Yazarlar

Balkan toplantısındaydık be ya!

post-img
Bir kere şu “ödül” kavramı her şeyden önce artık bir yerine oturmalı ve de millet plaket mi yoksa ödül mü aldığını iyice bellemeli diyorum. İnsan egosu okşanmaya, sıvazlanmaya çok düşkündür, bu durum zaten bildik bir durum. Yerel televizyonların yıllardan beri en küçük ilçelere dek inmesiyle birlikte, mutlaka herkesin kameralara doğru bir baş uzatmışlığı vardır ülkemizde! Hasılı, televizyon ekranlarında artık dağdaki çoban bile kavalıyla boy gösterdiğine göre, kendisini ortalama vatandaştan birkaç boy daha üstün gören kimi zevat için kürsüler, sahneler, o sahnelerde hayli mühim kişiler tarafından kendisine “ödül” adı altında takdim edilen plaketler ya da plaket törenleri revaçtadır ki, ak koyun, kara koyun görünsün herkesin gözüne! Şu plaket ya da ödül alma işinin, o esnada sahnede iki çift laf etme ritüelinin insanoğlunun çok hoşuna gittiğini ve adeta ego orgazmında patlama yarattığını çözen ve sıkça kullanan Fethullah Gülen ve cemaati oldu sanırım. Özellikle işadamları, politikacılar ve dahi kamu yöneticileri cemaat mensuplarının kurduğu dernek ve vakıfların ödül törenlerine davet edilip, plaketlerle bezendikten sonra bağış üstüne bağış yapıp, ihya ettiler okulları, hastaneleri ve de dershaneleri.   ……..   Bu gün lafın en başında, “şu “ödül” kavramı her şeyden önce artık bir yerine oturmalı ve de millet plaket mi yoksa ödül mü aldığını iyice bellemeli” demiştik. Önceki akşam Bursa Hilton Otel’de Balkan Rumeli Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (BALKANSİAD) düzenlediği 2013 yılı sinerji toplantısında kentimize daha dün gelen Bursa Valisi Münir Karaloğlu’na ne ödülü verildiğini ben hiç anlayamadım mesela? Diğer taraftan bu şehirdeki dernek ya da odaların yıllardan beri ödül verecekleri Hüseyin Özdilek’ten başka adam yok mudur Allah aşkına? Ben şahsen yığınla derneğin ödül töreninde Hüseyin Özdilek’in o kendine has şivesiyle harfleri ağzının içerisinde dolaştıra dolaştıra “şu an çok duygulaa-nı-yoorum” deyip durmasından sıkıldım artık! Hayır, demem Özdilek’in değerli ve başarılı bir işadamı olduğu gerçeğini göz ardı etmez elbette ama Bursa’nın yüzlerce değeri dururken hep aynı isimlere yer verilmesi çok sıkıcı.   ……….   Biri eğer konuşması sırasında sık sık “gerçekten” lafını kullanıyorsa bilin ki anlattıklarına kendisi de inanmıyor demektir! Bırakın da o gerçeği başkaları görüp hissedebilsin yoksa sizin “gerçekten-gerçekten” deyip durmanızla söyledikleriniz hiçbir vakit gerçeğe dönüşmez! Ödül verilenlerden Uludağ Üniversitesi Rektörü Kamil Dilek de geçen akşam kendi yönetimindeki üniversitenin 2 yıldır dünya çapında “gerçekten”(!) ne kadar büyük başarılara imza attığını anlatıp durdukça, kendi kendimize “biz acaba başka bir şehirde mi yaşıyoruz” diye sormaktan kendimizi alamadık? Gerçekten ne başarısı var üniversitenin? Kent ve bölgeyle en çok temas eden Tıp Fakültesi Hastanesi bakımsızlık ve pislikten dolayı adeta tüm zamanların en berbat halini yaşıyor. Hastane içinde dolaştıkça yer döşemelerinin parça parça olduğunu görüyor, resmen çukurlardan atlayarak ilerliyorsunuz! Özel hastanelere dağılanlardan kalan kadronun hastalardan habire astronomik “bıçak parası” istediklerine, ameliyatları dışarıda özel hastanelerde yaptıklarına dair bilgiler gelip duruyor kulağımıza! Yoksa Kamil bey “gerçekten” Uludağ Üniversitesi’nin rektörü değil mi?   …………….   Hüseyin Durmaz, Erol Türkün, Erol Kılıç, Feridun Kahraman doğru isimlerdi. BALKANSİAD, Feridun Kahraman’a ödül vererek biraz cemaati öpüp okşamış ama “yalayıcıların” onca bollaştığı memlekette masum bir öpücükten bir şey olmaz! Bursa caddelerinde şu an dolaşan tramvayın üreticisi olan Durmazlar’ı temsilen konuşan Hüseyin Durmaz’ın son bir hafta içinde 2 sefer arıza yapıp trafiği tıkayan, bir kez de ciddi şekilde içerisinde yolcular varken alev alıp yanmaya başlayan İpekböceği için “olsun tamir ederiz demesi” konukların kahkahalarla gülmelerine yol açsa da, zaman içerisinde aksaklıkları giderilecek önemli bir çalışma olduğuna inananlardanız. Ne yazık ki teknolojiyi kendiniz üretmeye niyetlendiğiniz vakit uzun ve meşakkatli bir yolculuğa çıkıyorsunuz demektir ki, hoş görü sınırlarının geniş tutulması gerekir!   ………..   Ha bu arada unutmadan… Gecenin sunumunu yapan, jilet reklamından fırlamış Ali Desidero tipli, janti kıyafetli, parlak ayakkabılı, kirli sakal arkadaşın artık bir de Türkçe konuşmayı öğrenmesi, Türkçe’nin ve en azından İngilizcenin fonetiğine hakim olması, bunun için de birilerinden ders alması, durumu uygun değilse icabında BALKANSİAD tarafından belirlenecek bir sponsordan destek istenmesi umulur eğer, yine aynı işi ısrarla sürdürecekse.   ………..   Efendim, gecenin sonunda balkan havaları ve devamında çiftetelliyle sahneye fırlayan işadamlarımıza bakıp bakıp takılıyoruz, gazeteci arkadaşlarla kendi aramızda. Vehbi Varlık… Ama nasıl keyifle kıvırıyor İnoksan marka alevsiz döner ocağı gibi bir görseniz! O oynamayacak da kim oynayacak, adamın soyadı doğuştan Varlık! Amanın! Orta yaştan olgunluk dönemine geçişte yenilediği kışlık sezon kır saçlı peruğu kafasında nasıl da gerdan büküyor Hitit Mobilya’nın kurucusu Yakup Altınöz! Hele Erol Bey’in (Türkün) kafasını, Yakup beyinkiyle kıyaslandığında görüyorsunuz ki Ay’la, Dünya kadar farklılar birbirlerinden! Bu “varsıllık” hadisesi kimileri için doğuştan yazılıyor insanların alınlarına sanırım? Baksanıza O’nun da soyadı ne bakır ne de çinko, resmen“Altın-öz’!.. İşin şakası bir yana, Vehbi Varlık’ın babası 5 çocukla Bursa’ya göç ettiğinde o kadar fakir ve  muhtaçlarmış ki, nüfus memuru aynen şöyle demiş hallerine acıyıp: “Soyadınızı Varlık yazayım da bari kısmetiniz yürüsün”! Gerisi çok çalışmak, biraz şans, biraz bereket.   AGazete

Diğer Haberler