Saate bakıyorum, 24’e daha 59 dakika var.
Yani doğmak için çok erken, yemek içinse çok geç!
Zaten oldum olası yemek yapmayı pek severim ama sigaraya “elveda” dedikten sonra daha da bir sever oldum nedense.
İşte, eskiden pazardan alınıverilen uygun, taze bir mevsim balığı güzel bir salata eşliğinde mangalda iki çevrilip yenirken, şimdi durum bambaşka bir seyir izliyor.
Mesela daha önceki gün yaşandığı gibi…
Oltayla yakalanıp balıkçıda hususi müşteriler için tezgah altına saklanmış cam gözlü o iri taptaze levrek temizletilip yıkatıldıktan sonra eve getiriliyor.
Toprak bir kapta (Tarifini vermiyorum!) kafi miktarda tereyağı, havuç, kereviz, kereviz yaprağı, kafi miktarda rendelenmiş patates, ıspanak da olabilir ama ben doğal olanı, pazardan aldığım kızıl bacak yapraklarını tercih ettim, bir miktar ısırgan, yağ biberi, maydanoz, dereotu, taze zencefil, toz zerdeçal ve havlucanla, az karabiber, tuz ve biberiye katkılı o “nefis yatağı” hazırlayarak dörde bölüp içine yatırdığım levrek parçalarını, toprak kabın toprak kapağını da iyice kapatıp, kısık ateşte yaklaşık 40 dakika kadar daha buğulandırdıktan sonra ortaya çıkan lezzeti tadanlar şöyle diyorlardı kendiliklerinden yüksek sesle:
“Ya rebbim, ya rebbim… Onca yıl yaşadım… Bana böyle güzel bir şeyi daha önce niye yedirmedin ya rebbim!..”
…………….
Saate yine bakıyorum…
Doğum günüme giriş yapmam için daha 45 dakika var.
Doğmak için çok erken, yemek için çok geç!
O gün akşama doğru canım nasıl ekşili patates çekti nasıl, anlatamam size!
Kolay ve basit bir yemek ama…
Zeytinyağında kavrularak pişirilmiş patatesin içine kafi miktarda sarımsak katılarak hazırlanmış sosla izdivacından oluşan lezzet bir harika oluyor.
Olmaz!
Yine geçen hafta sonu, köyde yaşayanların dere kıyılarından toplayıp pazara getirdikleri ve pek herkesin bilmediği su teresi var dolapta.
Canım su teresi çekiyor ama…
Ocakta kavururken karar verdim; ekşili patatesin yanında taze körpe soğan yiyeceğim.
Peki, su teresinin yanına ne yakışır ikinci yemek olarak?
Buldum!
Derin dondurucuda yazın buz dolabı poşetlerine azar azar yerleştirilmiş şeker fasulyeler var Uludağ’dan.
Yine oradan yazın en güneşli zamanlarında bahçede kendi ellerimle yetiştirip rendeledikten sonra dondurduğum pembe domates poşetlerinden birini daha çekip alıyorum.
…………….
Çelik tencerede kısık ateşte sızma zeytinyağıyla kavrulan Ankara soğanının kokusu pek bi harika canım!
Havucu geliyor arkadan, sonra domatesi, yağ biberi, şeker fasulyeler, suyu, kesme şekeri, pişmeye yakın ince kıyım maydanozu.
Servis yapıldıktan sonra üzerine sıkılan yatak limonu!
Çok arttı iştahım ama çok!
Sadece o mu?
Normalde 70 olması gerek kilomun üzerine bir büyük tüp gaz daha taşıyor metal aksamıyla beraber zavallı bedenim.
Saate bakıyorum hala doğmak için çok erken ama bir şeyler yemek içinse çok geç değil, niye olmasın!
……………..
Gidiyorum, mis kokulu susamlardan çekilip karılmış bir dilim halis tahin helvası kesip geliyorum kendime.
Pek kesmiyor doğrusu!
Yarım saat sonra saatler 24’ü göstereceğine göre, tam o saatte kendimi ödüllendirmek benim en doğal hakkım, niye olmasın?!
Şeytan 3 çatallı mızrağıyla dürtünce gecenin o vaktinde soluğu mutfakta alıyorum.
Tencerede, tereyağıyla flört ederek kızaran irmiğin insanı kendinden geçiren vanilyalı aşk kokusu tüm mahalleye yayılmış olacak ki, ışığı sönmüş evler bir bir aydınlanıp tıkırdamaya başlıyor!
Çam fıstıkları gökteki yıldızlar gibi romantizm katıyor İrmik Hanım’la, Trabzonlu tereyağının arasındaki derin sevdaya.
Hele ayrıca şeker katılıp kaynatıldıktan sonra araya girince havada uçuşan süt zerrecikleri yıldızlar gibi kayıyor adeta göklerden…
Sanırsınız Dünyaya 80 yılda bir uğrayan Halley Kuyruklu yıldızı o nefis kokudan ötürü yörünge değiştirip geri gelmiş, süt gibi beyaz kuruğuyla, muhteşem bir gösteri sunmakta size.
Saat tam 24’te yemek üzere demlenmeye bırakıyorum İrmik hanımı.
……………….
Aklıma Politiki Kouzina’nın “Baharat buse ve tarçın” isimli parçasından yayılan ezgiler düşüyor birden.
Ve kollarımdan tuttukları gibi alıp götürüyorlar beni uzak yerlere.
Gecenin o vakti sahilden Ortaköy Cami’ye doğru yürüyorum tek başına yavaş yavaş.
Boğazın inci gerdanlığı ışıl ışıl parlıyor yıldızsız ıssız o bulutlu gecede.
Damağıma öylece yapışıp kalan lezzet, o güne dek tüm yaşanmışlıkların rayihasını barındırıyor adeta.
Baharat buse ve tarçın burun kemiklerimi sızlatıyor en derinlerden.
Çok teşekkür ediyorum iyi dilekleriniz için.
Sizler de iyi ki varsınız.