Dostluk ya da arkadaşlık gibi kavramların dışında, bir gazeteciyle “Söylediklerim kayıt dışı” denmeden paylaşılmış her şey, aktaranın bulunduğu makamın önemine göre yazılıp, okurlarla da paylaşılabilir.
Hele hele bu kişi bir partinin genel başkan yardımcısıysa!
Meseleye bu açıdan bakmanızı istiyorum önce.
Bir önceki, “Parti parasıyla saltanat” başlıklı yazımın yayımlanmasının ardından ertesi günü telefonuma bir mesaj düştü.
Gönderen kişiyse CHP Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık’tan başkası değildi.
Kimsenin gizlisi saklısı yok, sizle de paylaşayım, ondan sonra konuşalım üzerinde:
“Mehmet Ali bey, sadece bilgi eksikliğinizi gidermek için yazıyorum.
Sizin gazeteci olarak bilmeniz gerekirdi ya da biliyorsanız vicdan gerekirdi.
Ben saçımı hiç kestirmedim, 5 buçuk ay kanser tedavisi gördüm.
2018 Temmuz’dan, Ocak ayına kadar ve saçlarım döküldü.
Peruk değil ama forigraft saç kullandım.
Yani, eski saçımın aynısı yapıldı.
Tedavi bittikten sonra alttan uzayan bu saç yeni çıktı.
Üstelik kıvırcık çıktı.
Ne yazarsanız yazın, beni bilen bilir, herkes buna göre değerlendirir, umurumda değil.
Çünkü yaşam tarzım ve çalışmalarım belli, haber değeri de yok zaten yazdıklarınızın, okuyucuların fikri bu, benim değil.
Diyelim ki konu bulamadınız ve sayfa dolsun diye yazdınız, doğru yanlış hiç önemli değil ama biliniz ki kanser geçirmiş ve yoğun tedavi almış birinin saçlarıyla dalga geçmek, konu etmek, sizin tarzınızdaki bir gazetecinin vicdanına bile ağır gelmeli (!), kaldı ki tüm Bursa biliyor ve sizi ayıplarlar böyle bir konuda, bilmeniz için yazdım ve bir daha vicdanınızı sorgulayın diye yazdım.
Yoksa önemli de değil, inşallah böyle bir tedaviyi siz ya da yakınlarınız geçirmesin.”
Çok can sıkıcı.
Lale Karabıyık’ın ilk yazdıkları böyle.
Satır aralarında ince ince aşağılıyor yazarınızı.
Duygu sömürüsü yapıyor.
“Bütün Bursa biliyor” dediği konuyu sağa sola sordum, kimse bilmiyor!
Eğer benim de haberim olsaydı, yazıyı “saç esprisi” üzerine kurmazdım elbette.
Ancak, kullandığı ifadeler çok can sıkıcı!
Vicdansızlık, konu bulamamak, haber değeri olmamak, benim tarzımdaki bir gazetecinin bile!..
Bir kere zaten o yazı “haber” değil, “yorum” içeriyor; üstelik de her yıl devletten yüz milyonlarca lira para alan bir partinin, o partinin tüm olanaklarını kullanan bir genel başkan yardımcısının “yoksulluk” konusuna dair yaptığı açıklamaya yönelik “ironik” bir değerlendirmeyi içeriyor.
“Saç” konusuysa üzerinde konuşulmaya bile gerek olmayan masum bir espriydi sadece.
Selo bile (Selahattin Adıgüzeller) yıllarca kel başından ürettiği esprilerle ekmek yedi Olay’da, geçen gün denk geldi, baktım, Facebook’ta hala “kel başım” esprisi yapmakla meşguldü kendisi.
Politikacı dediğin az biraz hazımlı olmalı!
Böyle durumlarda sağduyusuna güvendiğim dostlarımı arar fikirlerini alırım.
Karabıyık’ın kullandığı ifadeler ve yapmaya giriştiği şeyle ilgili hiç biri benim düşündüklerimden farklı bir şey söylemedi.
Siyasetle ilgili hiçbir tavrı, hiçbir üretimi yokken CHP’ye “yanaşıp”, taşıdığı akademik unvan sayesinde milletvekili olmayı başaran her hangi bir kişiydi hala insanların gözünde.
Kendisine mecburen yazmak zorunda kaldığım yanıt şöyle oldu:
“Lale Hanım
Birincisi, ben hakkınızda kötü bir şey yazmadım.
Bir görüntüden yola çıkıp ironik bir kurgu yaptım sadece.
Haklısınız, berbat muhalefetiniz sayesinde konu sıkıntısı çekiyoruz!
Okuduğunuz yazının “haber” değil, “yorum” olduğunu göremeyecek kadar kötü bir siyasetçi, hastalığını öne sürecek kadar kötü bir yöneticisiniz!
Hepimiz bir gün öleceğiz.
Belki ben sizden daha önce gideceğim, kim bilir?
Son cümlenize gelince…
Merak etmeyin, aynı süreci -biz de- yaşadık ve yaşıyoruz.
Ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi dönemlerimiz bitti.
Çok şükür iyi.
Size de iyilik ve sağlık diliyorum.
En az yüzde 25 Oleuropein içeren zeytin yaprağı özütünü ve yüzde 0.3 sertlikteki İlhan Sarı Zeytin Yağı tüketmenizi öneriyorum.
Geçmiş olsun.”
El cevap:
“Benim nasıl bir yönetici olduğum konusunda sizin görüşünüz bir tarafa, takdir edenler sağ olsun.
Ben sağlığımı asla hiçbir yerde kullanmam ve ihtiyaç duymam buna ama sizin vicdanınıza seslendim.
Çünkü sağlıkla ironi olamayacağını bilecek kadar vicdanınız ve insaniyetiniz var sanmıştım.
(Lale Hanım hala benim O’nun sağlık durumunu bilmiyor olma olasılığını göz ardı ediyor ve beni vicdansız olmakla, insan olmamakla(!) suçlamayı sürdürüyor!..)
Mesaj yazmakla hata benim, çünkü kaale almaya gerçekten gerek yok, okuyucular haklıymış.”
Karabıyık’ın yazdıklarının neresinden tutarsanız elinizde kalıyor.
Mart kedisi gibi, hem yapacağını yapıyor, hem de bağırıyor!
Hem mesaj yazıyor, cevap veriyor, hem de aklınca “Bunu yapmakla hata ettim, aslında seni dikkate bile almaya gerek yok, insanlar bana bunu söylemişti zaten” diyerek aşağılamaya çalışıyor!
Basit!
Oysa bir telefon açıp sitem etse, ben de üzüntülerimi belirtip belki kendisinden özür de dileyeceğim; bunu bilip, göremeyecek kadar politikadan ve insani ilişkilerden uzak bir kadın Lale Karabıyık.
Ancak bunun asıl sorumlusu bunun gibilerini o makamlara getiren Kemal Kılıçdaroğlu’ndan başkası değil elbette!
İki satır daha lafım var…
Üşenmeyip yazıyorum:
“Ben sizin rahatsızlığınızı nereden bileyim Lale Hanım?
Bakın hala “vicdan” diyerek duygu sömürüsü yapıyorsunuz!
“Okuyucular” dediğiniz kişi “balkon gülü” değilse, ben de hiçbir şey bilmiyorum!
Yazıdaki eleştiri için tek laf yok ama her türlü aşağılama var!
Bravo size!..”
Yanıt gecikmiyor:
“Hastalığımı basında çok kişi yazdı, bilmem belki siz meslektaşlarınızı takip etmiyorsunuz.
Ben bunu hiçbir zaman da kullanmadım.
Üslubunuzu sizi tanıdığım için yakıştıramamıştım, siz herhalde aşağılama cümlelerinizi kendiniz yazınca fark etmiyorsunuz, bir kadının başıyla, saçıyla, soyadındaki bıyık ile uğraşıp, ironi olarak görmek konusunda tarz bence doğru değil.
Karşınızda bir kadın var en azından, eleştiri dediğiniz yoksullukla ilgili basın yazısına sarf ettikleriniz ise ben maaşımdan 11 öğrenci okutuyorum.
Aracım, mazotum, tüm masraflarımı hatta sağlık harcamalarımı da Meclis’ten karşılamadım ve karşılamıyorum.
Alınacak hiçbir şeyim yok.
Sadece tepki verdiğim için kendime kızıyorum.
Şimdiye kadar hiç kaale almadım, tepki de vermedim ama hayat size bir kadın ile hele hele saçlarını kaybettiğinde neler yaşadığını düşünebileceğiniz kadınlar ile dalga geçmenin etik ve vicdana sığmadığını öğretmeli.”
Israrla, rahatsızlığını bilemeyeceğim konusunu es geçerek buna vurgu yapıyor Lale Karabıyık.
İnternet’ten bakıyorum, bir tek Mustafa Özdal’ın televizyon programında kendisinin yaptığı açıklamanın haberi çıkıyor karşıma.
Başka kimse de yazmamış.
Orada da durup dururken kendisi açıklama yapmış.
Hiç kullanmam, kullanmadım dediği şey üstelik de bir televizyon ekranında ortaya saçılıp, tüketilmiş zaten.
Üstelik kanser filan da çıkmamış vücudunda!
Bir ameliyat geçirmiş, sonunda da koruma amaçlı “hafif” bir kemoterapi uygulamışlar kendisine!
Bütün bu laflar işte bu yüzden!
Kaldı ki, diğer taraftan ben kişisel yardım olayından bahsetmiyorum bile, kurumsal bir olgudan söz ediyor, “Niye halkın parasıyla saltanat sürüyorsunuz” diyorum?
CHP’nin lüks araç mezarına dönen garajına çekiyorum dikkatleri.
“Kemal Kılıçdaroğlu niye 2 trilyonluk araba yerine yerli araca binmiyor” diyorum?
Ne diyim?
Olay böyle.
Yorum sizin!