Bursa'yı yaşayıp, hissetmek için gezip görmek gerek...
Öyle güzel yanları, öyle güzel yeleri var ki bu kadim kentin, her köşesi büyüler insanı adeta...
Şöyle ıhlamur ormanlarının içinden geçeceksin, defne kokan yeşilliklerin arasında dolaşacaksın, bir yanın deniz olacak, öte yanın da dağ...
Karacabey, Boğaz (Yeniköy) yolu böyle bir güzergahtır işte...
Longozu ayrı bir güzel, kumsalları, denizi ayrı birer mücevherdir...
Tırıs modunda tadını çıkara çıkara yavaş yavaş ilerlerken aracın sağ ön lastiğinin hızla indiğini fark ediyoruz...
Belli ki nalet bir çivi kesti yolumuzu...
Bereket versin ki Ekmekçi Köyü'nün tam meydanında kalmışız...
Zaten bir adım daha ilerlemeye imkan yok...
Yoksa jant da gidecek!..
Hiç gözüm yemiyor stepneyle değiştirmeyi...
O güzel hafta sonunu çalışarak geçirmek istemiyorum nedense...
Karşıdaki köy kahvesinden bir adam geliyor yanımıza doğru, "Geçmiş olsun" diyor...
"Burada lastiğiniz patladığı zaman ne yaparsınız ağam" diye soruyorum?
"Karacabey'den lastikçi çağırırız" yanıtını veriyor ve ricam üzerine çaldırıyor telefonu...
Sonra, ekip gelene dek karşı tarafta çay içmeye davet ediyor bizi...
Bir Yörük köyüymüş Ekmekçi, İlhami'nin anlattığına göre...
"Ne iş yapıyorsun" diye soruyorum?
"Biraz hayvancılık, biraz balıkçılık" diyor...
Kışın denizde, yazın da Marmara'ya dökülen Nilüfer Çayı'nda yayın avlarmış İlhami...
Ee var mı leş gibi akan derede balık?
"Nerdee" diyor, "daha yukarıda, Balıkesir'den gelen kolda atıyoruz ağlarımızı".
Ve anlatıyor:
"Nasıl kötü, nasıl kötü ki, Bursa tarafından akan su, resmen fokur fokur yağ kaynıyor... Değil balık, mikrobun bile yaşaması mümkün değil..."
Sıcak, demli çaylar iyi geliyor...
Türk insanının misafirperverliğiyle, "birer çay daha, kahve, gazoz, soda" diye soruyor İlhami Düzen?
Teşekkür ediyor, sohbete devam ediyoruz...
"Her şerde bir hayır var" der eskiler...
Demek ki kısmette yeni bir ahbaba kavuşmak varmış...
Köyün arazisi kısıtlı...
Çaydaki kirlilik nedeniyle sulama imkanı da yok...
Her sene siyasetçiler, bürokratlar gelirmiş, "Biz bu dereyi temizleyeceğiz" diye...
Gelen bir daha da uğramazmış zaten...
Bir gün bir mebus uğramış köy kahvesine:
"Ak Parti 22'nci Dönem Bursa Milletvekili Doktor Şerif Birinç."
Misafir, "Biz bu suyu temizleyeceğiz" deyince İlhami artık dayanamamış, ayağa kalkıp, "Hadi temizle de görelim" diye çıkışmış vekile!..
Etraftakiler, "Şşşt! O bir milletvekili" diye uyarınca da "O vekilse, ben de milletim" cevabını vermiş!
Ve...
Kulaklarıma inanamadım...
"İnanır mısın" dedi İlhami, "o günden sonra Bursa'dan gelen kol, 2-3 yıl tertemiz aktı... Ne zaman ki adam bir daha mebus yapılmadı, tekrar eski haline döndü"!..
-Ee peki, nasıl başardı bunu sence?
"Çalışmayan, çalıştırılmayan arıtma tesislerinin devreye alınmasını sağladı da onun için!.."
Şehrimizde son yıllarda çok ciddi ölçüde umumi arıtma tesisi yatırımı yapıldı...
Doğu'da "Yeşil Çevre" Kestel, Gürsu, Barakfakih hattını önemli derecede temizliyor, Buttim'in arkasındaki Büyükşehir Belediyesi arıtma tesisi keza öyle, Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi Arıtma Tesisi yıllardan beri ödül alan bir proje, Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi ve Bursa Organize Sanayi Bölgesi tesisleri de görevlerini 24 saat, dört dörtlük yerine getiriyorlar...
İlaveten, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş Orhangazi, Gemlik, Mudanya hattına yüzlerce milyon liralık çevre yatırımları yaptı...
İlhami'nin dediği gibi, bu işteki gariplik şu:
Kendi bünyelerindeki arıtma tesislerini çalıştırmayan ve atıklarını hiç temizlemeden Nilüfer Çayı aksına bırakan işletmelerin ta sülalelerini seveyim!..
Bu duruma göz yuman, susan, vazifelerini yerine getirmeyen bürokratlarınsa yedi sülalelerini seveyim!..
Bu nasıl aşağılık bir durumdur ya!..
Marmara denizi ölmüş, artık bitme noktasında, kan kusuyor sahillere...
Bunlar hala para-pul derdinde...
Bursa Valisi Sayın Yakup Canpolat, kentimizdeki Devlet kurumlarının tümünün amiri sizsiniz...
Eğer bu gün Nilüfer Çayı, Marmara'ya zehir akıtıyorsa bunun mesulü de sizsiniz...
Bu Devlet, bu millet size olan hakkını helal etmez sonra!..
Bir el atın şu işe ya!
Bir dönem şehrimizde görev yapan Orhan Taşanlar tüm daire amirlerini muma çevirmişti muma!..
Ne yapıyor Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bürokrasisi Bursa'da, İnternet'te topluca "okeye mi dönüyor" yoksa?!.
Çalışın biraz canım; olmaz böyle şey!
Bir de diyor ki İlhami, "Balıkesir tarafında kurulan bir şeker ve maya fabrikası var... Hele hele onlar atıklarını bıraktıkları zaman nehirde bir tane canlı kalmıyor"!..
Kostik bırakıyorlarmış hayasızlar!
Maya fabrikası yerin altına boru döşemiş, tesis Balıkesir sınırlarındayken, döşediği hattın ucundan pislik Bursa hudutlarından aktığı için, buranın Çevre Müdürlüğü diyormuş ki, "Fabrika Balıkesir bölgesinde, biz karışamayız... Oranın Çevre Müdürlüğü diyormuş, atık bırakılan yer Bursa sınırlarında, biz karışamayız"!..
Hadi muhalefet milletvekillerini bırakın bir kenara, tümünü toplasan bir tane Kayhan Muhtarı İsmail Temuroğlu etmez!..
Ya, iktidar partisinde bir tane daha Şerif Birinç yok mu ya?!.
Bu kadar mı sahipsiz bu millet?
Ayıp, ayıp!
Aynaya bakın, utanın biraz!
Sohbet bir derinleşti, bir derinleşti Ekmekçi'nin köy kahvesinde...
Bıldır, Boğaz yolunu genişletip, asfalt dökmek için ihale açmış karayolları...
İş bitince köylüler bir de bakmışlar ki, bir iş makinesi yeni serilen asfaltı güzergah boyunca bölge bölge kazıyor!..
Hemen aramışlar müdürlüğü...
Makine işi yapan müteahhitin çıkmış!..
Meğerse kendine yeni bir kazanç kapısı yaratmaya çalışıyormuş teres!..
Yurdum nerelerden soyuluyor, şu işe bakın!
"Hangi hayvanların var" diye sordum bizim İlhami'ye?
"Sekiz tane ineğim var" dedi, "kurbanlık"...
Şimdi size süper bir bilgi daha...
Özellikle Vedat Kantar, sen iyi dinle...
Çünkü biliyorum ki sırf personeline iyi ve kaliteli yemek sunabilmek için işletmene özel bir mutfak kurdun, ara ara "bici bici muhallebici" yaptırıp, çalışanlarına dağıtıyor, bayramlarda kavurmalar döktürüp, insanları mutlu etmeye çalışıyorsun...
Ekmekçi Köy'ün sakinleri ne yapıyorlarmış biliyor musun?
Danaları ıhlamur ormanlarına salıp, yaklaşık 8 ay boyunca orada tutuyorlarmış...
Aynen Gökçeada'nın kuzuları gibi, bin bir çeşit kokulu otlarla beslenen hayvanların etleri de çiftliklerde, damlarda küspeyle beslenen düvelerden çok farklı, eşsiz bir lezzet barındırıyormuş...
Bence sen bu ara Ekmekçi Köy'ün kahvesine bir takıl...
Hatta gel beraber danaya girelim!..
Meğerse yepyeni, gıcır gıcır lastiği yemişiz; aksiliğe bak!
Pert olmuş.
Yedeğiyle değiştirtip, sunulan hizmet için 150 lirayı da bayıldıktan sonra, Boğaz'dan 7 kilometre ilerideki Kurşunlu Köyü'ne doğru çeviriyoruz rotayı...
Hollanda Kraliçesi Beatrix'in Yüksek himayeleriyle kurulan dansçı ayılar hayvan barınağı nicedir ziyaretçilere kapalı...
Niye kapalı, onu da anlayabilmek mümkün değil doğrusu?
Türkiye'de eşi benzeri az bulunan muhteşem, kilometrelerce uzunluktaki kumsallar çıkıyor karşımıza...
Alinur Aktaş her yere duşlar, tuvaletler, soyunma kabinleri kurmuş...
Bölgenin bakım ve temizliğini de Bursa Büyükşehir Belediyesi yapıyor.
Bir saat mesafedeki plajlara ailenizle birlikte gider, akşama kadar deniz banyosu yaptıktan sonra bir kuruş ödemeden evinize dönebilirsiniz...
Emeği geçenleri alınlarından öpüyorum.
Görünce anlayacaksınız oradaki muhteşem tablonun güzelliğini...
Kurşunlu'nun sonunda, leb-i derya bir balık lokantasına oturuyoruz...
Kiloyla satıp, pişirerek önünüze koyuyorlar...
Mezgitler, istavritler denizden yeni çıkmış...
Sahilde de müsilaj görünmüyor...
Çıtı pıtı şeker mi şeker kızlar yapıyor servisi...
Yanında çoban salata ve acılı şalgam suyuyla Bursa kadar iyi geliyor insana...
Bursa'yı yaşıyorum, gözlerim kapalı...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü...
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden....
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili, göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi...
Bursa'yı yaşıyorum, gözlerim kapalı...