Yazarlar

Yıldızlar

post-img
“Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı…” Ne kadar güçlü, ne kadar muhteşem ifadeler öyle değil mi? Bende hep “bir yıldız gibi kayarak” Kocatepe’den, Afyon Ovası’na atlayan Mustafa Kemal imgesini yaratır bu kelimeler. Ve her seferinde aynı coşkuyu, aynı duyguları yaşarım. Yazı, hele hele şiir ehli olmak böyle bir şeydir işte. Nazım Hikmet’ten başka kim bu kadar yalın ve Türkçe ifadelerle anlatabilirdi kurtuluş savaşı destanını? O gün savunmamı üstlenen Hakan’ın Bursa Adliyesi’ndeki duruşunu, hal, hareket ve tavırlarını görseydiniz eğer, eminim sizler de benzer ifadeler kullanarak anlatmaya çalışırdınız durumu! Bıraksalar masanın karşı tarafına atlayacak gibiydi Avukat Hakan Dinçtürk! Haklı olmanın getirdiği özgüvenle dövüyordu karşı tarafı top mermileriyle. “Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan                                 bu memleket bizim” diyordu adeta! “Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak,                                 bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu,                                 bu davet bizim. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine,                                   bu hasret bizim”! İşte o gün bir kez daha gurur duydum Hakan’la. Resmen bir destan yazmış, en sonunda darmadağın etmişti yel değirmenlerini gözümün önünde! Gelin görün ki O’nu bir kardeş olarak görüp sevişim baş rollerini Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın paylaştığı “Selvi Boylum Al Yazmalım” filmindeki ortak paydamızla başlar. Meğerse 1968 model kara şanzıman emektar BMC kamyondan O’nun babasında da varmış! Hakan’ı da o kamyon büyütüp okutmuş. Ne çok lokması geçti boğazımdan benim de… Deposundaki mazot kışın soğuktan donar. Bir tenekenin içinde kozalakları tutuşturup altına koyan babam önce yakıtı sabahın köründe tekrar sıvı hale getirir. Beni şoför koltuğuna oturttuktan sonra bir yandan motora taktığı manivelayı çevirerek “Bass” diye bağırır! Basamam ki! Çünkü minicik parmaklarım soğuktan uyuşmuş sızlamaktadır. Bir türlü çeviremem kontak anahtarını, gücüm yetmez. Sonra karbüratörün içine yanıcı bir gaz püskürtür. Zor bela gürültüyle çalışır koca motor. Yıllarca defterimiz, kalemimiz, kitabımız olmuştur o BMC kamyon, yazın dağa ya da denize götürmüş bizi, kasası evimiz, çadırımız  olmuştur çoğu kez. Ara gazı vermeden vitesi geçmeyen, kara şanzıman bir kamyonla büyümeyen anlayamaz bu duyguları. Gümleyen lastiği söküp yama yaparken babanız, ona yardımcı olmadıysanız eğer, anlayamazsınız demek istediklerimi. Zorlukların, güçlüklerin insanıdır Hakan Dinçtürk. Çalışarak okumuş, avukatlık mesleğinde de en ileri noktalara ulaşmayı başarmış biridir. Mütevazı hali aldığı aile terbiyesindendir. Ömürleri boyunca inşaatlardan bakır kablo çalıp daha sonra yakarak hurdacılara satmayı kendilerine iş edinmiş birileri sanmışlar ki, Hakan dişlerine göre bir hanım evladıdır! Yıldızlar alınlarında çakmak çakmak parladığı zaman anlamışlar durumu ama ne fayda! Bu güne dek gerçek Bursaspor taraftarının hep yanında olan, onlarla gülüp, onlarla dertlenen Hakan Dinçtürk manevi mükafatını da aldı bu arada. Sosyal medyadan kendisine yazılan yüzlerce destek mesajını görünce kardeşim olmasından kıvandım yine. Böyle bir sevgi seli herkese nasip olmaz! Hayat yaşandığı kadar var Hakan’ım! İçinden edepsize haddini bildirmek geçerse eğer, bildir gitsin! Saysınlar yıldızları gönüllerince. “Gökyüzünde ne çok yıldız var Biri parlak, biri ürkek, biri yalnız, diğeri sanki burada İçimizde ne çok hırsız var Hakan’ım.”

Diğer Haberler