Siyaset bir iddia işidir.
Çıkıp dersin ki, “ben bu görevi rakiplerimden çok daha iyi yaparım arkadaş.”
Yaşamımda biraz kendi içime çekildiğim, kendimi sorguladığım bir dönemdi.
Ve artık elbette sonu da gelmeliydi.
“Hareket” lazımdı bana, koşturma, koşuşturma, başka şeylere yoğunlaşma ve çalışma.
Dedim ki, “ben CHP’nin Osmangazi İlçe Başkanlığını mevcut başkan Yücel Akgün’den de, oraya talip olan diğer aday İsmet Karaca’dan da çok daha iyi yaparım, iktidar partisine karşı da çok daha iyi ve etkili muhalefet ederim!..”
Ve ilçe kongresinde aday oldum.
Bu kadar basit işte!
Çok daha yoğun ve yorucu görevleri de layıkıyla yerine getirebileceğim halde emeği geçenlere saygısızlık yapmamak adına ilkin oradan başlamayı seçtim kendime.
Dünkü yazımda da anlattığım gibi “ilçe başkanlığı” bana kuş konduracak filan değildi, ben o vazifeyi üstelik sadece 25 yaşımdayken çoktan üstlenmiştim, kuşu ben konduracaktım partiye, 24 saatimi, gecemi gündüzümü verecek, hiç durmadan çalışacaktım.
Birlikte koşturduğumuz diğer arkadaşların adını burada anmak istemiyorum, çünkü hepsi gönlümdeki yerini koruyor, birini yazıp diğerini unutmaktan korkarım ancak, tam bir gönül dostudur Kemal Pehlivan.
Size inanıp sevdi mi ölümüne yanınızdan yürür, asla yarı yolda bırakmaz insanı.
Dedim ki arkadaşlara, “şimdiye dek CHP’de ilçe kongrelerinde hiç seçim ofisi açılmadı. Bundan sonrakilere örnek olalım. Kongre gününe dek herkesin gelip gideceği, oturup bir bardak çay içebileceği bir mekanımız olsun.”
İnönü Caddesi’nde, partinin tam karşısındaki dükkanı tuttuk iki aylığına.
Bu parti dimdik ayakta, gümbür gümbür geliyor imajını yaymak için ışıklarla bayraklarla bezedik ana caddeyi.
Biri masaları getirdi, diğeri çayı, beriki çay ocağını.
Bu da yetmezdi!
Bir adayın kendisini anlattığı, kendisinin anlatıldığı bir de broşürü olmalıydı gelenlere vermek için.
Onu da hazırlattık.
Başladık, akşamları mahalle mahalle gezip kısa bir süre önce seçilmiş ilçe delegelerini ziyaretlere.
Sonra onlar geldiler yavaş yavaş seçim merkezine yanımıza.
Bakın, oran vermek istemiyorum; belki namuslu, dürüst, ülkesini seven insanlar da üzerlerine alınıp incinebilirler, sevgili Kemal Pehlivan da orada açın telefonu ona da sorun…
Dörtyüz CHP Osmangazi İlçe delegesinin çok büyük bir kısmı yalnız konuşmak istedi benimle ve en sonunda baklayı ağızlarından çıkarıp açıkça ne istediler biliyor musunuz?
“Para!..”
Evet, evet…
Bana oy vermelerinin karşılığı olarak para!
Kiminin kredi kartı taksitini ödemeliydim, kiminin elektrik faturasını, kimi komşusundan borç almıştı, en geç bu çarşamba ödemeliydi, kiminin de ev kirası vakti gelmişti.
Çocuğuna kadrolu iş, kendisine belediyelerden büfe, pazar tezgahı, çay bahçesi, tayin, nakil isteyenleri hiç saymıyorum; onlar normal, vaka-i adiyeden ancak, biri bana bunları anlatsa bizzat kendim yaşamadan kesinlikle inanmazdım!
Şimdi bu mudur demokrasi, bu mudur liyakatli, doğru olanı seçmek, bu mudur Atatürkçülük, bu mudur çağdaşlık, ülke sevgisi?
Yücel’in (Akgün) yanında güce tapanlar toplaştılar.
Delegeleri o yapmıştı nasılsa!
Ee eşşek değildi ya, bazı mahallelerde delege seçimlerini kağıt üstünde düzenleyip, kendisini yeniden seçtirecek çoğunluğu en baştan garantilemişti mutlaka!
İl Başkanı Gürhan Akdoğan da onun yanında olduğuna göre kazanan kesinlikle Yücel Akgün olacaktı!
O halde güçlünün yanında durmakta her zaman fayda vardı!
Oy istemek için gittiğim Uluçam Köyü’nden CHP İlçe delegesi yazılan vatandaşın şu sözleriyle yaşayacaktım ilk şoku:
“Ben AK Partiliyim kardeşim, ne ce-ha-pesi?!. İl Başkanı Sedat Yalçın’ın çayını içmiş adamım ben, senin haberin var mı”demişti bana adam?!.
Yücel Akgün’ün baltayı çoktan taşa vurduğu daha o günden belliydi aslında!
İsmet’in ilçe başkanlığından kendisine bir “milletvekilliği ceketi çıkarma” peşinde olan kaçak inşaatçı, kira rantçısı, müzmin aday Mustafa Şenyurt, Heykel’de, Devlet Tiyatrosu’nun arkasındaki Karaca’nın işlettiği Leman Birahanesini CHP delegeleri için kapatmıştı 2 aylığına.
“Kapat dükkanı” demişti İsmet Karaca’ya, “gelsinler sevgili delegelerimiz, yesinler, içsinler, kussunlar. Kongreden sonra yolla faturayı, hesabı ben ödeyeceğim!..”
Kazan, kazandır durumu sizin anlayacağınız!
Kulağımıza geldiğine göre tam 180 bin liralık fatura koymuş İsmet, Mustafa Şenyurt’un önüne kongreden sonra!
“Ohaa!” demiş Niğdeli Mustafa, “ben bu kadar parayı kira olarak her ay dört mülkümden alamıyorum be!..”
Hasılı o dönemki bazı delege kardeşlerimiz için gün doğmuştu artık.
Akşam iş çıkışı topluca sürüler halinde Leman Birahanesine gidiliyor, ringo ringo şişeler, rakılar, biralar eşliğinde kafalar çekiliyor, gecenin sonunda da hep birlikte sazlar çalınıp “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” diye şarkılar söylenerek cem ediliyordu.
Ha bu arada!
Kendisini sadece “sosyalist” değil, “Alevi” de ilan etti herkesin bildiği kırk yıllık meyhaneci İsmet!
Bunu yaparken de amacı partideki Alevi kesimin desteğini almaktı elbette.
Ve bu arada Alevi yurttaşları bu ülkenin teminatı olarak gören, tüm ömrü Alevilere düşmanlık yapanlara karşı düşmanlık yapmakla geçmiş bendenizi “Alevi düşmanı” ilan etti!
Eleştiririm o ayrı, yeri gelir, Sünni’yi de eleştiririm, Alevi’yi de…
Bundan 1500 yıl önceki Arap kültürünü, Arapların kendi aralarında yaşadıkları çıkar savaşlarını bugün bana din ya da mezhep diye yutturmaya kalkan herkesi eleştiririm ben.
Fakat düşmanlık asla!
Çirkinlikler diz boyuydu İsmet Karaca ve arkadaşlarında.
Yıllardan beri öyle tanıyıp bildiğim, sevdiğim, saygılı, efendi görünüşlü İsmet gitmiş, içinden kazanmak için her şeyi, her yolu mübah gören hırslı, egosuna yenik düşmüş, aşırı kompleksleri olan canavar bir çocuk çıkmıştı!
Bense, onun aday olacağını önceden biliyordum elbette, sadece rakiptim karşısında, hepsi bu kadar!
Ondan daha iyi konuşur, ondan daha çok çalışırdım, o görevi ondan bin kat daha iyi yapardım, daha birikimliydim, bu kadar basit, çıkmamın da yegane nedeni buydu oysa.
Bir insan propaganda konuşmalarında kendisini ifade edebilmek için “benim karım doktor”der mi ya?!.
O doktorsa sen nesin, hemşire misin?
İşte bu kadar basitti İsmet’in halet-i ruhiyesi!
Yücel’i rakip bile görmediler!
Sürekli benimle, bizimle uğraştılar.
Sahte isimle bir Facebook hesabı da açtı bunlar.
Ne yazdılar orada biliyor musunuz?
“Mehmet Ali Yılmaz geçmişte MHP’den aday oldu!..”
Ohaa!
Lan nerden aday olmuşum, nereye olmuşum, ne zaman olmuşum?
Amaç delegenin aklını bulandırmak!
Photoshop’ta hazırladıkları sahte gazete kupürlerini habire yayınladılar oradan kampanya boyunca.
En özelime, en mahremime kadar girdiler.
Girsinler, hiç önemli değil, önemli olan benim doğrularım, tüm dünya aksini düşünse vız gelir, tırıs gider!
Size bir şey daha anlatayım da gülün:
Recep Tayyip Erdoğan siyasete başladığı günden bu yana teknoloji, yani konuşmalarını yaparken adına “prompter” denilen cihazları kullanıyor.
Böylece oradan hem yazılı konuşma metnini okuyor, hem kendisini dinleyenlerle göz teması kuruyor, sık sık kağıda bakmak zorunda kalmıyor; böylece daha akıcı ve kesintisiz nutuklar çekebiliyor dinleyenlerine.
CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’ysa sürekli, “Haramilerin saltanatını yıkaceyiz”derken bile ikide bir önündeki kağıda bakmak durumunda kalıyor.
“Dur” dedim kendi kendime, “burada da örnek, güzel bir iş yapalım.”
Ertesi gün İstanbul’dan sevgili Halide’yi aradım.
Halide’nin eşi Serkan Yukay, Gramafon Ses Görüntü ve Işık Sistemleri Şirketi’nin sahibi.
TRT dahil pek çok televizyon kanalında kullanılan ışık ve ses sistemlerini Serkan verir, yüzbinlerce insanın katıldığı dev konser organizasyonlarına teknik hizmet sunarlar büyük bir başarıyla.
“Sor bakayım kız” dedim Halide’ye, “Serkan bana bir prompter cihazı bulabilir mi o gün acaba”?
Sağ olsun yanında teknikeriyle birlikte kongreden bir gün önce yolladı Serkan aleti.
Çocuk önce salonda, konuşmaların yapılacağı kürsünün önünde testlerini yaptı ayarladı.
Sonra cihazları arka tarafa kaldırdı.
Sıra bana geldiğinde ben salondakileri selamlarken hemen getirip koyacak.
Öyle de oldu zaten.
Fakat artık konuşmama başlayacağım, gelin görün ki alet çalışmıyor!
Dakikalar boyunca epey bir uğraştı çocuk.
Artık çalışmayacağına dair son işareti de aldıktan sonra cebimdeki notları çıkarıp onlara bakarak başlamak zorunda kaldım sözlerime.
Sonradan anlaşıldı durum, neden çalışmamış biliyor musunuz?
Meğerse, Merinos’taki salonun teknik kumanda odasından o aletin elektrik aldığı fişin enerjisini kesmişler, artık günahı boynuna kim, kimler yaptıysa!..
Şu sıralarda CHP’de ilçe delegelerinin belirlenmesi için seçimler yapılıyor.
İsmet Karaca ve etrafındaki birkaç insan kendilerine oy verecek isimleri delege yapabilmek için her türlü numarayı, her türlü baskıyı yine uyguluyormuş, kulağıma geliyor sürekli.
İsmet’i, onun gerçek yüzünü tanımıyor pek çok insan.
Mesela partiye gelen, üstelik de engelli bir sandık sorumlusunu bizzat darp ettiğini, bundan ötürü de hapis cezası aldığını bilmiyor pek çok kimse!
Geçen hafta partili bir genç kızın Ankara’ya, Kemal Kılıçdaroğlu’yla görüşmeye gittiğini, orada “CHP Osmangazi ilçede cinsel tacize uğradığını” anlattığını, Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık’a görev vererek “bu meseleyi çözmesini istediğini” de kimse bilmiyor!
İsmet’in, kendi çıkar ilişkilerine göre düzenleyip yaptığı Osmangazi Belediye Meclis Üyesi listesine ve oradaki bazı heriflere de bakın ayrıca!
Her toplantıda rezil olunuyor orada da!
Bomboş, liyakatten yoksun, teneke gibi insanlar…
Muhalefet yok, kalite yok.
Mühür İsmet’in elinde olduğu için önümüzdeki kongrede ilçe yönetimini seçecek 400 delegenin bir kısmını kendi lehine ayarlayabilir.
Yine bir kısmını da yedirip içirerek kafalayabilir.
Ancak CHP üyeleri ve delegeleri bu kez çok iyi bilsinler ki, önlerindeki son şanstır bu!
Eğer tabandan başlanarak bir temizlik harekatına girişilmezse, İsmet Karaca gibi politika zararlıları bu partiden derhal uzaklaştırılmazsa…
Kemal Kılıçdaroğlu gibi oraya yabancı eller tarafından bir projeyle oturtulmuş çakma siyasetçiler, genel merkezdeki hacı-hoca takımı kovalanmazsa eğer…
Emin olun CHP’den bu saatten sonra bi cacık olmaz!
NOT: Son 3 güne girildiğinde o dönemdeki Osmangazi ilçe kongresi öncesinde 3 adayın alabileceği oylar birbirine çok yakın, hemen hemen eşit gibiydi.
Yapılan tüm hesaplamalar bunu gösteriyordu.
Sonucu genel kurul sırasındaki ortam ve konuşmalar belirleyecekti.
Toplantıdan 3 gün önce o sıra Jaguar arabası olan birinin Ovaakça köyündeki bir bakkala gidip, 20 bin lira para bıraktığı bilgisi ulaştı seçim merkezimize.
Sonra da “o paranın ovada yer alan mahallelerdeki bir kısım delegeye dağıtıldığı” söylendi.
Tüm bunlara rağmen sağ olsunlar, seçime katılan 300 küsur delegeden 74’ünün pırıl pırıl helal oyunu ve desteğini almayı başarmıştık sadece kısa bir süre çalışarak.
Önemli olan seçim değil, dost kazanmaktı!