Tarihi Kayhan Semti, çoğunlukla esmer vatandaşların yaşadıkları Kamberler Mahallesi’ne komşudur.
Romanların evlerine gidip gelirken kullandıkları ana güzergah da Kayhan Caddesi’nden geçer.
İşte orada geçmişte Marangoz Lütfü’nün küçücük bir atölyesi vardır, elinde işkenceleri sabahtan akşama dek ahşaptan siparişleri yetiştirmeye çalışmaktadır müşterilerine.
Ayıptır söylemesi, azıcık zampara Marangoz Lütfü.
Hatta “ne azıcığı”, uçana kaçana, bayağı bildiğin iyi zampara!
Aynı zamanda Kamberler’den “Yelloz Kadriye’yle” de dost hayatı yaşıyorlar bunlar!
Gidiş geliş arada bir dükkana uğrayıveriyor Kadriye; atölyenin camları zaten gazete kağıtlarıyla kaplı, dışarıdan görünmüyor içerisi, kapının telini çekip yatırıveriyor planyanın üzerine Kadriye’yi Lütfü, hoop, oracıkta bitiriveriyorlar işi!
Kimi gün de köşedeki kaba talaşların üzerindeyken indiriyor şalvarı Kadriye, alan mutlu, veren mutlu, oh, ne mutlu!
Gel zaman git zaman, bir öğle vakti elindeki alüminyum tepsinin içinde getiriyor böreği Kadriye.
“A be sabah erkenden kalkıp sana büürek yaptım, hadi yi” diyor Lütfü’ye.
Marangoz Lütfü bir bakıyor ki her yeri vıcık vıcık yağ, insanın içi alacak gibi değil görünen manzara!
Tam 11 kişinin geceleri yerde, minderlerin üzerinde yattığı Kadriyelerin tek göz odalı evlerinde esasen mutfak ve tuvalet de yoktur, ayak yolu hemen yan taraftaki bahçede etrafı tenekeyle kapatılmış helada son bulmakta, bulaşıklarsa mahallenin diğer sakinlerinin yaptıkları gibi kapının önünde plastik bir leğende yıkanmaktadır o yıllarda!
“Şuraya koy” der Lütfü, “acık işim var, sonra yerim, hadi sen git!..”
İşgillenir Kadriye, “ben beklerim be yaa, kendi elcazımla yaptım sen yirken göreyim deye” yanıtını verir!
“Ya sen şuraya koy, şimdi canım istemiyor” diye ayak diretince yine Lütfü, Kadriye ısrarını sürdürür:
-I-ıh, yidiğini görmeden şuradan şuraya adım atmam, gözümün önünde yiyeceksin büreemi!..
“Ya bıraksana şuraya be kadın!..”
-I-ıh bırakmam valla!
“Bırak diyorum sana be, bırak!..”
Durumu artık iyice kavrayan Yelloz Kadriye’nin göz pınarlarından sicim gibi yaşlar akmaya başlayacak ve kalça kısmıyla öne doğru kaykılıp iki avucuyla da orayı (!) işaret ederek şöyle haykıracaktır Marangoz Lütfü’nün yüzüne:
“Cingeniz diye yaptığım büreeği yimiyosun, yimiyosun, tiskiniyosun da benden, işine geldiği vakit bunu gayet güzel yimeyi biliyosun ama!..”
Geçen hafta içi birkaç kez uğrayıp da izlediğim Bursa’da yürüyen FETÖ duruşmasındaki manzara işte aynen böyleydi sevgili okurlar.
Geçmişte FETÖ’ye kendilerine çıkar sağlamak amacıyla yanaşıp gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında yaptıkları alışverişlerle yıllarca milyonlarca dolarlık servetleri kasalarına indirenler, cemaatin parlak dönemlerinde en önde yürüyüp ges ges geğirenler, “Fethullah Gülen’le görüştüm” diye hava atanlar bu gün sıra artık “börek yemeğe” geldiğinde “tiskiniyorlar” (!) FETÖ’den, derhal itirafçılığa soyunup, birbirlerini gammazlıyorlar mahkeme salonunda ve dahi Emniyet’te verdikleri ifadelerinde.
En son Mahmut Kesici’nin itirafları karıştırdı ortalığı.
Şunları dedi 07-11-2017 tarihinde verdiği ifadesinde:
“Daha önce tutukluyken, tutuksuz yargılanmak üzere salıverilen Feridun Kahraman, Emin Akça, Hilmi Gülcemal, Şakir Umutkan, Mustafa Özdemir ve Namık Ziya Mescioğlu’nun tahliyeleri hakkında basında ‘160 milyonluk bir para havuzu oluşturulduğu’ yazıldı; bunlarla biz 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesi ‘hizmet hareketi’ olarak tanıdığımız bu yapının içinde 20 yıla yakın süre hep beraberdik.
Bütün programlara ve faaliyetlere birlikte gidiyorduk.
Ben Orhangazi Üniversitesi’nde sadece düz üyelik yaptım.
Bu şahısların tümü kanaat önderliği, mütevelli heyeti başkanlığı, başkan yardımcılığı yapmış, üniversite inşaat heyetinin başkanlığını yapmış, cemaat kadrosundan seçilerek BTSO Başkan Yardımcılığı ve yönetim kurulu üyeliği yapmış, cemaatin önde gelen kişileri olmalarına rağmen tahliye edilmiş olmaları benim gibi tutukluluğu 15 aydır devam eden kişilerin kafasında çok ciddi soru işaretleri uyandırmıştır.
Soruşturma safhasında iddianame kabul edilmeden önce yukarıda isimlerini söylediğim şahıslar hakkında bizler cezaevinde tutukluyken avukatlarımızla yaptığımız haftalık görüşmelerde ‘İbrahim BURKAY’ın adliyede soruşturma savcısının odasından yaklaşık 7-8 saat çıkmadığını, bu hususun İbrahim BURKAY’a çok yakın olan BTSO Yönetim Kurulu’ndaki tutuklu şahısların kurtarılması adına görüşme yaptığı’ şeklinde bir algı oluşmuş, buna dair de kafalarda soru işaretleri mevcuttur”
Aynen diğerleri gibi, Mahmut Kesici’nin 7 Mayıs 2013 tarihinde yapılan BTSO seçimlerine ilişkin söyledikleri de çok ilginç:
“BTSO seçimlerini örgütle irtibatlı BUGİAD Derneği’yle birlikte Orhaneli Yolundaki Gold Majestik Otelinde kiralanan bir ofiste yürüttüler.
İbrahim Burkay BUGİAD’ın desteğini alarak BTSO Başkanı seçilmiştir ve BTSO Yönetim Kurulunda örgütün ‘mütevelli’ konumundaki üyeleri Emin Akça, Feridun Kahraman, Hasan Gürses, Şakir Umutkan, Remzi Topuk, Ayhan Yılmaz ve isimlerini hatırlayamadığım işadamları BUGİAD kontenjanından bu kuruma getirilmiştir.
BTSO seçimlerinde BUGİAD kontenjanından meclise giren üyelerden bazıları hatırladığım kadarıyla Orhan Tezyapar, Mesut Okyay, Nuri Köristan, Orhan Bilici, Sami Şentürk, Hilmi Gülcemal, Ali Fuat Er gibi isimlerdir.
Meclise girenlerin yüzde 50’si cemaat kontenjanından seçilmiştir!..”
Mahmut Kesici de bu itirafları sayesinde geçen Cuma günü Bursa 8’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşmanın sonunda “tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı” sevgili okurlar.
Beraberinde daha başka isimler ve Halıca Firması’nın sahibi Eyüp Karakuş’la birlikte üstelik!
Peki bu Mahmut Kesici’yle, geçmişte adından “Baron” diye söz edilen Eyüp Karakuş daha dün cezaevinde “örgüt propagandası yapıp, hep birlikte Cumhurbaşkanına söverlerken”…
Gördükleri rüyaları anlatarak, “pek yakında nasıl kurtuluşa ereceklerini” birbirlerine telkin ederlerken mahkeme nasıl oldu da bıraktı bunları?
Öyle ya…
Örgütün en tepesindekiler dışarıda ellerini kollarını sallaya salaya gezecek, içeride kalanlarsa resmen onların memuru hükmünde olacak!
Bursa’daki FETÖ iddianamesinde, yargılamalarında ve salıverilmelerinde şaibe üstüne şaibe var, bu net olarak meydanda artık!
Geçenlerde kalkıp oraya gitmiş, ne işi var Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın Bursa Adliyesi’nde?!.
Hadi gittin, nezaketen başsavcıyı ziyaret edip ayrılırsın oradan!
Ne işin var senin FETÖ yargılamasının yapıldığı 8 ve 2’nci Ağır Ceza Mahkemelerinin başkanlarının yanında?
Bir siyasetçinin böylesi kritik bir zamanda yaptığı “hakim ziyaretinin” ardında yatan maksat nedir?
Geçen Cuma tahliye edilen FETÖ sanığı Eyüp Karakuş’un, Bakan İsmet Yılmaz’ın halasının oğlu olması yeterli bir sebep olabilir mi sizce de?
Peki, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “bakan” olarak atadığı birinin daha dün cezaevinde kendisine söven bir FETÖ zanlısını içeriden çıkartmak için özel çaba harcadığını, adalet mensupları üzerinde siyasi baskı kurduğunu” öğrenince ne olacak?
Tarihi günler yaşıyoruz, bu kesin!
Geçen hafta Bursa Cumhuriyet Başsavcısı Uğurhan Kuş üstelik de şimdiye dek görülmemiş bir şekilde kendi imzasıyla mahkemeye yolladığı ek iddianameyle, yeni delil ve tanıklar ortaya çıktığı gerekçesiyle “Feridun Kahraman, Emin Akça, Şakir Umutkan ve Hilmi Gülcemal’in yeniden tutuklanmalarını” istedi.
Duruşma sırasında davaya müdahil olan “Başbakanlık avukatları” da yani, “Ankara” da aynı yönde görüş belirtti!
Buna rağmen mahkeme bu 4 ismi tutuklamadığı gibi hadi ilk anda olsa neyse, “aylar sonra daha dün ancak itirafçı olabilen”(!) Mahmut Kesici ve Eyüp Karakuş gibi insanları da serbest bıraktı hiç beklenmedik bir şekilde!
Üstelik de Eyüp Karakuş’un itirafnamesinde bilinmedik hiçbir şey yokken!
Bu arada, “kendi ağır başını” ek iddianameye “kendi imzasını atarak” ortaya koyan Bursa Cumhuriyet Başsavcısı Uğurhan Kuş’tur, kentimizde bu işi çözecek altın anahtar!
Şimdi önce hem salıverilenler hem de yeniden tutuklanmayanlar için bir üst mahkemeye itiraz edecek savcılık.
O da olmadı mı?
Hepsinin adı BTSO seçimlerinde ve sonrasında sürekli geçiyor, asıl kilit nokta orası.
“BTSO’yu FETÖ’ye Peşkeş Çekenler” adı altında yeni bir dava açar sayın başsavcı, tümünü mısır gibi “tık tık” toplar ardından yeniden!
FETÖ yargılamalarının seyri kentimizde “adalete olan güven” duygusunu da tamamen yok etmiş durumda.
Bunu yeniden tesis etmekse Bursa Cumhuriyet Başsavcısı Uğurhan Kuş’a düşüyor!
Umarım “uğurlu” gelir kentimize de…
Marangoz Lütfü gibi Pıtıyı yiyip, önlerine yağlı börek gelince kaçmaya çalışanlar layık oldukları cezalara tez vakitte çarptırılırlar!..