Hüseyin cezaevine alışmaya çalışırken yeni dostlar da edinmişti. Çifte cinayetten yargılanan Şeref’le sıkı dost olmuşlardı.
Bu gün Şeref’in avukat görüşmesi vardı. Ne oldu acaba diye söylendi kendi kendine. Az sonra Şeref koğuşa girdi. Yüzü karanlık ve üzgündü.
Hayırdır ne oldu?
Pek hayırlı değil. Dava idama gidiyor.
Ağabey sen havalimanında çalışıyordun değil mi? Neden yurt dışına kaçamadın?
Benim istediğim zaman yurt dışına çıkabilme imkanım vardı. Üstelik yeşil pasaporta sahibim. Ama ben kendim teslim oldum.
Kendimce iki kusursuz cinayet işlemiştim. Beni bulmaları imkansız diye düşünüyor, bir yandan da basından olayı takip ediyordum. Birinin cinayet zanlısı olarak yakalandığını öğrendim. Merakım öylesine esir aldı ki beni, duruşmalara bizzat gidip izlemeye başladım. Sanık gariban bir hamaldı, fakir bir aile babası. Adamı polisler ikinci olay mahallinde elinde benim silahla yakalamışlar ve cinayetleri üzerine yıkmışlar. Tüm yargılama boyunca adam hiçbir şey bilmediğinden, hiçbir şeyi de kabul etmiyordu. Ancak kolluk tutanakları, iddianame ve klasik söyleyişle tüm dosya münderecatından adamın her iki cinayeti de işlediğine kanaat getirdi mahkeme. İdam cezası vereceği son celse artık dayanamadım.
Hamal idam alacak, ailesi ağlıyor. Ayağa kalkıp söz istedim, reis bana oturmamı söyledi. Tekrar söz istediğimde azarladı. Ben de hırsla bağırdım; “cinayeti ben işledim.” Reis daha da çok kızdı, beni dışarı atacağını söyledi. Ben de aceleyle ve ard arda kurduğum cümlelerle cinayetleri anlatmaya başladım. Cinayetleri iki ayrı yerde ve iki ayrı silahla işlediğimi, bu adamın herhangi bir suçunun olmadığını, kendisini tanımadığımı ve cinayetlerin failinin ben olduğumu söyledim. Bunun üzerine reis “gel bakalım” dedi “anlat” ve ben de tüm olayı anlattım. İki ayrı silahla bir buçuk kilometre arayla işlemiştim cinayetleri. Aslında ikinci adamı öldürmek gibi bir niyetim yoktu ama adam ölenin arkadaşıydı ve ısrarla beni takip ediyordu. Ne kadar gitmesini istedim ise de takip etmekten vazgeçmedi. Bu kovalamaca 1,5 km sürdü. En sonunda mecbur kaldım, ikinci silahla onu da vurup kaçtım. Ne bir görgü tanığı, ne bir delil vardı. Sadece olay yerlerinde bıraktığım iki tane silah. Polis, attığım silahı bulup elinde silahla yakalanan hamala iki cinayeti de yıkmıştı.
“Kabul etmeseydi?”
Gülümsedi. “Emniyette öyle inceltirler ki garibanları, çocuklukta çaldığı elmaları bile itiraf eder” dedi sakince.
Ağabey, ne işkencesi, bana çok iyi davrandılar?
Tabi sana işkence etmezler, sen namus cinayeti olduğundan ayrıcalıklısın. Allah göstermesin bir de bu adamın durumuna düş de, gör ne olduğunu.
Hüseyin’in aklından nezarette duyduğu acı dolu bağırışlar, yalvarışlar geçti bir an.
Sonra ne oldu?
Vicdanım bu adamın ceza yatmasına müsaade etmedi. Şimdi ise idamla yargılanıyorum.
Mahkemelere gitmemiş olsaydım, yurtdışına kaçmam bile gerekmezdi. Hem hakkımda hiç bir delil yoktu, hem de zaten suçu zavallı hamala yıkmışlardı.
Şeref bu davadan idam aldı. İdam cezasının kaldırılması ile cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse dönüştü. 20 yıl kadar cezaevinde kaldı. O ilk kişiyi neden öldürdüğünü hiç anlatmadı.
Katkıda bulunan : Mustafa KARAGÖZ
Ah Benim Namuslu Vicdanım! – Koridor Hikayeleri