“Salah” ya da halk arasındaki deyişiyle “Sela”namazdan önce Cuma günleri ya da yakınlarına bir ölümü duyurmak için minarelerden okunan ve peygamberi övüp yücelten Arapça bir metindir.
Bu darbe girişimini ileride anımsatacak unsurlardan biri de “Sela”olacaktır her halde.
Bursa’da gece saat 01.32’de başladı camilerden okunmaya.
Ve bu memleketteki imamlar bile darbe teşebbüsünde bulunan şapşiriklerden çok daha organize ve akıllı çıktılar görünen şu tabloya göre.
Tehlike ya da savaş anında da sela veya ezan okunması bir gelenektir bu coğrafyada.
Ve dahi Kurtuluş ve Çanakkale savaşlarında da ezan ve selalar eşliğinde yapılmıştır o çetin ve sert muharebeler.
Ama bizim burada müezzin ertesi gün de defalarca okuduğu selaların arasına bir de “Fetih Suresi’ni” de kattı ki dinleyince darbe girişiminin akıbeti, Recep Tayyip Erdoğan’ın geçmişte hapse girmesine neden olan “minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker” dizelerini aklıma getirdi benim!
Bununla da yetinmedi bizim imam ve tüm semte anons yaparak “milletin geleceği için herkesin 3 Kulfuallah ve 1 de Elham okumalarını” istedi.
Bu kadar ahmak ve salakça bir darbe girişimi olmaz!
Komplo teorisi sevicilerin daha ilk dakikadan itibaren şehvetle sarıldıkları darbe girişimin“başkanlık sistemine zemin hazırlamak için hükümet tarafından planlandığına” dair iddiaları ciddiye bile almadım ancak, ben bile bundan çok daha iyisini planlayabilirdim inan olsun.
Adamlar iktidar ya da muhalefet partilerinin mensuplarını alıp tutuklamamış, yayın organlarına el koymamış, sosyal paylaşım sitelerini ya da İnterneti susturmamış, boğaz köprülerini kapatarak, tank yürütüp, uçak uçurmak suretiyle Meclis’i bombalatarak darbe yapmaya çalıştılar, hiç olacak şey mi?
“Nerede o eski darbeler” diyesi geliyor insanın, Süleyman Demirel’in yanındaki Nazmiye hanımla birlikte Zincirbozan’a götürülüş videosunu özlüyor insan, erkek gibi ekrana çıkıp görüntü veren Kenan Evren’i ve yanındaki kuvvet komutanlarını arıyor?!.
İnsan az buçuk yaratıcı olup, bir Hasan Mutlucan benzeri sanatçıya kahramanlık marşları da mı okutamaz canım:
“Yine de şahlanıyor aman kol başının kır atı!..”
Hem özellikle halkın desteği olmadan 1’nci ordunun küçük bir kısmıyla darbe yapmaya girişmek, üstelik de bundan sonuç alacağını düşünmek bilezır cahilliğin daniskası!
Bunlarınki nasıl bir “kurmay” kafası anlamak hiç mümkün değil.
Maazallah bunlarla savaşa girseydik biz demek ki, ordumuz telef olup gidecekti!
İşte o bir kısım asker amaçlarında başarılı olsalardı eğer ne yapacaklardı dersiniz?
Recep Tayyip Erdoğan’la aralarına kara kedi girmiş olan Abdullah Gül, Ahmet Davudoğlu ya da Abdullatif Şener gibi siyasileri getirip başbakan yapacaklardı öyle değil mi?
Özellikle bu girişimin başarısız olacağına dair görüntülerin ortaya çıkmaya başladığı gecenin ilerleyen saatlerinde Abdullah Gül ve Ahmet Davudoğlu’nun panik, korku ve telaş içerisinde yaptıkları kınama açıklamaları gerçekten de son derece komik görüntüler içeriyordu.
Fakat hükümet baştan sona çok iyi yönetti süreci.
Atatürk Hava Alanı ve köprülerde tanklar görülmeye başlandığında polislere verilen talimat“sakın mukabelede bulunmayın” şeklinde oldu.
Olayın bu kadar ucuz atlatılmasıysa İçişleri Bakanı Efkan Ala sayesindedir.
Ardından savcılar devreye sokulup, hukuki süreç işletilerek gözaltı kararları alındı.
Oysa polis de çok güçlüydü ve yaklaşık 10 yıldan bu yana böyle bir gelişmeye karşı son derece de hazırlıklıydı.
Ancak, bir iç savaşı tetikleyebilecek yöntemlerden özellikle kaçındı hükümet.
CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı “Cumhuriyet ve demokrasimizin bekçisiyiz” şeklindeki açıklamaysa darbe başarılı ya da başarısız olsun, her koşulda kullanılabilecek kadar iki yüzlüydü!
En hızlı, en samimi ve en doğru tepkiyi yine Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek verdi.
“Yapılan bu iş Amerikancı ve Fethullahçı bir kalkışmadır, kandırılan askerler silahlarını teslim edip kışlalarına dönsünler” dedi Perinçek mesajında.
Askerlikte “emir-komuta zinciri” vardır, emri veren onbaşı da olsa bir üstünün talimatlarını harfiyen uygulamak zorundasın, aksi takdirde savaş halinde kurşuna dizilmeye kadar gider iş.
Ben suçsuz günahsız, yaptıkları tek şey emirlere uymak olan gencecik askerlerin öldürülmelerine, darp ya da linç edilmelerine çok üzüldüm sizler gibi.
Yine bir sürü ana kuzusuna yazık oldu memlekette ancak, bu kadarla kaldığına da çok şükür,çok daha kötü tablolar yaşanıp, katliamlar gerçekleşebilirdi ülkemizde.
Bursa’daki sürprizse, İl Jandarma Alay Komutanı Yurdakul Akkuş’ungöz altına alınması olayıydı.
Uzaktan izlerdim, sakin ve ülkesini seven bir komutandı Yurdakul albay.
İsmine bakın:
“Yurdakul”
Türk ordusunda üst düzeye yükselmiş komutanlarınTürkçe bazı isimlerinden örneklersunayım size:
“Işık, Saldıray, İlker, Atilla, Kemal, Aytaç, Vural, Özden, Cumhur, Ergin, İlhan, Aydoğan, Şener, Teoman, Aydın…”
Ve AKP Hükümetlerinde görev yapmış veya yapmakta olanlarınkiler de şöyle:
“Tayyip, Abdullah, Hüseyin, Beşir, Abdulkadir, Mehdi, Osman, Abdullatif, Sadullah, Ömer, Recep, Şaban, Muharrem!...”
Artık sadece “suikastlarla” indirilebilirler.
Devir artık tamamen onların devri.
Bundan böyle öyle tankla, topla, tüfekle filan düşürülmeleri mümkün değil.
Sandıkta ya da sokakta sadece ve sadece halk tarafından götürülebilirler.
Bu ülke ne vakit büyüyüp ilerlediyse koalisyonlar değil, tek parti yönetimleri sırasında gerçekleşti bu durum.
Ne çektiyse darbeler ve muhtıralardan sonra oldu.
Şu anki iktidar partisinin bazı uygulamalarından yakınıp şikayet ediyorsak eğer, bu bile 28 Şubat’ın hediyesidir bize!
O nedenle, kahrolsun darbeciler; bedeli ağır da olsa yaşasın demokrasi!