Geçenlerde baktım, 23 temmuz 2019 tarihinde Türkiye Komünist Partisi’nin yayın organı sol.org’ta “Bugün Abdülhamit'i devirdiğimiz gün: Yaşasın hürriyet, kahrolsun istibdat” başlıklı bir haber!..
Şöyle devam ediyordu metin:
“Bundan 111 yıl önce, 'Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet' sloganlarıyla alaşağı edilmişti despot Abdülhamit... Aradan geçen 111 yılın ardından bu slogan bir kez daha güncel. Emekçiler "Kahrolsun İstibdat Yaşasın Hürriyet" diyerek kendi iktidarının yolunu arıyor...
AKP iktidarının büyük bir "kahraman" olarak dizayn etmeye çalıştığı despot ve gerici 2. Abdülhamit, 111 yıl önce bugün devrilmişti.
Padişahın tebaası olarak görülen halk bu devrimle yurttaşlığa adım atıyor, padişahın sonsuz yetkisi Meclis eliyle kısıtlanıyor, kadınlara üniversite yolu açılıyor, din adamlarının ayrıcalığına son veriliyordu.”
Haberi okuyunca “Yok artık” dedim kendi kendime, “Abdülhamid’i TKP’liler devirdi de biz mi farkına varamadık”?!.
Ve nasıl bir padişahmış ki bu adam, aradan bir asırdan fazla zaman geçmesine karşın adı bile hala birilerini rahatsız etmeye yetiyor?
Bir kere Abdülhamid’in tahttan indirildiği tarih 27 Nisan 1909’dur, 23 Temmuz değil!
TKP’lilerin yayın organının “Meclis” dediği derme çatma yapının da aslında ne olduğu aklı başında her insan tarafından bilinen bir gerçektir.
Selanik’ten gelen “harekat ordusuna” karşı silahlı diğer kuvvetlerin kullanılması fikrine karşı çıkan Abdülhamid’e tahttan indirildiğini tebliğ için gelen 4 kişiden biri İtalyanlar için çalışmakta olan ve casus olduğu sonradan anlaşılan Yahudi asıllı Emanuel Karaso, diğeri Ermeni komitacılarının adamı Aram Efendi, öbürü Arnavut bağımsızlığı için çalışan Esat Toptanı ve menfaat düşkünü Arif Hikmet Paşa’dır.
Tehdit ve şantajla çıkartılan bir fetvayla indirilmiştir tahttan Sultan Abdülhamid.
Ferzan Özpetek’in yönettiği “Harem Suare” isimli film, padişah Selanik’e sürgüne gönderildikten sonra perişan edilen harem mensuplarının içler acısı halini yansıtır bir parça.
Tam 33 yıl boyunca bir ucu Adriyatik’e, diğer ucu Basra Körfezi’ne kadar uzanan koca bir imparatorluğu aç kurtlara yem etmemek için uğraşan Abdülhamid asker kılıklı eşkıyalar tarafından tahttan indirildikten sonra ülkenin başına gelenlerin acı hikayesini oluşturur bu süreç.
Bu gün FETÖ kalkışması neyse, o günkü ittihatçı kalkışması da aynısıdır.
Salondan ayrılırken şunları söyler Abdülhamid:
“Bu memleketi benden sonra 10 sene idare etsinler, 100 sene idare etmiş sayacağım."
Ne hazindir ki, 27 Nisan 1909’la, Osmanlı'nın teslim olduğu 31 Ekim 1918 arasında sadece 9,5 yıl vardır ve henüz 10 sene bile tamamlanmamıştır!
Darbe sırasında Yıldız Sarayı tarihte görülmemiş bir yağmaya sahne oldu.
Harekat Ordusu’nun subay ve askerleri içerdeki mefruşata varıncaya kadar her şeyi yağmaladılar.
Saraydaki tüm kadınlar ve hizmetkarları sokağa atıldı.
Bunlar barındıkları alanlara gelen bekçi, polis ve kayıkçılar tarafından alınıp götürüldüler.
Aralarından bazıları şiddetli soğuk ve açlık nedeniyle hayatını kaybetti.
Kimileri intihar etti.
Beyoğlu’nun batakhanelerine dek sürüklendi bir kısmı.
Tarihin en acı sayfalarından biri yaşandı o günlerde.
Tahta çıkarılan Sultan Reşad, İttihatçıların elinde bir kukla olmaktan öte geçemedi ve üst üste gelen felâketleri buğulu gözlerle izleyerek geçirdi günlerini.
Darbenin başlamasına gerekçe olarak gösterilen 31 Mart vakasının arkasında kimlerin olduğu bu gün hala tam olarak bilinememektedir ancak, FETÖ nasıl Amerikancıysa, ittihatçıların da Almancı ve İngilizci olarak ikiye ayrıldıkları herkesin malumudur.
Sultan Hamid’in tahttan indirilmesinin ardından İslam coğrafyasında geniş bir sömürge imparatorluğu kuran İngiltere, Fransa ve Rusya rahat bir nefes aldı.
Önce sözde demokratik monarşiyi yaşama geçirdi ittihatçılar, ardından da kendi diktatörlüklerini kurdular.
Memleket, peş peşe savaşlar ve toprak kayıpları ile büyük bir felâkete uğradı.
Sultan Hamid’in ülkede yürüttüğü bayındırlık, eğitim ve sağlık hizmetleri kesintiye uğradı.
Amansız bir partizanlığın yanında, komitacılık, yani her şeyi en iyi bilmek ve fikirlerini gerekirse silah zoruyla kabul ettirmek dönemi başladı.
İşte 31 Mart olayıyla İttihatçılar tarafından tahttan indirilip Selanik'e gönderilen Sultan II. Abdülhamid'in, bu dönemde Suriye'deki şeyhi Mahmut Ebu Şamat'a yazdığı Filistin mektubundan dikkat çeken bazı satırlar:
"Ancak ve ancak 'Jön Türk' ismiyle maruf ve meşhur olan İttihat Cemiyeti'nin rüesasının tazyik ve tehdidiyle Hilâfet-i İslâmiyeyi terke mecbur edildim.
Bu ittihatçılar, Arazi-i Mukaddese ve Filistin'de Yahudiler için bir vatan-ı kavmî kabul ve tasdik etmediğim için ısrarlarında devam ettiler.
Bu ısrarlarına ve tehditlerine rağmen ben de katiyen bu teklifi kabul etmedim.
Bilâhare yüz elli milyon altun İngiliz lirası vereceklerini vaat ettiler.
Bu teklifi dahi katiyen reddettim ve kendilerine şu sözle mukabelede bulundum:
'Değil yüz elli milyon İngiliz lirası, dünya dolusu altın verseniz bu tekliflerinizi katiyen kabul etmem!
Ben otuz seneden fazla bir müddetle Millet-i İslâmiye'ye ve Ümmet-i Muhammediye'ye hizmet ettim.
Bütün Müslümanların ve salatin ve Hulefa-i İslâmiyeden aba ve ecdadımın sahifelerini karartmam ve binaenaleyh bu tekliflerinizi mutlaka kabul etmem' diye kat''î cevap verdikten sonra hal'imde ittifak ettiler.
Ve beni Selanik'e göndereceklerini bildirdiler.
Bu son tekliflerini kabul ettim ve Allah Teâla'ya hamd ettim ki ve ederim ki; Devlet-i Osmaniyye ve Alem-i İslâm'a ebedî bir leke olacak olan tekliflerini, yani Arazi-i Mukaddese ve Filistin'de Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim.
İşte bundan sonra olan oldu.”
İşte böyle sevgili okurlar…
Bu gün belki de İngiltere ya da Hollanda’da olduğu gibi tam anlamıyla demokrasinin yaşandığı ama bir kenarda nostaljik, “sembolik bir monarşinin” yaşatıldığı bir sistemle yönetiliyor olabilirdik.
O dönemin asker kılıklı darbecileri yüzünden böylece belki de çok büyük bir kısmı elimizde kalacak içinden petrol fışkıran koca bir coğrafyayı yok yere 10 yıl bile dolmadan batılılara kaptırdık…
…da TKP’lilere ne oluyor, onu anlayamadım?
Böyle zamanlarda bunları gördükçe Ermeni soykırım iddiaları gibi pek çok milli konuda gösterdiği vatansever hareketleriyle göz dolduran Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’i sevesi geliyor insanın!
Türkiye düşmanlığı yapılarak siyasette yol alınamaz çünkü.
İşte onun için cücük kadar bir parti TKP hala, bir milim öteye gidemiyorlar.