Arkadaşım sevgili Zülfikar Yüksel’le zaman zaman didişiriz.
Eğer ben şimdi bu duruma “hem zaten insan sevdiğini didikler” diye açıklık getirmeye çalışsam, Türkçeyi yanlış kullanmış olurum!
Çünkü “didişmek” kelimesi “el veya sözle birbirini hırpalamak” anlamını taşırken “didiklemekse”, “ısıra ısıra, çekiştire çekiştire ısırmak” manasına geliyor.
“Hem zaten insan sevdiğiyle iyeşirmiş” demek daha doğru çünkü, “iyeşmek” Türkçe’de “didişmek, tartışmak” demektir.
Dedem rahmetli İsmail Ekmekçi “sözlük oku” derdi bana.
Sözlükten bakarak bilmediğim kelimeleri tekrar eder, onlarla cümleler kurardım küçükken.
Ve eğer Zülfikar Yüksel “sosyal medyada sürekli bir şeyler yazıp, paylaşma hastalığına” yakalanıp, bunlardan birinde “Türkçeyi kötü kullanan arkadaşlar ile ilişkimi sonlandırmayı planlıyorum” demeseydi eğer, ben de bu günkü sözleri etmiyor olacaktım.
Hepimiz insanız, hata yaparız, dalıp gideriz, ya da ne bileyim bilmeyiz, bazen Word’ün “yazım denetiminin” gadrine uğrarız, bu başka bir şey.
Amma velakin karşındakinin “hem kekeme, hem de geveze olması” çok tahrik ediyor insanı; bilmem bu işe ortak arkadaşlarımız Osman Güleç ve Mustafa Işıksoy ne der?
Bu günkü yazımın konusu her gün mısır patlağı gibi “düşünce kırıntıları” ya da kendince “aforizmalar” üreten Zülfikar Yüksel’in yazarken yani, Türkçeyi kullanırken yaptığı bazı hatalar!
Baştan başlayıp, geçmişe doğru giderek bazı örnekler seçtim kendisi ve sizler için:
“Kanal İstanbul büyük bir proje değil, büyük bir fiyaskodur.”
Yanlış!
“Fiyasko”, iddialı bir girişimde alınan çok başarısız ve gülünç sonuca denir. Oysa Kanal İstanbul ne başladı ne de sonuçlandı.
“Kanal İstanbul en sonunda hayal kırıklığı yaratacaktır” gibi bir cümle kursaydı daha doğru olacaktı.
“İstanbul'un parasını yiyen hırsızlar teker teker ortaya çıkıyor.”
Yanlış!
Çünkü, İstanbul’un parası olmaz! İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin parası olabilir mesela. Ercan Akyıldız ancak bu kadar kötü cümle kurabilirdi!
“Bizi kıskanan Avrupa'da böyle bir şeye nadiren rastlanır.”
Yanlış!
Avrupa bir kıtadır, “kıskanmak” gibi duyguları olamaz! “Avrupa Birliği’ni” kastediyorsa eğer, o da tüzel bir kişiliktir, sinir sistemi yoktur! Bizi ancak Avrupa’da yaşayan insanlar kıskanabilirler.
“Depreme karşı toplanan vergiler nerede?”
Yanlış!
Vergiler niye depreme karşı toplansın ki? Çarşı her şeye karşı mı yoksa! “Olası bir depremin zararlarını azaltmak ve sonrasında gerekli ihtiyaçları karşılamak için toplanan vergilerden” bahsediyor Zülfikar Yüksel ama Türkçeyi iyi kullanamıyor ne yazık ki!..
“Lüzumsuzluk hastalığı var mıdır?”
Çok lüzumsuz bir laf! Lüzumsuzluk bir hastalığı değil, bir durumu ifade eder. Dili kötü kullanım.
“Sanki ülkeyi el yordamı ile yönetiyorlar gibi bir duyguya sahibim.”
Yanlış!
“Duyguya” değil, “düşünceye” sahip olmalıydı.
“Başkanlık sistemi deyince tek adam sistemi anlamış olabilirler mi?”
Kim, neyi, nasıl anlamış? Neden böyle gereksiz bir ifade kullanmış anlamak pek zor! Ne dediği, neyi anlatmak istediği net değil. Harf israfı!
“Özel bankalar aracılığı ile ödeyesiye kadar vergi ödemeyi durduracak mıyız?”
“Ödeyesiye” lafı çok rahatsız ediyor bir kere! “Ödeyene kadar” deseydi daha iyi olacaktı. Hem Devlet bankasından vergi ödemenin ne zararı var? Para orada işlense daha iyi değil mi? Aynı cümle içinde iki kez “ödeme” ifadesinin kullanımı da Türkçeyi ziyan etmekten başka bir şey değil.
“TUİK'in damat ile ne alıp vereceği var ki, hep onun tersi istatistik yayınlıyor?”
“Damadın tersi” olmaz; “O’nun açıkladıklarının tersi olur. Hem Allah’ı var, damadın en azından bu güne dek söylediklerinin hepsi tuttu. Örneğin, kimileri “yılbaşında dolar 10 lira olacak” diyordu bir ara; aldılar pupiyi!
“Putin bugün de Sultan Ahmet'i ziyaret eder mi?”
Öldü, öldü! Adam öldü… 1617’de vefat etti rahmetli! “Sultan Ahmet Camii” ya da semtini kastediyorsan eğer, bunu belirtmen gerek.
“Kendi iktidarı ülke yurttaşını dilenci durumuna düşürdü.”
Bir kere “kendi” diye tanımladığı birinci tekil şahıs iktidara Zülfikar Yüksel’in iddia ettiği gibi “tek başına” geldiyse eğer, iktidar zaten kendi iktidarıdır! “Kendi” ifadesini kullanmaya gerek yoktur; “İktidarında ülkede yurttaşlar dilenci durumuna düştü” demek yeterlidir. Diğer taraftan “yurttaş” kelimesi sadece bir şahsı ifade eder. “Aynı yurt üzerinde yaşayan, bir yurda yurttaşlık bağıyla bağlı bulunan kimselerden her biri” demektir yurttaş. Sadece birini mi dilenci durumuna düşürdü bahsettiği kişi acaba?
“THY o kadar kötü yönetiliyor ki, yolcuların sandviçi bile kesiliyor.”
Şehirlerarası otobüslerde bile ikramlar kalktı. Bu bir şirket politikası. Belki adamlar rekabet etmek için tasarruf tedbirleri alıyorlar! Niye kötü yönetim olsun ki? Ben olsaydım “kesmek” fiilini örneğin “suyu kesmek” gibi bir ifade için kullanırdım. Böyle bir durumda “mönüden kaldırmak ya da çıkarmak” tanımı daha doğru.
“Yerli araba siparişleri ve peşinat bizzat şahsım tarafından alınmaktadır.”
Tahsin Ardıç bile bu kadar kötü cümle kuramazdı! “Bizzat şahsım” ne ya?!. İkisi de eşanlamlı kelimeler değil mi? Ancak Kemal Sunal filmlerinde rastlanır böyle ifadelere, komiklik olsun diye!
“Türkçeyi kötü kullanan arkadaşlar ile ilişkimi sonlandırmayı planlıyorum.”
Bazı fikirlerine katılmasak da birbirini anlayan kaç kişi kaldık şu dünyada Zülfikar bey? Bence sen kaybetmeyi değil, kazanmayı seç!
“İktidar değişince bi de CHP'li müteahhitleri doyuracaksak, iktidar değişmesin.”
İlk defa çok doğru bir tespitte bulundun, tebrik ederim!
“Türkçe’de de'leri, da'ları ayıramadan yıllarca köşe yazarlığı yapıyorlar.”
Sen sen ol, iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır. Şu cümledeki hatayı yüz yüze görüşelim de… Bu maddenin yanıtı bizzat şahsın(!) tarafından kurulan aşağıdaki diğer cümlede gizli!
“Devlet Bahçeli'de cennete gidecekse, ben peygambere komşu olurum. (1 Aralık 2019)”
“De’ler” ayrı olacaktı!
“İstanbul su zammı engelleyen AKP, doğal gaz ve elektrik zammını geri alsın.”
“İstanbul su zammı” değil, “İstanbul’da su zammını” olacaktı!
“Facebook'da dini gruplara üye olunarak cennete gidilir mi?”
“Facebook’da” değil, “Facebook’ta” olacaktı.
“Mehmet Ali Yılmaz Mustafa Işıksoy Osman Güleç Benim gibi yakışıklı ve akıllısını bi daha bulamazsınız, tez elden yemeye içmeye götürün.”
Bu da yanlış! Kaportacı Kadir Bekar ve Pilav Naim senden daha yakışıklı bence.
“Her Türk nelerin orucu bozduğu bilirken, Mars yüzeyi hakkında konuşmuyor.”
Türkler orucu nelerin bozduğunu bilse, her Ramazan ayı geldiğinde televizyon kanallarına bağlanıp, “orama sakız kaçtı, orucum bozulur mu” diye sormazlar bence?!. Bir Türk olarak senin de Mars yüzeyinden söz ettiğini hiç duymadım! Böylesine lüzumsuz cümleleri nasıl kuruyorsun, pes doğrusu!..
“Dalgacı Mahmut
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah.
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne halt edeceğimi bilemem
Orhan Veli Kanı”
“Orhan Veli Kanı” değil, “Orhan Veli Kanık” olacağıydı! Bu “Yahya Kemal Beyatlı’ya, Yahya Kemal Boyabatlı” demek gibi bir şey!
“Başörtüsüne laf edene edepsiz deyip, Dipsiz gölde hazine arayana susmak ganimet kültürünün ürünüdür.”
“Dipsiz gölde” değil, “Dipsiz Göl’de” olacağıydı!
“Tezgaha gelesiye 18 ele değen simidi maşa ile satma hijyeni.”
“Gelene dek ya da gelene kadar” demek daha güzel olacağıydı!
“Gün itibarı ile Mars'ın tapusunu aldım. Oraya gidecekler artık bana soracak.”
Hasan Mezarcı ya da Mehmet Ali Ağca’yla arkadaş oldun herhalde?!.
“Cahilsen cahilliğini bil, milletin diline karışma.”
Yorumsuz!
“Devlet incir'e sahip çıkacakmış. Fiskobirlik'i neden yok ettiniz?”
İncirden sonra apostrof kullanılmaz. “İncirlik” dersen o başka!
“Suriye'de adım adım PKK devleti kuruluyor, AKP'de seyrediyor.”
AKP’den sonra apostrof kullanılmaz, “de” ayrı olur!
“Perinçek ve Bahçeli'de olmasa Erdoğan'ı kimse savunmayacak.”
“Bahçeli’den” sonra apostrof kullanılmaz, “de” ayrı yazılır!
“Berat Albayrak'ın hiç bir ekonomik hedefi tutmuyor ve tutmayacak.”
Dedim ya “en azından şimdilik dolarla ilgili söyledikleri tuttu”!
“29 Mart 2020 tarihinde erken cumhurbaşkanlığı seçimi olacaktır.”
Olmazsa???
“Tek parti döneminde CHP kazanamayınca seçimi iptal mi ettiriyordu?”
Tek parti döneminde zaten “tek parti” olur ve seçimi hep o parti kazanır! Bir ara yaşanan “Serbest Fıkra rezaletini” kastediyorsan eğer, bu oluşum çok yüksek oy alınca seçimi iptal etmiyor, parti kapatıyordu CHP!..
SON SÖZ: Bence sen bu tür lakırdıları bırak, “pişti oyununu” öğrenmeye çalış artık!