“Beyaz’ı” daha geçen ay kaybetmiştik.
Bundan 15 yıl kadar önce sokaktan gelmiş, evin kapısının önüne yatmış.
Kızım da okuldan dönünce korkmuş ilkin, yanına hiç yaklaşmadan annesinin dönüşünü beklemiş bahçede sessizce.
Sonra ikisi birden yanına doğru yaklaşırken yattığı yerden kalkıp, kuyruk sallamaya başlamış Beyaz.
Adını o gün koymuşlar:
“Beyaz”
Akıllı mı akıllı, sert mi sert, müthiş bir sokak köpeğiydi Beyaz.
Yıllarca yarenlik etti bize; tabii biz de ona bahçemizde.
Sonra…
On yıl kadar önce henüz 2-3 aylık bir yavruyken Ayça düştü elimize.
Yine kızım sahiplendi onu da.
Bir karton kutunun içinde, yanında taşıdı uzun süre.
Ağır zatürre olmuş hayvan, bağırsakları da parazitle dolmuş; bıraksan ertesi güne çıkmayacak kadar ağır hastaydı yani.
Onun hayatını da Veteriner Ayşe ablası (Yazıcı) kurtardı.
Yıllar yılı ağır ameliyatlar geçirdi Ayça, tümör nedeniyle rahmi alındı mesela, sonra da tüm göğüsleri filan.
Uzun kulaklı, duygusal mı duygusal, İngiliz Seter cinsi bir av köpeğiydi Ayça kızımız.
Siz ona sarılıp severken iç geçirirdi aynen bir insan gibi, çok mutlu olurdu.
Beyaz beyle yan yana kulübelerinde birlikte yaşadılar uzun yıllar boyunca, arkadaşlık ettiler.
Hani Orhan Veli diyor ya:
“Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.”
Geçen yıl evin kedisi Kezban ölünce anlamıştım hayvan sevgisinin ne demek olduğunu, onu kaybetmenin bir insan için ne derecede ağır, ne kadar zor olduğunu.
Bir insan hele bu yaşta kolay kolay ağlar mı ya?
Tam 3 gün kesintisiz hüngür hüngür ağladık da ancak ondan sonra bir parça gelebildik kendimize, işte o kadar çok koydu Kezban’ın ölümü bize, anlayın işte halimizi!
Götürdüm, dağ yolunda ulu bir ağacın altına, geldiği yere, doğanın koynuna bıraktım Kezban’ı, yine oraya karışsın diye.
Bana kalırsa o kadar da yaşamazdı, yaşayamazdı Beyaz bey.
Hayvan bildiğin aşık oldu komşumuz Sevim Gülsuyu’na!
Sevim hanımsa fıkır fıkır, şıkır şıkır, neşeli bir insan, o da çok sevdi Beyaz’ı.
Resmen göz göre göre kocadı, yaşlandı, zayıfladı gözümüzün önünde hayvan.
Onların her yılı insana göre 7 sene sayılıyor; sadece bize geldiği tarihten itibaren hesaplasak bile 100’ün çok üzerindeydi Beyaz beyin yaşı.
Sevim onu soğuk karlı kış günlerinde evine aldı, pamuklara sardı, aynen bir insan gibi özenle baktı ona.
Sonra geçen ay…
Sevim Gülsuyu’nun evinde üstünde battaniyesi, çenesi kuş tüyü bir yastığa dayalıyken uykusunda son nefesini veriverdi Beyaz.
Hadii, gene yıkıldık mı hep birlikte!
Oysa iyiydi Ayça.
Sonra düşündük, Beyaz’ın ölümü ona da çok koymuş olmalıydı!
Çünkü birden bire çöktü bağışıklık sistemi.
Yavrum, önce sinüsler doldu, sonra akciğerler, ardından da böbrekleri ve kalbi çöktü Ayça’mın.
“Bir söz bitişi gibi son buldu sevişler
Bir yaz güneşi gibi eritir bu terk edişler
Bir an duruşu gibi, ömrün bitişi gibi
Veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler.
Amman amman, yandım amman
Acı yüzler, kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda.”
Acımızı, üzüntümüzü tarif etmenin imkanı yok.
Çok koyuyor insana bu gidişler, hem de çok.
Ne diyeceğim hayvanseverlere, evinde hayvan bakanlara biliyor musunuz?
Ayça’ya son müdahaleleri orada yapıldı.
Her şeyin mükemmel bir şekilde yerine getirildiğinden emin bir şekilde uğurladık onu sonsuzluğa doğru.
İç hastalıkları dalında uzman Veteriner Hekim Gökhan Önder Keser’e minnettarız kızımızın hekimliğini üstlendiği için.
Dikkaldırım’dan, Beşevler’e doğru giderken, Sur Yapı’nın yaptığı alışveriş merkezinin tam karşısında sözünü ettiğim yer.
Eğer hayvanınız hastalanırsa bir gün, ya da bir derdi çıkarsa ortaya, kesinlikle “Akademi Veterinerlik Hastanesine” götürün, “hastane” diyorum çünkü kardiyoloji profesöründen tutun da iç hastalıklarına dek her branştan veteriner hekim var orada; son sistem cihazları da kullanarak gece de dahil olmak üzere 24 saat mükemmel bir hizmet veriyorlar.
Bir de Nilüfer Belediyesi’nin kurduğu hayvan hastanesini çok önemsiyorum.
Çaresiz, bakımsız kalmış sokak hayvanlarına öylesine büyük bir özenle bakılıyor ki orada, sadece o canlıların duaları bile Başkan Mustafa Bozbey’e fazlasıyla yeter.
Hastanenin başında Fikriye Eker var.
Bu işinde son derece başarılı Fikriye hanım kimi haset ve fesatların arkadan arkadan her türlü iftira ve karalama faaliyetlerine rağmen görevini muntazaman layıkıyla yerine getirmekte.
Sokak hayvanlarını koruyup kollamanın yanı sıra, sahipli olanların da bakım ve tedavilerini yapıyor Nilüfer Belediyesi Hayvan Hastanesi.
Dün bizim gazetenin Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Efe aradı “baş sağlığı” için.
Onun da çocukken baktığı bir ineği varmış Yenişehir’de.
Sonra, günü gelince kasaba verivermiş babası!
“Bir hafta yemeden içmeden kesildim, günlerce kendime gelemedim, o gün bu gündür hayvan sahibi olmaktan, onlara bağlanmaktan uzak duruyorum” dedi Orhan kendi acısını paylaşarak.
Bir daha kolay kolay köpek filan almam artık eve.
Ne bileyim hani, karşıma çok zorda kalmış, bakıma muhtaç biri çıkarsa belki; yine de büyük konuşmayayım.
Ne bu ya!
Günlerden beri perişan olduk yine!
Ama hayat onlarla güzel be dostlar!
Öyle bir dolduruyorlar ki insanın hayatını, neşe katıyorlar hanenize.
Mesela evin yeni ışıltısı, pamuk prensesi, şu Şermin hanım sevilmez mi, öpülmez mi her gün burnunun ucundan?