Yazarlar

Saray kadar taş düşsün başınıza

post-img
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde yaşanan ilk siyasi cinayetinin maktulü, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'nün dişli muhalifi, asker, gazeteci ve siyasetçi, birinci meclisin üyesi, Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey'in cesedinin gömüldüğü alanı da bünyesinde barındıran Çankaya Köşkü sadece bir "köşk" değildir... Bir kere en başından beri halka kapalıdır. Ankaralı bir Ermeni tüccar tarafından 1800'lü yılların son çeyreğinde yaptırılan ve sonrasında kentin zengin ailelerinden Bulgurzadeler'in eline geçen "Kasapyan Köşkü" olarak da bilinen ilk yapı, dönemin Ankara Müftüsü Rifat Efendi'nin girişimiyle halktan toplanan paralarla satın alınıp, Mustafa Kemal'in şahsına hediye edilir... Sonra zaman içerisinde yenilenip, farklı binalar eklenir bu alana... Ziyaretçiler, büyük elçiler, devlet adamları ve misafirler bu bölümlerde kabul edilir... Çankaya Köşkü'nün bir diğer birimi "Pembe Köşk'tür". 1932 yılının Ekim ayında tamamlanır. Öteki konut "Camlı Köşk'tür"; Mustafa Kemal 1935 senesinde kız kardeşi Makbule Atadan için Devlet kesesinden yaptırmıştır. Devamında "Baş Yaverlik Binası" ve "Hizmet Binası" vardır; Çankaya Köşkü bir komplekstir yani... Ha unutmadan!.. Mustafa Kemal'den sonra orada keyif süren İsmet İnönü bir de 1940'ta "Atom sığınağı" yaptırıyor, Ankara'ya nükleer bomba atılır korkusuyla yusuf yusuf... 1999 yılında inşa edilen ve bünyesinde teknolojinin son harikalarını barındıran "Piramit Salon'u" da unutmamak lazım elbette... Milletvekili Ali Şükrü Bey'i, Mustafa Kemal'in Giresunlulardan oluşan koruma kıtasının komutanı Topal Osman öldürtmüştü. Önce yardımcısı Mustafa Kaptan yemeğe davet ederek, Topal Osman'ın Saman Pazarı'ndaki evine götürüyor... Sonra orada Topal Osman ve sekiz adamı tarafından boynuna yağlı kement geçirilip boğuluyor... Cesedi şimdiki Çankaya Köşkü'nün sınırları içinde gömülmüş vaziyette bulunuyor. Meclis'in kararıyla hakkında yakalama emri çıkarılan Topal Osman, kendisinin korunacağını sanarak cinayetin ardından Çankaya Köşkü'ne sığınmaya çalışıyor... Koruma kıtasının başı Osman'dan çekinmiş olmalı ki, Mustafa Kemal Başbakan Rauf Bey'in dairesine sığınıyor!.. Bu olay, Topal Osman'ın öfkeyle kapıyı kırıp içeri girmesiyle tarihe "Çankaya Köşkü baskını" olarak geçiyor!.. Ve yeniden kurulan muhafız birliği 1 Nisan 1923 gecesi Topal Osman'ı aynı coğrafyada bulunan Papaz'ın Bağı'ndaki evde kıstırıp, bütün gece çatıştıktan sonra yaralı olarak yakalıyor. Ve koruma birliğinin yeni komutanı İsmail Hakkı Tekçe adamın henüz canlıyken boynunu kesip, başını gövdesinden ayırıyor... Tarihçiler bunun "Ali Şükrü Bey'i öldürme emrini kimden aldığını açıklamasın" diye yapıldığını dillendiriyor... Yine garip bir hadise ki Meclis, daha önce Topal Osman'ın asılmasına karar verdiği için, cesedi mezarından çıkarılıyor ve herif Ankara Ulus Meydanı'nda başı olmadığından, ayaklarından asılarak sergileniyor!.. Hiç bir şey görüldüğü, gösterildiği gibi değil sizin anlayacağınız... Türkiye'de belli başlı iki tane "saray" vardır... Topkapı ve Dolmabahçe sarayları... Bütün bir cihana hükmeden padişahların yaşamlarını avuç içi kadar odalarda geçirdiklerini görürsünüz oralarda... Has odalarda akşamları yatak serilen bir sedir ve oturmak için yerde minderler vardır, hepsi o kadar! Dolmabahçe'deyse bütün ihtişam, gelen elçi ve konukları etkilemek için kurgulanmıştır; içinde yaşayanlar için değil! Şimdi mesela düşünün, meşe ağacından yapılma bir koltukta oturuyorsunuz... Bir anda o koltuğun ana yapısı som altından olsun!.. Sizin için ne değişecek? Altına oturmakla, meşeye oturmak arasında ne fark var? Memleket "dangalaklarla" kaynayınca ufak bir fark oluşuyor işte! Şimdi yine düşünün... CHP Genel Müdürü'ne inanan dangalaklar Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne "saray" diyorlar ve bu savı desteklemek için de orada 1150 oda olduğunu söylüyorlar... Velev ki 1150 oda var... Şu mudur yani: "Emine Hanım, bu gün 999'ncu odada yatalım, yarın 28 numarada!.." Bir insanın azıcık kafası çalışır ya! Artık yetersiz kalan Çankaya'nın ardından Devlet için, millet için bir külliye yapacaksın, orası halka açık olacak, Türkiye'nin en büyük kütüphanesi bulunacak, devasa konferans salonları, bakanların, bakan yardımcılarının, bilumum hükümet erbabının çalışıp, yaşayabileceği bir alan yaratacaksın, devlet başkanlarını, elçileri, misafirleri bu ülkeye yakışır biçimde ağırlayabileceğin bir kompleks kuracaksın, sonra da bunun adı "saray" olacak!.. Valla bi şey diyeceğim ama çoluk çocuktan utanıyorum, olmayacak şimdi!.. Öleceği artık belli olunca azıcık gezsin, hava alsın, son aylarını mutlu geçirsin diye Mustafa Kemal'e 1938 yılında devlet kesesinden 1 milyon 200 bin dolara o vakit dünyanın en büyük yatı olan Savarona yatını almıştı bu millet... Toplam 56 gün kullanabildi o gemiyi... Sonrasındaysa İsmet İnönü, Karısı Mevhibe ve çocukları gezip tozdular yine masrafları devlet kesesinden... Erdal İnönü o tekneden denize çivileme daldı hep... Sonra bir gün baba durumundan ötürü ömrü boyunca devlet kesesinden yiyen, devlet kesesinden okuyan, devlet kesesinden tatil yapan Erdal'ı bu ülkenin sosyal demokratımsı solcuları SHP'ye genel başkan yaptılar el birliğiyle!.. Ege'ye bir "devlet konuk evi" yapılmış... Aman efendim, Çakma Gandi Kemal Kılıçdaroğlu ve yancıları mal bulmuş mağribi gibi atılmışlar hemen: "Yazlık saray!.." Şimdi bi şey diyeceğim ama çoluk çocuğa ayıp olacak!.. Ya Recep Tayyip Erdoğan'ın havuza mı ihtiyacı var, denize mi ihtiyacı var? Hiç mi kafanız çalışmıyor sizin? Şu mudur yani: "Emine, bu yıl bi okluk koyuna gidelim de birlikte kurbağılama yüzelim seninle!.." Ku vak vak vak, ku vak vak vak!.. Dünyanın en güzel sarayı, gerçek saray, insanın sevdikleri ve değer verdikleriyle birlikte kendini mutlu hissettiği yerdir sevgili okur! Her yanı insanın altın, gümüş olsa ne yazar? Bu mekanlar, devletin itibarının sergilendiği konuk evleridir sadece, saray filan da değildir... "Tam 13 uçağı" var diyo çakma Gandi Kemal; ardından ekliyo: "Biz iktidara geldiğimizde hepsini sataceyiz!.." Hoş seni iktidara getirecek kimse yok bu memlekette de... Şimdi şöyle mi yani: "Emine bu gün, Boeing'le uçalım, yarın İstanbul'a Gulfstream'la gideriz..." Böyle bir şey olabilir mi ya!.. O uçakları sürekli kullanan devletin görevlileri ve bakanları... Sen kime, neye hizmet ediyorsun ey piliçdaroğlu?!. Garajdaki Mercedesler dururken... Önce millet parasıyla satın alınan altındaki son model Audi lüks otomobile bak! "Anasına bak, kızını al" demişler... CHP'nin genel başkanına bak, Bursa İl Başkanı İsmet Karaca'yı al!.. Aman istemez, istemez!.. Eksik olsun hepsi.

Diğer Haberler