduğumuz, uzlaştığımız, ortaklaştığımız bir çok anti demokratik yasa ve konular bulunmaktadır. Hepimizin acıları, tanıklıkları, kayıpları vardır,   Herkes sorgulamasını ve özeleştirisini yapabilmelidir. Geçmişte ve bugün, hak ve özgürlükler konusunda yapılan uygulamalarda ve şiddetin hüküm sürmesinde tüm siyasi partilerin, yöneticilerin, gazetecilerin ve genel anlayışın sorumluluğu göz ardı edilemez. İnsani, ticari, siyasi, sosyal ve ahlaki sorunu olanlar da vatansever olabiliyor ve bir diğerini şerefsizlikle suçlayabiliyorsa bir düşünmek gerekir. Bugün bunları dile getirerek hiç bir şey kazanamayız. 21. yüzyıldayız, iyice kutuplaştık, ayrıştık, taze acılarımız var ve şiddet, evde, okulda, sokakta, hastanede, artarak devam ediyor. Tenim uyuşmaz, dokum tutmaz, genim uymaz diyerek sıyrılabilecek günleri çoktan geçtik. Böyle bir lüksümüz yok. Histerik ve arkaik reflekslerle çözümsüzlüğe kilitleniyoruz ve birilerinin ekmeğine yağ sürüyoruz. (İlk satırların sizden çıktığı çok belli de bu son bölümleri kime yazdırdıysanız söyleyin ona, “arkaik” sıfatı güzel sanatlardan bahsedilirken başvurulan bir sözcüktür ve klasik çağ öncesinden kalan eserler için kullanılır. “Histerik”ten de neyi kastettiğinizi biraz daha açar mısınız lütfen? Kimdir bu histerikler?) Omurga olmaya soyunanlar, onun işlevlerini de göz önünde bulundurmak durumundalar. Omurga kaymadığı, sağlıklı olduğu sürece eğrilip, bükülme özelliğini kaybetmemiş olur. Bugün ülkemiz anti demokratik yasalarla, tek adam vesayeti altında, yolsuzluklara göz yumularak yönetiliyor. Herkesin terörist, makul şüpheli olduğu, eğitimin iyice niteliksizleştiği, ekonomik verilerin saptırıldığı, rantın öne çıktığı, kurumların tahrip edildiği, yasa ve kuralların bir kişi tarafından belirlendiği, Sayıştay raporları kaçırılarak bütçe geçirildiği, hesap verilmeden yönetilen bir ülkede yaşıyoruz. Hepimiz, sorumlu, ahlaki, vicdani, ilkeli, tutarlı, kararlı, adil ve proaktif anlayışla birbirimize yaklaşmalıyız. Ulusal uzlaşma hepimizin vatan borcudur. mutabakat, ortaklaşma kültürü olmayan ülkemizde bugün bunlar hepimizin vicdani sorumluluğudur. Ülkemizin onarılmaya, demokratikleşmeye, her konuda çözüme ihtiyacı var. Çözümsüzlük mahkumiyettir. Oy hesapları ters döner. Söz konusu ülkeyse, gerisi teferruattır. Kırmızı, mor çizgiler yerine, öğretilmişlikleri gözden geçirerek, herkesin hassasiyetleri dikkate alınmalı. Hepimizin bütünsel bir bakışa ihtiyacı var. Bütüncül politikalarla, parlamenter demokrasiye yakışır uzlaşma zeminleri yakalanmalıdır. Kaldı ki CHP’nin 2015 genel seçimlerinde vaatleri de bu yönde olmuştur. Hala kine, nefrete yönelik anlayışla tıkaç olmak ülkemizi yanlış mecralara sürükleyecektir. CHP, Parti Meclisinde, yetkiyi, ülke yararına, evrensel ve yerel ilkeler doğrultusunda süreç yönetimini kimseyi dışlamayacak, ötekileştirmeyecek şekilde Genel Başkanımıza vermiştir. İyi niyetle ve demokratik katılımcı bir anlayışla yapılmış bir toplantıda konuşulanları dışarıya aktaran da, söylenen sözleri ilgili kişilere sormadan yazan da sorumsuz ve ülke meselelerine duyarsız olsa gerektir. Çatışma ve çözümsüzlükten beslenmektense, insani bir yaklaşımın benimsenmesinden yana olduğumu bir kez daha vurgulamak isterim. (Hala “sormadan yazan” diyor ya! Ama MHP’yi şimdi yönetenleri cinayet işlemekle suçladı mı suçlamadı mı işte onu söylemiyor? MHP’yle kurulacak bir koalisyona niye karşı çıktığını açıklamıyor? “Sadece benim mahallemde 3 kişiyi öldürdüler” lafını etti mi etmedi mi onu demiyor. Habire kenardan top çeviriyor Sena Kaleli. Bir kez daha ortaya çıkıyor ki bir insan yedisinde neyse, yetmişinde de aynı oluyor. Sena Kaleli yine “eror” veriyor. Siyasi açıdan ümitsiz vaka, iyice ortaya çıktı artık. Yapacak pek bir şey yok.)

Diğer Haberler