“Yav, n’erdesin Yüksel sen be” diyorum çocukluğundan beri atardamarlarında beyaz, toplardamarlarındaysa yeşil renkli kan dolaşan Bursaspor Yönetim Kurulu Üyesi Yüksel Çolak’a, “İki gündür telefonla sana ulaşmaya çalışıyorum, yoksun ortalıkta?..”
“Abi” diyor, “Telefonum son maçın ardından yaşanan olaylar esnasında kırıldı. Yenisini alıp kullanmak da inan şimdilik hiç içimden gelmedi. Kalbim kırık, gönlüm buruk. Kaçtım bir-iki gün şöyle azıcık kafa dinlemek için dışarılara.”
-Ee sadece yönetimden değil, Bursaspor’dan da istifa etmişsin?
“Ettim abi…”
-Ee niye?
“Çok bunaldım, usandım abi…”
-Neden be Yüksel?
“Duka Mesut ve arkadaşları kaybedilen son maçın ertesinde Bursaspor kafilesini taşıyan otobüsün önünü kestikleri sırada ben şoföre ‘bas gaza, hiç durma, buradan hemen kaçalım’ diyecek adam değilim abi! Bazı yönetim kurulu üyeleri hezimetle sonuçlanan maçların ardından kendilerine gizlenecek delik ararlarken ben bin kişinin arasına tek başıma dalıp ‘n’oluyonuz lan, ne istiyonuz’ demiş ve bunu diyen bir adamım?!. Ne yani? Açtırmasa mıydım otobüsün kapısını? Aracı kullanan şoföre ‘bas gaza, kaçalım buradan’ mı deseydim? Kulüp için gecesini gündüzüne katan benim gibi bir insanın böyle bir şeyle suçlanması çok onur kırıcı abi; çok üzüldüm doğrusu…”
-Hay Allah ya!..
“Hakaretten, küfürden de çok bunaldım. Adam yüzüme demiyor ki abi… Kafayı çekmiş, kalkıp Twitter’dan küfrediyor. Benim 13 yaşındaki kızım görüyor bunları abi. Ben kimileri gibi boş beleş aday olmadım yönetime; paramla, pulumla, yüreğimle girdim bu işe. Ciğeri beş para etmeyen üç kuruşluk adamlarla aynı kefeye konmak çok ağır geliyor artık insana!..”
-Ne diyeyim Yüksel’im ya, sen “etçi” adamsın; hangi ciğerin kaç para edeceğini, hangi kokorecin daha lezzetli olduğunu en iyi sen bilirsin, ne diyim şimdi?!.
“Nedim Çelik olayı da doğru değil abi, sana namusum ve şerefim üzerine yemin ederim ki söylentiler doğru değil; lütfen bunu düzelt?!.”
-Tamam Yüksel, düzeltirim elbette, merak etme.
“Bu durum asla böyle gitmez abi… Takımın yeniden yapılandırılması, yeni transferlerin gerçekleştirilmesi lazım. Bursaspor’un bu ‘Batalla belasından’ kurtarılması lazım!..”
-Nee?!..
“Evet abi, tam anlamıyla bir bela oldu Batalla takımın başına…”
-Ne diyosun Yüksel sen, bu adam Sedat 3 gibi, Nejat Biyediç gibi bir efsane olmuş durumda Bursaspor taraftarının gözünde, şimdi sen neler söylüyorsun böyle?!.
“Bu güne dek kan tükürüp, ‘kızılcık şurubu içtik’ dedik hep abi!.. Olaylar öyle dışarıdan görüldüğü gibi değil. Bu adam da öyle herkesin tanıyıp bildiği gibi biri değil!..”
-Nasıl yani?
“Takımda kimlerin oynayıp oynamayacağına, kimlerin kadro dışı bırakılacağına o karar veriyor abi!.. Son dönemde alınan yenilgilerde önemli ölçüde onun payı var!.. Bursaspor yönetimini sürekli olarak tehdit ediyor abi; ‘eğer benim dediklerimi yapmazsanız maçta oynamam, yeniliriz bakın ona göre’ diyor açık açık. Bu kabul edilebilir bir durum mu abi?”
“Batalla’nın bu işi Erkan Köristan döneminde de yaptığı, yine yönetimi tehdit ederek “bunlar, bunlar takımda olmaz” dediği, hatta Hamza Hamzaoğlu’nun gönderilmesine bizzat onun neden olduğu” gelmişti kulağıma da ihtimal vermemiştim açıkçası.
Eğer söylenenler doğruysa ki, Yüksel niye yalan söylesin; bir futbolcunun koskoca bir takımın, kocaman, büyük bir camianın kaderini tek başına elinde tutması, futbolcularla, yöneticilerle oyuncak gibi oynaması asla kabul edilebilir bir durum değil!
Yüksel Çolak’la görüştükten sonra bazı kulüp yöneticileriyle de konuşup bilgi aldım.
Sadece kendisinin “bilinçli olarak oynamamasıyla” tehdit etmiyormuş Pablo Batalla Bursaspor Yönetim Kurulu’nu, “yabancı oyuncular da onun ağzına bakıyorlarmış”, toplantılar sırasında sağ elinin baş parmağını Başkan Ali Ay’a doğru sallayarak yabancı topçularla da tehdit ediyormuş!..
“Taraftarın çok büyük bir kısmı bu durumu hiç bilmiyor abi” diye devam etti Yüksel Çolak sözlerine, “Duka Mesut otobüse bindiğinde Batalla’ya hangi sözlerle bağırdı biliyor musun?”
-Hangi sözlerle bağırdı?
“Lan a.. kodumun Batalla’sı, bu kulüp mü senden büyük yoksa, sen mi bu kulüpten büyüksün lan”dedi açık açık?!.
-Vay, vay, vay!..
Bu açıklamaların ardından ortalık hayli karışacak gibi duruyor.
Fakat bu büyük krizi ekibiyle birlikte son derece başarılı bir şekilde yöneten Bursaspor sevdalısı, dürüst, Mutlu Topçu gibi bir hoca var takımın başında Başkan Ali Ay için son bir şans olarak ve Kulüp Müdürü Erhan Başoğlu gibi iyi bir yönetici.
Önümüzde Gaziantep maçı var…
Ak göz, kara göz artık çıkacak ortaya…
Bu maç Bursaspor için bir kader karşılaşması…
Aynı zamanda Ali Ay, yönetim kurulu üyeleri, Batalla, Mutlu Hoca ve diğerleri için de keza öyle.
Bak Batalla kardeşim…
Bildiğim iki ünlü Arjantin atasözü var; biri “balık ağzından ölür” ikincisi de “kapalı ağza sinek girmez”!
Bak, bu söylenenleri duymamış olayım; kapat o çeneni de adamın asabını bozma!
Karışma teknik direktörün, yöneticilerin işine artık; bak bu camia, bu muhteşem taraftar aldı seni gönlünün ta ortasına koydu.
Bursa’ya senin heykelini bile dikmeyi düşündü Bursasporlular.
Her şeyin yeri doldurulur; yeri doldurulamayacak yegane şey dürüst, namuslu ve ahlaklı sporculardır.
Ne diyor bu devletin kurucularından Mustafa Kemal Atatürk?
“Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim!..”
İşine bak, karışma yönetimin vazifelerine; senin işin iyi top oynamak.
Oraya, Antep maçına gelip karşılaşmayı basın tribününden ben de izleyeceğim ve orada gerçekten bir “ikinci Messi” gibi oynayıp yüzümüzü güldürürsen eğer yine, seni “şapp” diye alnının tam ortasından öpeceğim.
Hadi bakalım…
NOT: Adam gibi adam, taraftar babası Avukat Hakan Dinçtürk önceki gün itibarıyla noterden bir yazı göndererek Bursaspor yönetiminden istifa etti.
Ali Turan’dansa hala “tık” yok!
Vakıfköy’e ektiği lahana, karnabahar ve pırasaların bel vermesini mi bekliyor acaba?
Yoksa şeftali ağaçlarının sucuk yapmasını mı?!.