
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kulüpler Birliği Vakfı’nın yöneticilerini önceki gün Beştepe’de konuk etti.
Süper lig kulüplerinin başkanlarının da bulunduğu o birlikteliğin doğurduğu en önemli sonuç, toplantı bitiminde Cumhurbaşkanının Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’la, yöneticiler Mahmut Uslu, Ali Yıldırım Şekip Mosturoğlu ve İlhan Ekşioğlu’yla özel bir görüşme yapmasıydı.
Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe camiasının FETÖ’den neler çektiğini artık sokaktaki çocuk bile biliyor.
Tam 5 buçuk yıl sonra yeniden gerçekleşen Aziz Yıldırım, Recep Tayyip Erdoğan özel görüşmesinden, açıklanan rutin basın bildirisinden başka hiçbir bilgi sızmadı dışarıya, sadece Cumhurbaşkanı’nın içeride sarf ettiği şu sözleri hariç:
“Biz bunların kafalarını ezmeyeceğiz, kafalarını koparacağız!..”
Yapılan görüşmenin üzerinden 24 saat bile geçmeden çok büyük bir kelle alındı Binali Yıldırım Hükümetinde.
Türkiye’de yarı başbakan sayılan, tüm iç güvenlik görevlilerinin amiri konumundaki, kendine ait bir örtülü ödeneği bile bulunan İçişleri Bakanı Efkan Ala sessiz ve ustaca bir operasyonla görevinden alınıverdi.
Ala’nın yıldızını parlatan gezi olayları olmuştu, bana kalırsa sonunu getirenlerden biri de Fenerbahçe davasındaki tavrıydı!
Bırakın şike soruşturmalarını bir yana, geçmişte Rize’yi 5-1 yendikten sonra dönerlerken Sürmene yakınlarında, içinde Fenerbahçe’nin oyuncularıyla, yönetici ve teknik kadrosunun bulunduğu otobüsün ön camından içeriye yirmi santim arayla iki uzun namlulu tüfek mermisi giriyor, biri aracın şoförünü ağır biçimde yaralıyordu.
Eğer sürücü can havliyle el frenini çekip aracı durdurmayı başaramasaydı o koca otobüs viyadükten aşağıya doğru uçacak ve hiç unutulmayacak koca bir facia yaşanacaktı ülkede.
Yaklaşık 90 kilometre hızla ve kavis şeklindeki bir yolda dönerek ilerlemekte olan bir otobüsün şoförünü vurabilmek için profesyonel bir nişancı olmak gerekir.
Aradan aylar geçiyor ve bu olayın failleri bulunamıyordu bir türlü.
Şimdi FETÖ’den içeride olan dönemin Trabzon Valisi önce “çakıl taşı attılar”, ardından “kuş saçması isabet etmiş” gibi ciddiyetten uzak komik açıklamalar yapıyor, milleti habire kendine güldürüyordu.
O güne ait mobese görüntüleri her ne hikmetse kayıptı!
Fenerbahçe Kulübü kente iki avukat gönderiyor, dönemin başsavcısı defalarca yazıp istemelerine karşın, 15 Ağustos’un ardından tamamen kapatılan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (TİB) kendilerine bilgi iletilmediğinden yakınıyordu!
Fenerbahçe’ye yönelik saldırılar yalnızca bununla da sınırlı kalmadı.
Bu olaydan sadece 15 gün sonra antremandan dönen 2 Fenerbahçeli futbolcunun bulunduğu araca da Dudullu civarında 2 el ateş ediliyor, bu olayın failleri de bulunamıyordu bir türlü!
Oysa İstanbul’un her köşesi kamera doluydu!
Kulüpte, yaşananlardan korkan yabancı futbolcular sahada istekli oynamıyorlar, kaçmanın yolunu arıyorlardı.
Aradan çok uzun yıllar geçiyor ancak, Efkan Ala’nın İçişleri Bakanlığı döneminde bir türlü kaldırılmıyordu bu esrar perdesi!
Recep Tayyip Erdoğan, Aziz Yıldırım’la yaptıkları görüşmenin ardından perdeyi değilse de Efkan Ala’yı oturduğu koltuktan kaldırmayı seçti!
Efkan Ala’nın oradan alınmasına neden olan bir diğer tavrı da FETÖ soruşturmalarının geciktirilip, dar tutulmasıydı hiç kuşkusuz.
Sadece bununla da kalınmıyor, pek çok İlde devreye sokulan Valiler kanalıyla da göz altına alınmış bazı işadamları serbest bırakılıyordu üstelik.
Bundan uzun yıllar öncesi…
Doğruyol Partisi sürpriz bir şekilde Bursa merkezdeki belediyelerin tümünü ANAP’ın elinden alıveriyor.
DYP’nin Haşim İşcan Caddesi’ndeki İl Binası’ndayız.
Yönetim kurulunda aynı zamanda Osmangazi Belediye Meclis üyesi olan isimler de var ve hepsi o sıra Bursa ovasının ortasına habire kaçak inşaat yapmakta olan havlucu Hüseyin Özdilek’in bu tavrına şiddetle karşı.
Bir İl yönetim kurulu toplantısı sırasında dönemin İl Başkanı’nın telefonu çalıyor.
Özel Kalem Mehmet, “arayan kişinin DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel olduğunu” bildiriyor İl Başkanına.
“Evet efendim, tamam efendim, emredersiniz beyefendi” gibi laflarının ardından kapatıyor telefonu İl başkanı.
Sonra da salondakilere dönerek şunları söylüyor:
“Beyefendi, siz orada sanayici ve işadamlarının fabrikalarıyla uğraşacağınıza, kazandığımız belediyelerdeki işlerle uğraşın dedi!..”
Susuyor hepsi.
Ağanın lafının üstüne laf konur mu hiç?!.
Peki, hiçbir vakit böylesi bir taleple Bursa’yı aramamış olan Süleyman bey sizce telefon ederek böyle bir şey ister mi?
O dönem DYP İl yönetim kurulu üyeliği yapanların hemen hepsi bu gün “Genel başkanın asla böyle bir şey istemeyeceğini, İl başkanının gerçekte onunla değil, Sekreter Mehmet’le görüştüğünü” düşünüyorlar!
Belli ki partiyi besleyenlerden biri de Hüseyin Özdilek’ti o zaman.
Ankara’ya her gidişte ya da oradan misafirler geldiğinde Özdilek’in mağazalarından bedavaya, üzerlerinde verilecek kişilerin isimleri yazılı olan düzinelerce bornoz ve havlu takımları getirtiliyor ve siyasi muhataplarına iletiliyordu ayrıca yanında bonus olarak.
Celal Sönmez ve Mustafa Kırcı’nın haricinde birilerinin emri, CHP İl Başkanı Şadi Özdemir’in de kavliyle FETÖ soruşturmasında hususi olarak herkesten önce bırakılanlardan biri de Hüseyin Özdilek’ti!
Hadi AKP Bursa İl Başkanı Avukat Cemalettin Torun, Celal Sönmez’in vekilliğini yapıyor, İl binası da Mustafa Kırcı’nın alışveriş merkezinde bulunmakta…
Peki, Hüseyin Özdilek’in torpili kim dersiniz?
Kim olacak kardeşim, geçmişte daha o yıllarda Turhan Tayan’ı bile bağlayan Hüseyin Özdilek bu semirmiş gürbüz haliyle kimleri, nereleri bağlamaz ki artık?!.
Yine geçtiğimiz gün sürpriz bir şekilde Cumhurbaşkanı’nın Rize, Güneysu’dan hemşerisi ve okul arkadaşı olan İstanbul Milletvekili Metin Külünk TRT Haber’e çıkarak çok ciddi ve önemli açıklamalar yaptı.
Külünk söyledikleriyle Efkan Ala’nın biletini de kesiyordu adeta.
İllerde Valiler ve İl başkanları vasıtasıyla Cumhuriyet Başsavcılıklarına baskı yapıldığını, bazılarının salıverilmeleri için kefil olunup, tavassutta bulunulduğunu anlatan Külünk televizyon ekranlarından resmen haykırıyordu:
“Bunlar Ak Parti içine de girdiler. 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanımızı yalnız bıraktılar. Ve şimdi de soruşturmalara müdahale ediyorlar. Çekin elinizi oralardan! Bunlar ayrıca belediye başkanlarıyla, imar komisyonları başkanlarıyla çıkar birliktelikleri kurup, güç ilişkisine de girdiler. Çıkar ilişkisine girdikleri kişilerin salıverilmesi için Cumhuriyet Savcılarına baskıda bulundular. Ne işi var kardeşim bir İl başkanının Adliye binasında, başsavcının odasında? Ne arıyor orada?”
Açıkça, Bursa İl Başkanı Cemalettin Torun gibi, işadamlarıyla menfaat ilişkisi içine girmiş siyasileri kastediyor Külünk!
15 Temmuz gecesi Tayyip Erdoğan’ı, İstanbul’da karşılayanlardan biri de oydu.
Cumhurbaşkanıyla kendisiyle görüşmeden üstelik de TRT ekranlarından böyle bir açıklamayı asla yapmayacak kadar yakın olan İstanbul Milletvekili Külünk’ün programda hedef tahtasına koydukları şunlardı:
“Valiler, İl başkanları ve parti yöneticileri, belediye başkanları ve belediyeciler!..”
Önceki gün kentimizde de sıra dışı bir gelişme yaşandı.
Oğullarıyla birlikte FETÖ’den göz altına alındıktan sonra birilerinin tavassutuyla salıverilen kişilerden olan Celal Sönmez, yeni yapılan binasında Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’yi ziyaret etti.
Düğün değil, bayram değildi.
Üstelik de “hayırlı olsun” demek için gidilen binanın artık bodrum katındaki boyaları bile ağarmıştı.
Peki, neden gitmişti Altepe’nin yanına Sönmez, bu ziyareti sahip olduğu medya da yayınlatarak ne demek istiyordu aslında?
Bursa Valisinin ya da İl Başkanı Cemalettin Torun’un yanına gidecek hali yok ya, partinin Bursa’daki seçilmiş en tepedeki yöneticisinin yanına gidip orada görüntü vermeyi seçiyordu elbette!
Belli ki birileri hala bir yerlerini sıkmaktaydı!
Sıkıntıdaydı, rahat değildi Sönmez, “Ak Parti’nin yanında ve ona dostum” mesajı vermeye çalışıyordu etrafa.
Fakat Efkan Ala’nın gerçekte görevden alınışı, yerine Süleyman Soylu’nun getirilişiyle birlikte bana kalırsa FETÖ’yle ilgili çok daha ciddi ve geniş kapsamlı bir dalganın daha yaklaşmakta olduğunu görmek için kahin olmak gerekmez.
Ve bu dalga daha önce salıverilenleri de yeniden kapsayacak gibi duruyor.
Fenerbahçe’nin fenerinden yayılan ışık yeniden daha fersah fersah öteyi aydınlatmak üzere sanki.