Geçen gün, “abi Ankara’da bürokratik bazı işlerim var. Hem beraber Meclis’e de uğrarız. Hadi gel seni de götüreyim” diyen gazetemizin Yönetim Kurulu Başkanı Hamza Eren’le birlikte kargalar daha kahvaltılarını bile yapmamışken sabah sabah koyulduk başkentin puslu yollarına.
Ben erken çıkılan Ankara yolculuklarında önce Paçacı Hüsnü’ye uğranılarak, ayak paça çorbası içilmesi ihtimalini sevdim!
“Hamza, bak sarımsak istemeyelim, yoksa çok kötü kokarız oralarda, ayıp olur” yollu telkinlerime rağmen, “yok abi, pantolonu ütü, iyi ineği sütü, paça çorbasını da sarımsağıyla, sirkesi gösterir” diyen Eren, ekibe katılan muhabir kardeşimiz Abdullah Kumtepe’yle birlikte içirdi bize sabah sabah o güzelim çorbaları.
Meclis’e epeydir uğramamıştım. Geçen sene hizmete giren ve milletvekillerinin yeni odalarıyla, yemekhanenin de bulunduğu halkla ilişkiler binası tek kelimeyle iğrenç olmuş!
Bünyesinde barındırdığı tüm mekânları anıtsal, dengeli ve üç boyutlu biçimde Avusturyalı mimar Prof. Clemens Holzmeister tarafından planlanıp, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığını ve gücünü 20’nci yüzyılın mimari özellikleri de katılarak tamamlanan “abide” niteliğindeki o güzelim yapıların yanına “devlet hastanesi kılıklı” o binayı “kelebek” misali kondurabilmek için ancak ve ancak Nato mermer Nato kafa, Toki zihniyetli bir herif olmanız lazım!
Bizim Hamza’nın hemşerisi, İnegöllü Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’le uzun zamandır sohbet etmek, kendisini daha da yakından tanımak istiyordum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ak saçlı ama genç prenslerinden biri olan Şahin aynı zamanda Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yani, devlette paranın pay edildiği noktada görev yapıyor ve önümüzdeki dönemde de ismi “muhtemel bakanların” arasında geçiyordu.
Bizi güler yüzle ve son derece sıcak bir şekilde ağırladı Hüseyin Şahin. Zaten ilişkilerinde her zaman samimi ve sevecen bir insan olan bizim Hamza’yı, İbraam ve Kutlucangiller dışında pek sevmeyen yoktur ama belli ki aralarında geçmişe dayanan bir hukuk ve sevgi bağı da mevcuttu Hüseyin Şahin’le.
Odasına varıp da oturduktan sonra danışmanı Vedat Ali Yıldırım gelip, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “emeklilere her sene iki ikramiye vermeyi taahhüt ettiği” noter kağıdının fotokopisini uzattı AKP’li milletvekiline.
“Kendisini bir genel başkan olarak her zaman sayar, hürmette de kusur etmem” dedi Hüseyin Şahin, “ama bakın bir genel başkanın seçim vaadini notere giderek tasdik ettirmesi ne kadar doğru sizce?”
Başımızı sallayıp, onaylıyoruz kendisini. Doğru söylüyor Hüseyin Şahin. Eğer sen o partinin başına geçmişsen sözün zaten senet olmalı! “Noter taahhüdü” gibi komik ve popülist yöntemlere baş vurunca, halkın bilinç altında inandırıcılığını da kaybediyorsun ister istemez.
Devam etti Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi Hüseyin Şahin:
“Üstelik de yine üzerinde hiç düşünülüp, çalışılmadan verilmiş bir söz bu. Bir emekli ayda ortalama 1200 lira maaş alsa bu rakam ilk seferde 15 milyar (eski parayla katrilyon), ikinci seferdeyse 30 milyara çıkar ki, şu an devlette öyle bir kaynak yok zaten! Bu yılın bütçesi toplam 473 milyar. Bunun içerisindeki 140 milyar kamu personelinin maaşlarına gidiyor. Sosyal güvenlik sistemindeki açığı kapamakla beraber yaklaşık 100 milyar lirayı sağlık sistemine aktarıyoruz. Her yıl 50 milyar lirayı yol, köprü ve sair altyapıya ayırıyoruz. Geriye kalan rakamla bu millet ve devletin tüm ihtiyaçları karşılandığı halde yine de bu yıl 21 milyar lira cari açık oluşuyor. Kemal bey her yıl bu 30 katrilyonu nereden bulmayı düşündü acaba?”
Açıkçası rakamlar karşısında biz de susuyor, “herhalde Kılıçdaoğlu bir piyango bileti almış olmalı” diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz doğrusu!
Hüseyin Şahin o günün sabahını Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıklarında geçirmiş. Ve yine o gün Bursa’daki okulların onarım ve donatı masrafları için buraya 20 buçuk milyon lira ödenek yollatmış.
“Bunu siz mi sağladınız” diye sorunca da mütevazı davranıyor ve biraz da sıkılarak “hayır” diyor, “diğer milletvekili arkadaşlarımın da gayretleriyle oluyor bu işler?”
Oysa biliyoruz ki bakanlıklar ve bürokrasi açısından Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görev yapıyor olmak çok önemli ve itibarlı bir durum.
Çalışmalarını anlatırken sürekli rakamlarla ve somut bilgileri sunarak konuşuyor Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin:
“Doğanköy’e yapılacak şehir hastanesinin sorunları bitti bitecek. Tam 1355 yataklı bir sağlık tesisi planlıyoruz orada. Nisan ayında da temelini atarız inşallah. Yeni yapılan stadyumun karşısındaki 129 dönümlük eski garnizon sahasının sadece 29 dönümü lojman ve sosyal tesis yapılması için askeriyeye bırakıldı. Geriye kalan 100 dönümlük alana 700 yataklı bir hastane daha kuracağız. Ayrıca Kestel girişindeki eski otobüs terminaline ve İznik’te Jandarma’nın önüne de kapsamlı birer ilçe hastanesi yapılıyor…”
“Niye bu kadar çok hastane yatırımı” diye soruyorum AKP’li vekile?
“Olur mu “ diyor, “Bursa bizim için payitaht aynı zamanda. Sadece medeniyet, kültür, turizm, tarih, sanayi ya da tarım kenti olması bize yetmez. Şehrimizi aynı zamanda bir “sağlık başkenti” yapmak için de var gücümüzle uğraşıyoruz. Bakın İnegöl, Orhaneli, Keles ve Mudanya ilçe hastanelerini hizmete açtık. İznik, Mustafakemalpaşa ve Karacabey hastanelerini de seçime kadar açacağız. Gemlik’te hastane inşaatı başladı, Orhangazi’de yarıladı, Yenişehir ve Kestel’deyse plan ve projeleri çizim aşamasında…”
Hüseyin Şahin’in yaptığı bu “bilgi bombardımanı” sırasında bir parça dumura uğruyor, onca işin aynı zamanda nasıl yapılabildiğine de şaşırıp kalıyoruz?!.
Öyle ya eskiden sağlık ocağından bozma ilçe hastanelerinde şifa bulmaya çalışan vatandaş yeni bir sağlık tesisi için onlarca sene bekliyor, istediklerini gerçekleştirmeleri için yıllar boyu da bir sürü politikacı şakşaklıyordu!
Şaşkın halimizi gören Şahin durmadan devam ediyor:
“Bunlar da yetmez! Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin bahçesine 150 yataklı kalp hastanesinin inşaatına başlandı. Önümüzdeki dönem, şimdiki Yüksek İhtisas Hastanesini tümden yıkıp, yeniden inşa ediyoruz! Ve Şevket Yılmaz, Yüksek İhtisas’la, Duaçınarı’ndaki Ağız ve Diş Sağlığı Hastanelerimizi bünyesine katıp, “Bursa’da yeni bir Sağlık Bilimleri Üniversitesi” kuruyoruz? Bunu YÖK (Yüksek Öğretim Kurumu) yetkilileriyle de konuştuk çok sıcak bakıldı…”
-Yani “bünyesinde tıp doktorluğu, diş hekimliği, hemşirelik gibi alanlarda eğitim verilip, devamında da uzman yetiştirilecek, Uludağ Üniversitesi’nden ayrı, yeni bir üniversite kuracağız” diyorsunuz, öyle mi?
“Aynen öyle. Bursa’da en az 10 ayrı üniversite daha kurulmalı. Mesela baskı yapıyoruz; BTSO’nun da mutlaka bir “ticaret üniversitesi” olmalı artık!”
-İyi de bütçe her yıl açık veriyor ve bu durum Türkiye’nin sürekli yabancılara borçlanması sonucunu doğuruyor! Ayağımızı yorganımıza göre uzatıp, biraz da bu borçlanmaya bir son versek nasıl olur?
“Bu ülke çok zengin bir ülke. Biz borcumuzu da öderiz, paramızı da biriktirip, milletimizin gelir düzeyini de arttırırız ancak, politikamız o ki, önce memleketteki tüm alt yapı eksiklerini tamamlayıp, yine büyük bir devlet olmanın koşullarını sağladıktan sonra diğer işlere yönelmek. Aslında sayın Cumhurbaşkanımız başkanlık sistemini Türkiye yarınlarda koalisyonlarla idare edilip de yine zayıf durumlara düşürülmesin diye istiyor, istikrar hiç bozulmadan hep korunsun diye istiyor.”
Selçuk’taki Efes Antik Kentine bile şimdiye dek yanına ailesini alarak tam 3 kez gidecek kadar birikim ve ferasete sahip farklı bir milletvekili var karşımızda. Ve 2012 yılı bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşma sırasında aynen Efes gibi yerin hemen altında yatan ve gün ışığına çıkarılmayı bekleyen Nikea (iznik), antik kentinin önemine vurgu yapacak kadar da tarih bilgisine sahip bir insan Hüseyin Şahin.
“Ne okuyorsunuz şu sıralar” diye de sordum?
İlhan Bardakçı’nın İmparatorluğa Veda ve Ali Sarıbaş’ın Demokrasinin Sosyolojisi isimli kitapları okuyormuş dönüşümlü olarak.
Bir yakınına ait sandım ilk önce. Elinde aynen teşbih gibi sürekli olarak, cephede şehit düştükleri vakit kimliklerinin tespit edilebilmesi için askerlerin boyunlarına takılan zinciriyle birlikte metal bir künye taşıyor. İstedim, bakmam için uzatıp verdi. Orman Bakanlığı tasarlayıp tüm milletvekillerine dağıtmış.
Çanakkale savaşında şehit düşen Bursalı Halil oğlu Emin’in sembolik olarak çift taraflı Türkçe ve Osmanlıca hazırlanmış asker künyesiydi elinde hiç bırakmadan sürekli taşıdığı obje.
“Hadi artık yemeğe gidelim” dedi.
Hüsnü’nün paça çorbası görevini fazlasıyla yapmış, erken çıkılan o Ankara yolculuğunda bizi geç vakte dek dipçik gibi ayakta tutarak haklı namını ispatlamıştı çoktan.
Türkiye Millet Meclisi’nin lokantasında da kendime en pahalılarından 1 liraya domates çorbası, 2 liralık etli kereviz yemeği ve 2 liraya da şekerpare tatlısı söyleyip; üstüne de bol bol su içtim.
Gırtlağıma kadar da doydum açıkçası.
Doydum ama dönüşte İnegöl’de meşhur Kasap Mehmet’in o nefis köftelerinden tatmadan da edemedim doğrusu!
Hatta Mehmet’in 160 kiloluk kardeşi Metin’le de bir hatıra fotoğrafı çektirip Facebook’a koyduktan sonra, son dönemlerde sigaraya tamamen elveda dememin bir sonucu olan habire homini gırtlak yiyip durmanın getirdiği şişmanlık halimden ötürü birazcık kendimi rahatlattım!
İyi yapmış mıyım acaba?
HÜSEYİN ŞAHİN KİMDİR?
Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunudur. İnegöl Genç İşadamları Derneği Kuruculuğu ve Dönem Başkanlığı, İnegölspor Yöneticiliği, Bursaspor Süper Lig İdari Asbaşkanlığı ve Yöneticiliği, Türkiye Futbol Federasyonu Delegeliği, İnegöl Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Üyeliği, İnegöl Ağaç İşleri ve Mobilya OSB Kurucu Üyeliği, Güney Marmara Genç İşadamları Dernekleri Federasyonu Kurucu Üyeliği ve Başkan Yardımcılığı, Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu Yönetim Kurulu Üyeliği, Bursa İl Genel Meclisi Üyeliği ve İl Daimi Encümen Üyeliği, TBMM XXIV. dönem Bursa milletvekilliği yapmıştır. Evli ve 2 çocuk babasıdır