Yazarlar

Yusuf Kayışoğlu ve Marmarabirlik

post-img
O sıralar “köşe yazarı” olarak çalışmaya başladığım Bursa Haber Gazetesi’ne “muhabirlik”için girmişti.   Bursa Haber henüz Turan ve Orhan Gençoğlu’na aitti ve idare binası Heykel’de, Kafkas Pastanesi’nin hemen üst tarafındaydı.   Öğle yemeklerinin ardından Penguen’de üretilmiş Çubuk hıyarından tatlı salatalık turşusu verirlerdi.   Rahmetli Kemal Sulaoğlu vardı başında, yan hakemlerse İsmail Korkmaz’la, İbrahim Erdoğan’dı.   Simsiyah, kıvırcık saçlı bir oğlandı Yusuf Kayışoğlu, elinde fotoğraf makinesiyle dolaşır, haberleri takip ederdi.   Meğerse herkesin içinde ne kadar da büyük bir “günün birinde köşe yazarı olmak arzusu”yatarmış!   Sonra Yusuf da dahil pek çok muhabir kardeşimiz bir fırsatını bulup, çalıştıkları gazetelerde akıllarınca sınıf atlayarak, köşe kapma derdine düştüler.   Kaptılar köşeleri ama olmadı, olamazdı da zaten, yoktu çünkü henüz hiçbir birikimleri.   İşte bu doğanın yengesine aykırı devinim sırasında “köşe muhabirliği” kavramı gelişti küçük Bâb-ı Âli Bursa’da, anlama, yorumlama, değerlendirme kabiliyetleri henüz tam manasıyla oluşmamış bu insanlar köşelerinden bildiğiniz rutin “haber” yapar oldular.   Haber bulamadıklarındaysa telefonda onu bunu konuşturup, mülakat aktardılar.   Yusuf Kayışoğlu’nun yerinde ben olsaydım gazetecilik mesleğinin en keyifli mertebesi olan “muhabirlik” mesleğine uzun yıllar devam eder, kendimi daha da geliştirirdim “köşe kapmaca” oynamadan önce…   Sonra çalıştığı gazetelerde “bölge haberlerine” yani, taşra ilçelerindeki gelişmelerin hazırlandığı bölüme geçti Yusuf.   Oralarda görev yaptığı dönemde de “filan muhtar ne dedi, falanca İl Genel Meclisi üyesi feşmekan göletin yapımıyla ilgili neler anlattı”, işte bunların haberlerini yaptı bulunduğu servisten.   Sonra buna kavuşabilmek için can attığı bir köşe verdiler.   Aynı şeyi yapmayı oradan da sürdürdü Yusuf.   Etliye sütlüye hiç bulaşmadı meslek yaşamı boyunca, hep tırstı başına bir şeyler gelecek olmasından, sinikti, ezikti hep.   Nurhayat Altaca’yla evlenip, emekliliğini de hak etmesiyle artık biti kanlanmış olmalı ki en son çalıştığı Olay Medya’da, televizyondan sorumlu olan yönetici İsmail Öztat’a bir yazısında külhanbeylik taslamaya kalkışınca da kapının önüne koyuverdiler onu.   Nitekim bu durum eşinin işine çok yarayacak, CHP’deki önseçim evvelinde taşra ilçelerini Yusuf’la birlikte gezen Nurhayat, “Kocamı Alevi olduğu için işten çıkardılar” diye ağlak yapıp, millete kendini acındırarak oy toplayacaktı!   Oysa “saman alevi” kadar bile etkisi ve faydası yoktu Yusuf’un o güne kadarki meslek yaşamında Bursa’ya, onun Alevi olması da hiç kimsenin umurunda bile değildi zaten.   Yusuf sonra Nurettin Kutlucan’ın satın aldığı Yeni Dönem Gazetesi’ne girdi yine “köşe yastığı”olarak.   Yusuf Kayışoğlu’nu hemen hemen hiç okumam, o gün yazdığı yazıda ilgimi çekecek bir şey olur, biri de uyarırsa arada bir belki.   Yoktur çünkü bir şey kaleme aldıklarında, tam anlamıyla “ham meyveyi kopardılar dalından” formuna uyan, derinliği olmayan, eğitimsiz, birikimsiz, el yordamıyla ilerleyen alaylı bir oğlandır Yusuf.   Geçen gün uyardılar, “Tane tane isyan” başlıklı bir yazı kaleme almış Yeni Dönem Gazetesi’nde.   Konu “Marmarabirlik” olunca ilgimi çekti çünkü, Yönetim Kurulu Başkanı Hidamet Asa ve arkadaşlarının idaresinde son yılların en başarılı, en verimli ve zeytinciye en büyük faydayı sağlayan üretici birliğidir Marmarabirlik.   Bakalım, “kim, niye, nasıl isyan etmiş” hele bir öğrenelim diye baktım Yusuf’un yazısına?   Yine cahillik, yine bilgisizlik, yine birileri tarafından gaza getirilme durumu!   İnsan bu kadar senenin sonunda bir “arpa boyu” olsun mesafe kat etmez mi canım?!.   Aç telefonu sor, öğren hiçbir şey bilmiyorsan.   Şöyle başlamış Kayışoğlu yine kayış koparttığı yazısına:   “Her yıl olduğu gibi Marmarabirlik yine kooperatif üyelerine dönük fiyatları açıkladı. 100 gram üzerinden tane hesabıyla kategorilendirdiği fiyat listesine itirazlar var ama… Kendisi de bir üretici olan Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı Hidamet Asa ve yönetiminin belirlediği fiyat politikasının zeytin üreticisinden yana olmadığını düşününler, emeklerinin karşılığını alamamaktan yakınıyorlar…”   Allah Allah!   “Hidamet Asa ve yönetiminin belirlediği fiyat politikasının zeytin üreticisinden yana olmadığını düşünenler, emeklerinin karşılığını alamamaktan yakınıyorlar, lar, lar, larmış!..”   Kimdir acaba bu “lar-lar”?   Yusuf’un yazısındaki “lar” çıka çıka geçen dönem Hidamet Asa’nın karşısına aday olarak çıkan Avukat Ecmel Haydar Yılanlı’nın listesindeki “Ufuk Aç” çıkıyor:   “Şu sıralar Tirilye’nin, su kaynağıyla besleneceği için tartışma konusu olan göletiyle gündemde olan Yalıçiftlikli zeytin üreticilerinden Ufuk Aç, “Marmarabirlik’in fiyat politikasında ciddi anlamda bir sıkıntı var. 100 gramda 24 taneyi her yıl daha da aşağıya çekiyorlar. 24’ten 22’ye şimdi de 18 taneye çektiler. 19 tane olduğunda 100 gramda 1 lira fark var. Böyle bir şey olur mu? Bu düpedüz bir soygun” diye tepki gösteriyor.”   Vay vay vay!   Kayış oğlana göre bu işin içinde hem “soygun” var, soygun olduğuna göre de hem “soyan”hem de “doyan” var!   Bir de üstüne üstlük “her yıl üreticiden alınan ürünün tane sayısını düşürüyorlarmış, sizi gidi sizi, Marmarabirlik’in kaka yöneticileri sizi” durumu mevcut yazdıklarında!   Ve devam ediyor:   “Yani, 18 taneli 100 grama 11,75 lira verilirken, bu 100 gramda 19 tane olduğunda 10,75’e düşüyor.”   Bilgisiz de aynı zamanda Yusuf!   Yazdığını da okumuyor!   18 taneli ürünün 100 gramıyla, 19 taneli ürünün 100 gramı arasındaki fark onun dediği gibi “1 lira” değil aslında, sadece 10 kuruş, 1 kilosu yani, 1.000 gramı arasındaki fark 1 lira!   Devam edelim:   “Bir taneyle oluşan farkın bedelinin 1 lira olmasının hakkaniyet içirmediğini dile getiriyor, Aç. Marmarabirlik’in uyguladığı fiyat politikasının haksızlığa yol açtığını savunan Yalıçiftlikli üretici Ufuk Aç, “Bu şekilde devam ederse, üretici zeytinden vazgeçecek. Geçinemedikten sonra neden uğraşsın ki!..” diyor.”   Mülakat yaptığı “Ufuk Aç” isimli kişi de hem “aç” hem de bilgisiz, o da sallıyor, maksat muhalefet olsun!..   Sonra müthiş yorumlarına geçiyor Yusuf Kayışoğlu, hesabını iktidar partisinin Mudanya İlçe Başkanı, Bursa İl Başkanı ya da başbakandan sorması gerekirken mazot ve ilacın yüksek fiyatından da Marmarabirlik’i sorumlu tutmaya çalışıyor aklınca:   “Mazotundan ilacına kadar birçok kalemde dolar bazlı artışlar doğal olarak üretici üzerinde baskı oluşturuyor. Ürünün tarladaki fiyatıyla raflardaki fiyatı arasında bariz farklar üretici üzerinde doğal olarak bir aldatılmışlık duygusu oluşturuyor. Ürün para etmeyince de göletin yerinin yanlışlığı, o yanlışlık nedeniyle su kaynağının daha uzak noktalardan getirilişi… Bu nedenle zeytinliklerin sökülmesi üretici için önemsiz hale geliyor. Para etmeyen üründen bir seferlik de olsa daha fazla para kazanmış olmak çok daha önemli hale geliyor. Üretici üzerinde oluşan bu baskı da çevre katliamlarının sürüp gitmesine neden oluyor.”   Devlet Su İşleri, Yalıçiftlik’in oralara bir yerlere gölet yapacakmış, yüksek mühendis(!) Kayış oğlana göreyse göletin yeri yanlışmış, işte bu nedenle de zeytinlikler sökülecekmiş felan!   Ne, ne söylediği belli, ne de ne anlattığı?   Dayanağı, ne idüğü belli olmayan “çevre katliamına” dahi girmiş yazısında!   İşin özü şu:   Marmarabirlik ortaklarından her yıl “mega” adı altında kilosunda 201 veya 230 adet, “hiper”adı altında 231-260 adet, “süper” adı altında 261-290 adet, “elit ekstra” adı altında 291-310 adet zeytin bulunan kategorilerde zeytin alırdı.   “Alırdı” diyorum çünkü, Yusuf’un anladığı şekliyle 100 gramında 20’den az sayıda ürün bulunan son derece iri zeytinler “tüccarın insafına” kalırdı.   Fakat birliği büyük bir başarıyla yönetenler bu konuda da bir devrim yaparak “şarküteriye”de girmek, üreticiye daha da çok kazandırmak amacıyla 100 gramında 18-19 tane toplayan iri ürünlerle ilgili olarak da bir fiyat belirleyip  alımlara başladılar.   Yapılan iş, belirlenen fiyat o kadar optimum, o kadar yerindeymiş ki, bu sene üreticinin neredeyse tamamı büyük taneli zeytinlerini getirip Marmarabirlik’e vermiş, önceden her sene olduğu gibi daha düşük bir fiyata tüccara değil!   Bu durumdan memnun olan üretici…   En yüksek fiyatı verip üyesini mutlu edense Marmarabirlik’ten başkası değil, şimdi soygun bunun neresinde?   Yusuf’un yaptığı hesap yanlış, matematik bilmiyor bir kere, manipülasyona gelmiş yine, eğitimini eksik, yarım bıraktığı gazetecilik mesleğinden çok çok uzakta, kendisini hasbelkader okuyanları bildiğin, kandırıp, yanıltıyor yazılarıyla!   Bakın, ben size öyle boş beleş laflarla filan değil, üstelik de net ve somut verilerle “Marmarabirlik’in dünü ve bu gününü” anlatayım da görün:   Bir kere, 2010 yılından bugüne kadar 1 lira dahi kredi kullanılmadı kurumda. Hiç zarar ettirilmedi Marmarabirlik. Geçmişte, kötü yönetimlerin beceriksizlikleri sonucu diyeyim hadi, oluşan yüzlerce trilyon lira borcu sildirebilmek için gidip Ankara’da politikacıların önüne yatardı insanlar. Şimdiyse ürün bedelleri neredeyse peşin olarak “trink” diye kampanya dönemlerinde ödeniyor artık. Üreticiler eskiden paralarını ürünlerini teslim ettikten  tam bir yıl sonra zar zor alır, bu nedenle zaman zaman İzmir yolunu keserek nümayiş yaparlardı. İlk defa, artan öz kaynaklardan tam 17 milyon lira kar payı dağıttı bu yönetim. Kota uygulamasına son verildi, üyelerden kim ne kadar götürürse satın alınıyor artık. Ar-Ge çalışmalarıyla kalite standartları yükseltildi, barkotlu ürün sayısı 340'a çıkarıldı. Boru değil, yaklaşık 65 milyon lira yatırım yapılarak, Marmarabirlik'in depolama kapasitesi olağanüstü düzeyde artırıldı. İlçe kooperatiflerine yapılan yatırımları buradan saymıyorum bile. Hey maşallah, entegre tesislerin üretim kapasitesi 30 bin tonlardan yılda 55 bin tonlara çıkarıldı! Önümüzdeki dönemde depolama kapasitesinin de 70 bin tonlardan 100 bin tonlara çıkarılması hedefleniyor.  Zeytin-zeytinyağı sektöründe dünyada ilk "Lisanslı Depoculuk" faaliyete geçirildi orada.  İhracatta tam 5 kez birincilik ödülünün sahibi oldu kurum.  Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşu arasında 347’nci sıraya yerleşti bu yönetim döneminde. Demek ki çalışılınca, bilgili, becerikli ve helal süt emmiş insanlar tarafından idare edilince oluyor, ihracat yaptığı ülke sayısı da 18’den 54’e ulaştı. 150’ye yakın ülkede marka tescili yapıldı. Yıllık satışları 40 bin tonlar bandına ulaştı. 2010 yılında geçmişten kalan tam 44 milyon lira vergi borcu ödendi. Daha önce Ziraat Bankası'ndan çekilen 98 milyon kredi borcunun 38’i geri ödendi, 60 milyon lirası da hâlâ yılda 5 milyonluk taksitler halinde ödenmekte.   Geçmişte resmen batık bir kurum olan Marmarabirlik bugün tam 32 bin üretici ortağının desteğiyle daha çok ürün alan, daha çok ürün satan, yatırımlar yapan, ürün bedellerini 1 lira dahi kredi kullanmadan peşin ödeyen, üreticisine gübre ve zirai ilaç desteği sağlayan, üyelerinin refah seviyesini yükseltmek için geleceğe yönelik projeleriyle göz doldurup, umut vaat eden, artık üreticisine kâr payı dağıtan, yaptığı ihracatla marka gücünü 54 ülkeye taşımış, sektöründe 5 kez ihracat şampiyonu olmuş, ülkenin 500 büyük sanayi kuruluşu arasına girmiş dünyada örnek bir kooperatifler birliğidir.   Orayı yöneten insanlar bu tablo karşısında bırakın yalan yanlış bilgilerle yerilmeyi, her gün gidilip de alınlarından öpülmeyi çoktan hak etmiş yiğit, gerçek birer devrimcidir aslında.   Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.   Hidamet Asa ve yönetim kurulu üyesi arkadaşları Şevket Karagöz, Mustafa İlgen, Kemal Dinç, Osman Bostancı, Enis Edin ve İbrahim Acar’ı, ayrıca Birlik’te çalışıp emek veren tüm gayretkeş personeli kutluyor, yine oturduğu yerden desteksiz sallayan Kayış oğlanaysa “hadi ordan, hadi ordan” diyorum!   Hele hele bu saatten sonra sana ancak Kadir inanır, hadi naş bakalım, naşnaşş!  

Diğer Haberler