İlk fikir, Uludağ Üniversitesi’nin eski rektörlerinden merhum Ayhan Kızıl zamanında ortaya çıktı.
Tıp fakültesi hastanesi sadece Bursa’ya değil, çevre iller dahil çok geniş bir bölgeye hizmet veriyordu.
Şehir merkezi de uzak olduğu için, gelen hasta yakınları büyük sıkıntı çekiyor, battaniyelerin üzerinde koridorlarda yatmak zorunda kalıyorlardı.
Kampusun içine bir otel yapılmalı, bu sıkıntı giderilmeliydi artık.
Batıdaki bütün örnekler böyleydi zaten ama mütevazı ölçüde yoksul insanların da rahatlıkla kalabilecekleri bir standartta düşünülen bu otel hangi ara beş yıldızlı kıvama dönüşüp, zengin Arap turistlerin yatağı haline geldi, hiç kimse anlayamadı doğrusu?
Şimdi size anlatacağım olay, Uludağ Üniversitesi eliyle bir kişinin nasıl zengin edildiğinin, dahası hala buna nasıl göz yumulduğunun ibretlik hikayesidir ancak, önce bir rakamlara bakalım isterseniz:
İçine bir otel yapılıp çalıştırılması için talip olan işletmeciye 1997 yılında önce 6 bin 700 metrekare arazi tahsis ediyor Uludağ Üniversitesi.
Toplam 35 yıllık öngörülen bu sözleşmeye göre tacir yılda 10 bin dolar kira ödeyecektir.
Aradan zaman geçiyor, geliniyor 2000 senesine…
Süre uzatılıp 49 yıla çıkarılıyor, arazi genişletilip 20 dönüme yükseltiliyor; peki ya kira?
O da 12 bin dolar olarak tespit ediliyor yani, 20 dönüm araziye ayda 1000 dolar para.
Buna karşılık işletmeci ek yatırımlar yapacaktır örneğin, fakültelerde görev yapan hoca ve öğrencilerin istifade edebilecekleri tenis kortları inşa edecektir.
Bunlar da yapılmaz.
Peki ne yapılır kortların yerine?
“Kır düğünü” için tesis!
Üstelik de hastanenin dibinde!
Yaklaşık 20 yıldır, her senenin en az 150 günü, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yatmakta olan insanlar her akşam “Bu fasulye iki buçuk lira, hem kaynasın, hem oynasın” dizelerini duymamak için sıcak yaz akşamlarında pencerelerini kapatmak zorunda kalırlar!
Aralarında kanser dahil, ağır ameliyat geçirmiş olan insanlar bulunan bu hastalar davullar “güm güm” vurdukça bu duruma sebep olanları ve dahi göz yumanları Allah’a havale edip dururlar.
Nedendir bu ızdırap?
Sedat Çağlar daha da zenginleşsin diye!
Yıl 2008…
Holiday İnn Otel’in sahibinin, kullandığı 20 dönüm arazi içerisinde düşündüğü bir cafe-restoran için yatırımcı ve bir işletmeci aradığını öğrenen Sevda Burkay, eşi Ziya beyle birlikte Sedat Çağlar’la görüşmeye gider.
Yeni işletme 2 dönümlük alan içerisinde yer alacak, işletmeci 150 metrekarelik kapalı bir alan inşa edecek ve her ay da 3 bin Euro artı KDV ödeyecektir!
Dikkat edin, kendisi 20 dönüme ayda 1000 Dolar para ödüyor, tüm yatırımı kendisi yapmasına rağmen kiracısından 2 dönüm için KDV’si ayrı, 3 bin Euro kira talep ediyor!
Bu arada Uludağ Üniversitesi yönetimi “Sözleşmeye göre alt kiralama yapamazsın” diye dava açıyor.
Sevda Burkay’ın bu olaydan uzun yıllar sonra haberi oluyor.
Artık üniversitenin avukatları ne yapıyorlarsa, yeni restoranı kendisinin inşa ettiğini, alt kiralama yapmadığını iddia eden Sedat Çağlar mahkemede davayı kazanıyor!
Oysa Burkay ailesine ait Efsa Gıda Ltd. Şirketi tıkır tıkır Çağlar’a üstelik de Euro bazında her ay kirasını ödemekte ve restoranı işletmektedir.
Üstelik de oraya toplam 1 milyon 600 bin lira yatırım yapmıştır Burkay’lar.
Sonra Euro bazında aldığı kiranın üzerine her yıl Tefe-Tüfe oranında zam koymaya başlar Sedat Çağlar.
Sevda Burkay der ki, “Sedat bey, dövizle ölçeklendirdiğiniz kira bedelinin üzerine yıllık zam olmaz. Gelin şunu Türk parasına çevirelim.”
“I-ıh!..”
Burkay’ların en son ödedikleri kira 4 bin 414 Euro artı KDV’dir.
Sevda Burkay’ın anlattığına göre, “işletmenin tuttuğunu gören Sedat Çağlar gittikçe sorun çıkarmaya başlamış”.
İlk 7 yıl alkol varken, rektörlüğe Yusuf Ulcay gelince içkiyi kaldırtmış.
Sonra, belli ki otel içindeki restoranın iş yapmasını isteyen Sedat Çağlar 20 kişinin üzerindeki grup yemeklerini yasaklamış.
Elektrik ve suyu Holiday İnn Otel’den süzme saatle alan Burkay’lar bu konuda da büyük sıkıntılar yaşamışlar.
Ve 9 yılın ardından Sevda hanımın eşi Ziya beye “beyin tümörü” teşhisi konulmuş.
Yaklaşık 4 ay hastanede kocasının başucunda refakatçi olarak kalan Sevda Burkay, geciken 2 aylık kirayı arabasını satarak ödemiş.
Bu arada, içeride müşteriler varken kesilen elektrik ve suyu es geçiyorum.
En sonunda Sevda hanım Sedat Çağlar’a gidiyor ve “yaşadıkları ameliyatlar ve sağlık sorunları nedeniyle ağızlarının tadının kaçtığını, işletmeyi devretmek istediklerini” söylüyor.
“Siz bir yıl daha işletin, ondan sonra devir hakkı tanıyacağım” yanıtını alıyor karşıdan.
Aradan bir sene geçince görüyorlar ki, Sedat Çağlar devralacak kişi için kirayı 3 katı yapmış, üstelik de başkasına devir hakkı tanımıyor!
Alır mı bu durumda kimse?
Talip olan kimse çıkmıyor haliyle.
Elektrik ve suları kesilmiş vaziyette, kendi yaptıkları yerden tahliye girişimiyle mücadele ediyorlardı Burkay’lar en son.
Aynı bölgede faaliyet gösteren bir özel okul bu gün 12 dönüm arazi için üniversiteye ayda 250 bin lira kira ödüyor sevgili okurlar.
Yirmi yılı aşkın bir süredir 20 dönüm araziyi hem kendisi kullanan, hem de dilediğine kiraya veren Sedat Çağlar’sa ayda sadece 1000 dolar!
Ayrıca yeni açılan bir bar, spa ve medikal ürünler satan Çınartaş da yanında bonus!
Üstelik de sözleşmeye göre Sedat Çağlar’ın alt kiralama yapma yani, kullandığı alanı başkasına kiraya verme hakkı yok.
Bu durumsa başlı başına fesih sebebi.
Şimdi söz yeni Rektör Ahmet Saim Kılavuz’da.
“İslam İnancında Cin” isimli çalışmayı yazan Saim hoca bakalım bu “cinliğe” dur diyebilecek mi?