1 Eylül 2018 gecesi; DMax kanalından canlı yayınlanan KAFES DÖVÜŞÜ Şampiyonası'nı izliyorum. Şampiyonluk için, altın kemer için kafese girecek olan da bir Türk genci...Daha ayrıntılı bir açıklamayla Kahramanmaraşlı Kerim Engizek...
Kafes Dövüşü; kickboks, greko-romen güreşi, boks pek çok dalı içeren bir dövüş biçimi...
Türkiye adına yarışan Kerim de altın kemerin sahibi ama karşısına bir Fransız dövüşçü çıkıyor; altın kemeri Kerim'den almak için...Maç; 5 roundluk ve her round da 5 dakika... Henüz 2.roundda; Kerim, Fransız'ı nakavt ediyor ve kemerini kaptırmıyor. Kerim bir kez daha şampiyon oluyor, bir kez daha omuzlarda...Ve Kerim daha öncesinde de 9 kez nakavtla kazanmış maçlarını...Kerim; hırs dolu, öfke dolu...
Çünkü... Çünkü Kerim'in bu başarısının ardında, oldukça acıklı bir öyküsü var.
Çünkü...Dövüşçü Kerim Türk ama çocukluğunda Türkçe konuşmayı yasaklamışlar ona...
Çünkü...Çünkü Kerim Almancı bir işçi ailesinin çocuğu...Babası kader mahkumu; bir suçdan ötürü Almanya'da giriyor cezaevine...Annesi de Kerim'e bakamayacağını söyleyerek 10 yaşındayken Alman yetiştirme yurtlarına bırakıyor.
İşte bu Alman yetiştirme yurtlarında Kerim'e Türkçe konuşmayı yasaklıyorlar; ona Türk olduğunu unutturmak için her türlü baskıyı yapıyorlar. Sonunda Kerim 14 yaşında hem Kafes Dövüşü sporuyla tanışıyor, hem de yetiştirme yurtlarından kurtuluyor.
Bugün 27 yaşında olan Kerim; spora başladığından beri içinde biriken öfke ve hırsla maçlara çıkıyor, Türkün gücünü dünyaya gösteriyor ve bir bakıma dilini, Türkçesi'ni ona yasaklayanlardan sanki intikam alıyor, nakavtla devirdiği her Avrupalı sporcuyu yenerek...
Oysa Kerim'e dilini, Türkçesi'ni kullanmasını yasaklayan Alman; ülkemizdeki ayrılıkçıları besleyerek, destekleyerek; Devletimiz'in resmi dilinin karşısına, Fransızlar'ın yazdığı bir abece ve çoğunluğu Türkçe-Arapça-Farsça sözlerden oluşan ortaya karışık bir dille konuşanların sırtını sıvazlıyor. Dil üzerinden, adı KÜRTÇE olarak bilinen yöresel ağızdan, Türkçe'nin karşısına ikinci bir dil, üstelik de resmi bir dil çıkarılması için, dolayısıyla ülkede bölücülük ve son aşamada da ülkemizi bölmek için yıllardır çaba harcıyor.
Ki bunun en büyük kanıtı; PKK'lı kalleşlerin iltica etmek için Fransa ile birlikte seçtikleri öncelikli ülkedir Almanya...
Üstelik ülkemizde; NE MUTLU TÜRKÜM demek yerine Kürtçülük, Kürtçe, Kürdistan diyerek kudurdukça birileri, ola ki Devlet soracak olursa bunun hesabını, hemen soluğu Almanya'da alıyorlar. Çünkü bize göre bölücü kalleş olanlar, Almanya için demokrasi savaşçısı, Faşizm'den kaçan siyasi sığınmacı oluyor. Ama sıra 10 yaşındaki bir Türk çocuğuna gelince; ona Türkçe konuşmayı, özdilini konuşmayı yasaklıyor bu"sözde" demokrasi havarisi Almanya...
Ve dil üzerinden söze girince...
Ve Kürtçe, Kürtçecilik denilince; dünde yaşanan tartışmalar düşüyor usuma...
Günlerden 1 Ocak 1998...ATV'de Ali Kırca'nın sunduğu SİYASET MEYDANI...
Ve o gecenin tartışmaları hala kulaklarımda...
Ve öfkem de damarlarımda hızla dolaşan kanımda...
Ne yazık ki o günlerde bu konuşmaları eleştirdiğimde kimseleri de bulamazdım yanımda...
İşte böylesine duyarsızlaştıkça halk çok önemli sorunlara; ülke nereden, nereye geldi ve acaba daha nerelere gidecek, özellikle de bazı kendini bilmez densizler ATATÜRKÜN PARTİSİ'ni HDP ile birleştirme, buluşturma girişimleri içindeyken?...
Dönersek 1 Ocak 1998 gecesinde yayınlanan SİAYSET MEYDANI adlı tartışma programına...
Seher Dilovan; Kürtçe Türkü söylemek istediğini belirtiyor Siyaset Meydanı’nda…
“TÜRKÜ” adı üstünde Türkçe’dir…
“TÜRKÜ” Türkçe söylenir…
“KÜRDÜ” değil ki, Kürtçe söylensin…
O günlerde Dilovan’nın APO’su bile Kürtçe değil, Türkçe ile Roma’dan açıklamalarını yaparken; ATV yansılarından parmağını sallayarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kafa tutan “Türkücü değil kuşkusuz” Kürdücü Kadın, hangi kültürün diliyle söylenmiş halk ezgilerini savunuyor?…
Türkücü; Türkçe, Türkü söyler…
Kürdücü ise, Kürtçe Kürdüsü’nü, ezgisini, sezgisini, sözünü, özünü kültür birikiminden süzülmüş olanı söylesin, almasın diline Türkülerimiz’i…
Böylelerine Türkü söylemek yasaklanmalı…
“a”ları, “e” diye okuyan, Türkülerimiz’i kirleten Tatlıses ve benzerlerine de…Yasaklanmalı...
Dünde yaşananları; Kafes Dövüşü Şampiyonu Kerim Engizek kardeşimizin yaşadıklarıyla karşılaştırınca...Öfkeyle soruyorum ve sorguluyorum...
Dün neredeydik?...Bugün neredeyiz?...Acaba yarın nerede olacağız?...Umutlarımızın beslediği düşlerimizin; gerçeğe dönüşeceği bir ülkede bir gün yaşama olanağını acaba ne ara bulacağız?...Kim bilir?... Belki de hiç...Hiç bir an bulamayacağız...Oysa düne baktığımızda, nasıl da bugünlerin gelişini yaşanan olaylar "müjdelemiş" bizlere, ama ayırdına varamamış mıyız ne?...
Ve bugün AKBAŞKAN'ın "dört parmaklı" söylemi; TEK DEVLET, TEK MİLLET, TEK DİL, TEK BAYRAK sözleri ülkemizi, ulusumuzu birleştirici olmak anlamında içimize biraz su serpse de, umut verse de...
Bazen sorgulamadan duramıyorum; ülkeye bu kadar ARAP doluşturulurken yoksa bu tek millet ARAP mıdır, yoksa bu tek dil ARAPÇA mıdır?...
İçimi yeniden kaplıyor kaygı ve endişe...
Kerim'in şampiyonluğunun verdiği kıvanç, onur ve neşe ansızın yitip gidiyor.
Türkçemiz; kimliğimiz bağlamında bizim tapu senedimiz,yurtdaşlık belgemiz...
Dilimize yönelik saldırılara karşı koymasını bilelim; dilimizi yozlaştırmayalım, başta ARAPÇA ve AMERİKANCA olmak üzere, yabancı sözlerle kirletmeyelim.
Gençlerimize de dilimizi kirleten soytarı "kırıtık" Kerim'i değil, "şampiyon" Kerim'i örnek gösterelim Türkçemiz için verdiği savaş bağlamında...