Kendi gitti lafı kaldı yadigar ya da daha anlaşılır bir Türkçe’yle kendi gitti, sözü kaldı anmalık şu Rahmetli Kadayıfçı’nın… Yarım yamalak bir aydınlığın, çağdaşlaşmanın ya da bizlere çağdaşlaşma olarak dayatılan Batılılaşma’nın peşinden gitmeye çalışanları eleştirmek için kullanırdı bu tanımlamayı Necmettin ERBAKAN ve “Bunlar gulu, gulu dansçıları” derdi…Oysa gulu, gulu dansçıları, Arap’ın yalellicileri ele geçirdi ülkeyi (elbette ki onun düşlediği gibi) ama ne yazık ki o göremedi bu günleri, ömrü vefa etmedi ektiği tohumları biçmeye…
Oysa bir olanağını bulsa da gelip görse bugünlerde; taklitçi zihniyetin en hasını, en hakikisini şu Arap özentiliğinin ülkeyi, ulusu nasıl da kasıp, kavurduğunu …Gerçi sanılmasın ki taklitçiliğin Batı yönlüsü hız kesti; elbetteki o da kendince yoluna, yolculuğuna devam etmekte…Ülke Osmanlı’nın yalnızca etnik köken bakımından bir özeti değil; ideolojisiyle, düşünce yapısıyla, zihniyet bağlamında da Osmanlı’nın gerçek bir özeti “i”KİNCİ CUMHURİYET tabelalı Memleket of The Gülistan…Daha açık bir anlatımla; İslamcılar, yeni Osmanlıcılar ve Batılılaşma yanlıları ülkenin Atatürkçü düşünsel yapısını yerle bir etmekte, ülkenin değerler sistemini de parçalamakta, parsellemekte…
Batı’da, Doğu’da ya da Afrika’da ne varsa; kapar bizimkiler…Taklitçi diye Japonlar’ın adı çıksa da uluslararası arenada; onlar yalnızca elektronik konusunda taklitçiler…Gerçek anlamda taklitçilikde; yetişebilirler mi bizimkilerin uzmanlığına ?...Bizimkiler, zihniyet, ideoloji, düşünsel bağlamda ne varsa; kapar, taklit eder, taklit de yetmez içselleştirirler anında…
Örneklersek; 80’li yılların Dallas’ının ardından 90’lı yıllarda bir Amerikan kanalının Türkiye şubesinde yayınlanan, özellikle 30 yaş ve üstü kızları, kadınları baştan çıkaran şu Amerikan dizisi SEX AND THE CITY filmi…Kadınları sex and the city kızlarına dönüştürmesinin yanı sıra, bir de NEFRET SUÇLARI kavramını soktu kamusal alanımıza…Üstelik o günlerde sıradan halkımız henüz varmasa da ayırdına bu ne tür bir suçtur diye…Ve acaba niye buram, buram cinsellik dokulu bir dizide böylesi bir kavrama değinilmekte diye de elbetteki düşünülmedi o günlerde…ya da düşünenler varsa da Big Brother fısıldamıştır onların kulaklarına iyi belleyin bu kavramı “lazım olacak ileride”…
En sonunda işte bu diziden yaklaşık on bir, on iki yıl sonra NEFRET SUÇLARI söylemi ülkemizde de tartışılmakta, ülkemizde de gündemde…Bu kavramın da sözcüleri var, gözcüleri var…Ve de göstericileri var…Kuşkusuz nefret suçları kapsamında tutuklananlar, salıverilenler var…Üstelik onlar sıkça Beyoğlu’ndalar, çıkmaktalar tepkilerini koymak amacıyla toplumsal alana, toplumun karşısına, “Nefret suçları yasallaşmalı” diye haykırmaktalar…Ve ellerinde taşıdıkları pankartlar eşliğinde yükselen çığlıkları:
-NEFRET SUÇU TANIMI KABUL EDİLSİN !...
-TRAVESTİ VE TRANSSEKSÜEL CİNAYETLER POLİTİK CİNAYETLERDİR !...
-TRAVESTİYİZ, BURADAYIZ, ALIŞIN !...
-ANAYASAYA “CİNSEL YÖNELİM” !...
Ne diyor bunlar böyle ve ne istiyorlar ?..
Bu bağlamda öncelikle “nefret suçu tanımı kabul edilsin” söylemini irdeleyecek olursak; acaba kimin-kimden nefretidir tanımlanması gereken ?... Onlara sorarsanız; düz cinsellerin ve dolayısıyla DEVLET’in ve yasaların , eşcinsellere yönelik olumsuz yaklaşımları ki onları ötekileştirmeleri, onları toplumsal yaşamdan dışlamaları, onları yok saymaları…
Oysa bana sorarsanız kimin-kimden nefretidir tanımlanması gereken diye; sorular üretebilirim dize, dize bu tanımlamayı gerçekleştirebilmek adına…
Travestilerin ve transseksülellerin bedenleriyle barışık olmayan benliklerine duydukları nefretin mi ?... Erkek bedeninde doğmuş olmaktan, yaratılmış olmaktan ötürü; Yaradan’a duyulan nefretin mi ?...Yoksa; erkek bedende olmalarına karşın, kadın olarak doğmadıkları için; özendikleri, öykündükleri doğal ve de düz cinsel kadınlara duydukları sınırsız kıskançlıktan kaynaklanan nefretin mi ?... Buradaki istemler arasında yer alan nefret sorunsalı; kanımca oldukça karmaşık ve tartışmaya açık …
Ve onların; “Travesti ve transseksüel cinayetler, politik cinayetlerdir” savlarına gelince… Özellikle de bu söylemleri; ülkede kadınların neredeyse seri cinayetlere kurban gittiği bir dönemde, gerçek bir kara mizah örneği olsa gerek…
Ve en ilginci de; “Travestiyiz, buradayız, alışın” söylemleri…Hangi kadın; “Kadınız, buradayız, alışın” ya da hangi erkek; “erkeğiz, buradayız, alışın” diyor ki ?...
Olimpos mitlerinden, antik Yunan felsefesinin var olduğu çağlardan beri; sizlere hiç kimse bir şey dedi mi ?...O günlerden beri varsınız…Ve kadınla erkek arasında bazen yıkılmaz bir duvarsınız… O çağlardan günümüze; gerçek erkeklerle, kadınların arasına sizler girdiğinizden beri kadın dışlanmakta; öncelikle düşünsel dünyadan…Siyasette söz söylemekten, oy kullanmaktan, felsefeden, yazından…Ve onlara iş bıraktırmamışsınız; nesillerin üretimi bir başka deyişle çocuk doğurmaktan başka…Yine de kadınlar sizlerin onlara duyduğunuz düşmanlıktan yakınacaklarına, gerçekte sizler düşmansınız onlara ve kadınlarla cinsel rekabete girişmeniz de bir başka karmaşa…
Senin cinsel kimliğinden bana ne ya da kime ne demezler mi böylesi “cinsel kimlik teşhircileri”ne ?... Böylesi “cinsel kimlik ırkçıları”na ?...
Travesti, transseksüel, homoseksüel, gay, oğlan, gılman; her ne sözle adlandırılıp tanımlansan da İSA’dan sonrasında varolduğun gibi, öncesinde de eşcinsel ilişkilerinle varola gelmişsin be adam. Kuşkusuz bundan sonrasında da sürüp gidecektir varlığın...
Daha başka ne ayrıcalık istiyorsun anlamak olanaklı değil; cinsel kimlik teşhircisi ve “üçüncü tür” temsilcisi olaraktan ?...
Osmanlının Sakız Adası’nda; padişahlara “has oğlanlar” yetiştirilmiş…Zeki Müren’e, Bülent Ersoy’a, Cemil İpekçi’ye, Barbie Şansal’a bu ülkenin halkınca değer verilmiş…Kuşkusuz kimilerince de yerilmiş eşcinseller ama yine de genel kabul görmüşler, hoş görülmüşler halkın arasında…İyi de, hoş da; daha başka ne ayrıcalık gerekiyor bu adamlara ?...
KADIN; Cumhuriyet’in Devrim Yasaları’na karşın günden, güne yitiriyor sosyo-politik, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel anlamda tüm kazanımlarını… Neredeyse dilini yutmuş ya da dili yutturulmuş ve belki de kesilmiş durumda; ama bu olumsuzluklar karşısında yaygarayı koparanlar gerçek kadınlar değil de, nedense bu KADIN-ADAMLAR…
Çünkü Amerikan dizileri…Çünkü AB normları fısıldıyor kulaklarına; çıkın sokaklara, baş kaldırın yerleşik düzene, koparın yaygara…Çünkü Batılı öyle yapıyor ya…
İşte tam burada gel de hak verme rahmetli Kadayıfçıya; “Taklitçi zihniyet bunlar…Gulu, gulu dansçıları işte ne olacak ?” demeden dur…
Ben; Selma, Belma, Hülya dönemi kızlarındanım…Benden yaklaşık beş yıl sonra doğanlarsa; Hale, Jale, Lale kızları…Daha sonra; Ebru, Ezgi, Sezgi, Sezgin, Engin…AKBABALAR seksen yılda can çekişir duruma getirilen bu ülkenin üzerine çullanmadan öncesindeyse; Berk, Berkay, Özge, Özgür...Ah ne güzel, çocuklara konulan adlar dönüştü Türkçe’ye, hele şükür…Derken…Diyemedik…Okunmaya başladı ezanla kulaklara ve de duyulmaya başladı sokaklardan; Furkan, Aleyna, Emine, Sümeyye, Tayyip ve de Tayyibe ileAbdullah, Ebubekir ve illa ki de Muhammed adları… Özellikle de ve en çok da bu aralar yaygınlaşan ad; Muhammed… Oysa bizim çocukluğumuzda bu adın Türkçe karşılığı olduğu varsayılan Mehmet kullanılırdı…
Genel olarak Rumeli kökenliler çocuklara aile büyüklerinin adlarını vermezler…Çünkü çocuklarını uyarmak, azarlamak, eleştirmek ya da kızmak istediklerinde; çocuklarıyla aynı adı taşıyan aile büyüklerine saygısızlık etmiş olduklarını düşünürler…Çocuklarına yüksek sesle bağırdıklarında, çocuklarıyla aynı adı taşıyan aile büyüklerinin alınganlık edebileceğini varsayarlar ki Rumeli kültürüne özgü ince düşünceliliktir bu davranışın anlamı…
Çünkü sokakta oynarken çocuklar kendi aralarında;geçimsizlik, kavga, kızdırma olayları yaşarsa ve işte böylesi durumlarda ya sövgüler düzerlerse birbirlerine ya da hayvan adları eşliğinde düşerse çocukların diline aile büyüklerinden gelen ad ?... Nedense bizim Rumelililer işte bunu hiç sindiremezler içlerine…
AKP iktidarıyla birlikte…yine gün boyu çocuklar sokakta oynuyorlar…ve şimdilerde gün boyu sokaktan kulaklara dolan ad; MUHAMMED…Bir başka deyişle İslam Peygamberinin adı… Düşünebiliyor musunuz bu durumda yaşanacak olayları ?...
Çocuk bunlar; başına fes geçirip, sarık sarsan da, Arap’ın entarisini giydirsen de… Tutuştular mı kavgaya; sövgüler dizilir ardı, ardına… Sorarım bu koşullarda; methiyeler ni düzülmüş olur İslam Peygamberi’nin adına ?...
Demezler mi adam ; nedir bu kadar özenti, bu kadar taklitçi zihniyet ?...Nedir bu böyle İslam Peygamberi’nin adına yapılan eziyet ?...
Gerçi bugünlere değin adı Mustafa Kemal olan çocuklara gönderiliyordu benzeri sövgüler…Bundan böyle de sövgüler; İslamın Sevgili Peygamberi’nin adının yolunu gözler…Neye niyet, neye kısmet; çocuklarınıza MUHAMMED adını koyarken hiç böyle düşündünüz mü Arap taklitçisi zihniyet ?...
Ve Afrika kökenli taklitçi zihniyet için bir örnekleme; TİMSAH ya da BURSASPOR üzerinden verilebilir…
Son yıllarda olduğu gibi geçmişte de BURSASPOR Elvir Baliç, Hakan Şükür gibi adlarla başarıya koşarken, takımdan bir de Mususi adlı bir Afrikalı oyuncu geçmişti… Bu Afrikalı oyuncu rakip takıma atılan her golün ardından, takım arkadaşlarıyla timsah yürüyüşü olarak tanımladığı bir sevinç gösterisi eylemi başlatmıştı. Afrikalı Mususi’nin kendine has, kendine özgü bu hususi eylemi… Yıllar yılı olsa da o BURSASPOR’dan gideli; takıma yapışıp kaldı timsah yürüyüşü ve takıma da TİMSAH yakıştırması…
Kentimiz BURSA; İstanbul Kuzey Marmara’nınsa, Bursa da Güney Marmara’nın gözdesi…Doğal, kültürel, toplumsal yaşamıyla ve yapısıyla…7 gün, 24 saat yaşar; yaz-kış mevsimi boyunca, İstanbul gibi…Ama Afrika ülkesine özgü TİMSAH tanımlaması ve BURSA; arasında olabilir mi hiç ilgi, ilişki, ilinti ?... Kentin ikliminde bir karış boyunda kertenkele bulmak bile olanaksızken; TİMSAH da çıkıp geldi nereden ?...
Deseler ki BURSASPOR futbolcuları için; Bursa Efeleri…Eyvallah; uyar !... Deseler ki; İpek Kozaları…Tamam, anladık, bu biraz delikanlıyı bozar ama ne ilgi, ne alaka ?...Bursa nere, Afrika nere ?... Alıştık pek çok konuda Batılı kefere kavramlara; ama Mususi-Afrika ve Timsah…
Yine bu durumda da gel de anma rahmetliyi; işte bunlar da Afrika taklitçisi zihniyet… Sen olsan ne derdin bu işe Rahmetli Hoca ?...