Yazarlar

Bursaspor üzerinden döndürülen dolaplar

post-img
Bilenler bilirler…   İki şeyden hiç anlamam.   Biri futbol, diğeriyse kahvehane kültürü.   Gerçi 4-5 seneden beri, İnan Kardeşler Lokantasının hemen alt tarafındaki Gaziakdemir Mahallesi’nde Şakir Osman’ın (Güleç) işyerinin bulunduğu bölgede, Ayhan’ın Esnaf kahvesinde pişti oynuyoruz arada bir, Kaportacı Kadir Bekar, Pilav Naim, Kılkuyruk Cezmi, Dilci Zülfikar bey filan, arada bir Merinos’un oradan, Zurna Ahmet’in kahvesinden Y. Hasan, Hafız Selahattin, Sucu İbrahim, Adanalı Recep, Gıcık Osman filan da geliyor ama…   Başkaca da hiç kağıt oyunu hiç bilmem.   Nedense futbol da yer etmedi hayatımda, 11 kişinin koştuğu, 10 bin kişinin baktığı, sürüyle insanın da nemalandığı bir spor dalı ilgimi çekmedi yaşamım boyunca.   Yine de “güzel” olanın her türlüsünü severim; iyi maçları hep izlemişimdir.   Dediğim gibi, “futboldan anlamam” ama insandan iyi anlıyorum artık; kimin neyi neden yaptığını, kaç gram çektiğini bir bakışta çözüyorum.   Bizim meslekte üç türlü yazar vardır…   Biri fikir düşünce yazar, diğeri haber ya da kulis yazar, öte karşıdaki de futbol yazar.   İçlerinden en dandiği Futbol yazarlarıdır!   Küçüklüklerinden itibaren maçları izleyip, sahalarda pişerler bunlar.   Futbolcu ve yöneticilerle enseye tokat, kulağa parmak ilişkiler kurup, oralardan haber çıkarmaya çalışırlar.   Türkiye’de futbolcuların eğitim ortalamasının en fazla “orta ikiden terk” olduğu hesaba katılırsa eğer, bunları da “ortadan ayırdıklarını” tahmin etmek hiç de güç değildir aslında.   Türkçe bilmezler.   Yüksel Baysal gibi ilkokul Türkçesiyle, basit cümleler kurarak anlatmaya çalışırlar meramlarını.   Kapasiteleri ancak bu kadarına yetebilir çünkü.   Şimdi bu gün size Bursa’da, Bursa Hakimiyet Gazetesi’nde “fitbol” yazıları kaleme alan Süha Gürsoy isimli kardeşimizin yazı ve meslek profilini analiz edeceğim; herhalde fotoğraftakilerden “hangisinin Süha olduğunu” söylememe gerek yoktur değil mi?     Geçenlerde kalkıp “Zihniyet Amatörse Yapacak Bir Şey Yok” başlıklı muhteşem bir Bursaspor analizi yapmış bu Süha Gürsoy!   Şimdi gelin önce yazısını hep birlikte okumaya başlayalım:     “Başkan Ali Ay isimleri açıkladı, transfer döneminin bol çilekli geçecek olması camiayı heyecanlandırdı...   Fakat ne zaman ki Ali Ay'ın ağzından çilek kelimesi çıktı, o zaman da menajerlerin iştahı kabardı...   Hatta Özlüce Tesisleri menajerlerin ellerindeki çilekleri pazarlayabilmek için üs kurdukları sebze haline dönüştü...   Allah'tan Başkan Ali Ay durumu erken fark etti de çilek pazarlayıcısı menajerlerin kulüple ilişkisi kesildi...    Tabii ki şimdilik...   Temennimiz, Başkan Ali Ay'ın bu tutumunu kararlılıkla sürdürmesi...    Bence bu sezonun çilek transferi Paul Le Guen olur, gerisi hikaye...    Ama uluslararası platformda kariyer sahibi bir teknik adamın yöneteceği takımın da elle tutulur olması gerek...   Bu sezon da tıpkı geçen yılki gibi bir kadro sahada boy gösterse Le Guen ne yapsın...   Onun için Ali Ay ne yapıp edip bu yılki kadro oluşturulurken 'Yancıların' değil, gerçekten futbolu bilenlerin sözleriyle hareket etmeli...   Öngörümüz 'Yancıların' Le Guen'in gelmesinden sonra Özlüce'de istedikleri gibi hareket edemeyecekleri, at koşturamayacakları yönünde...    İnşallah yanılmayız...”   Görüyorsunuz kullanılan dili değil mi?   Üstelik de kendisini sık sık “üçüncü çoğul şahıs” olarak niteleyip, kişiliğine önem ve asalet atfediyor aklınca; Ali Ay’a, Bursasporlu yöneticilere inceden inceye de ayar çekiyor!   Düşünce, fikir, zeka fışkırıyor satırlarının arasından!   Okan Tuna’nın hallicesi Süha!   Ama durun…   Asıl şenlik bundan sonra başlıyor:   “Paul Le Guen imza attı birçok TV kanalı aynı anda canlı yayınla o anları ekrana taşıdı...   Dedik ya Paul Le Guen'in kariyeri herkesin ilgisini çekmeye yetti...    İmza töreninde bir görüntü vardı ki evlere şenlik...   İstediğin kadar profesyonel ol, istediğin kadar dünyanın en iyi teknik direktörünü getir, yıldızlarla sözleşme imzala...   Zihniyeti amatör ise yapacağımız bir şey yok...   Le Guen imza atıyor, bir yönetici kürsüye fırlıyor, Fransız teknik adamla fotoğraf çektirmeye çalışıyor...    Bu nasıl bir amatörlük, bu nasıl bir iş bilmezliktir...”   Sözünü ettiği kişi kulübün Pazarlama ve Dış İlişkiler Sorumlusu Fatih Korkmaz bu arada.   İsmini niye yazmaz, eleştirdiği kişinin adını niye vermez, işin orası da ayrı bir muamma!   Devam edelim:   “Le Guen teknik direktör olmuş, Bursasporlu yönetici kendi reklamını yapmanın peşinde...   Kurumsal hiyerarşide o yönetici Paul Le Guen'in işvereni konumunda...   Düşünün kulübün kaybettiği imajı...    Başkan Ali Ay bir an önce bu duruma çözüm bulmalı...    Ya bu tarz yöneticileri ekibinden uzaklaştıracak ya da çok sert bir şekilde uyaracak...”   Bak bak bak!   Süha’ya bak sen.   Sadettin Teksoy’un Bursa şubesi mübarek:   “Çünkü adamların derdi başka...    Bursaspor'u bir basamak olarak kullanıp, kendi kariyerlerinde sınıf atlamak...”   Bu “karı-yer” konusuna mim koyuyorum, koyuyorum çünkü Süha bu “karı-yer” meselesine pek meftun; özellikle eski kulüp yöneticileriyle gittiği deplasman maçlarında mesleki karı-yerini zenginleştirmek için çok özel çaba harcadığı herkes tarafından biliniyor!   “Sorun bakalım kartvizit veren yöneticiye Bursaspor tarihinden birkaç soru yanıtlayabilecek mi?    (Sen Bursaspor hocası mısın da el aleme soru sorup, yanıt isteyeceksin len Süha?!. Kimsin sen? Kimsin?)   Onlar için renklerin ve kulübün önemi yok, önemli olan kendi kariyerleri...   Bursa Hakimiyet”   Fatih’i tanırım…   Kibar, nazik ve işinde de çok başarılı bir insandır.   Uluslararası tekstil ticareti yapar.   Çingene maşası gibi acık esmerce bir delikanlıdır Fatih ve altın gibi de iyi bir kalbi vardır.   Üniversiteyi İngilizce Uluslararası Ticaret Bölümünü okuyarak tamamlamıştır.   Ardından “işletme yüksek lisansıyla” yetinmemiş, üstüne bir de “mali hukuk” yüksek lisansı yapmıştır.   Siz bakmayın Lef Lef marka  siyah kundura boyası sürülmüş gibi duran, insanı “her halde bu adam Tuzpazarı'nda bir ayakkabıcının yanında çırak” diye düşündüren haline!..   Acayip de zengindir Fatih Korkmaz.   Bir gider gelir uzak doğuya, milyon milyon para kazanır ve kazandırır bu ülkeye.   Ali Ay’dan sonra Bursaspor’a en fazla para veren yönetici Fatih’ten başkası değildir.   Onun görev yaptığı dönemde kulübün gelirleri 11 milyondan, tam 36 milyona çıkmıştır; hedefiyse 50 milyondur Fatih’in!   Futboldan, sağ açıktan, sol bekten filan anlamam belki ama kim adam, kim değil iyi bilirim!   Adam gibi adamdır Fatih Korkmaz.   Bursaspor yönetimine de bir “sosyal sorumluluk” hissederek girmiştir.   Dahası, Bursaspor’un kariyerine ekleyebileceği hiçbir şey yoktur ancak, onun Bursaspor’a katabileceği çok şey vardır.   Süha gibi adamlar Fatih gibileri pek sevmezler, daha çok ibra edilmeyen Recep Bölükbaşı yönetiminden çıkıp, yeni dönemde de burnunu Bursaspor’a sokmayı başarmış Ali Turan gibi herifleri okşarlar sadece!   Onlarla daha rahat büzüktaş olurlar çünkü.   Birlikte yer, birlikte içer, birlikte karı-yer yaparlar!   Fatih’in bir de oğlu var, yengeye çekmiş, Ali Eren, Bursaspor hastası bir çocuk.   Deplasman maçlarını da hiç kaçırmaz Eren, babasının yanına takılıp mutlaka gider.   Bursaspor otobüsüne yapılan saldırıya o kadar çok üzüldü ki, daha sonra kulübe gelip her futbolcuya birer gül vererek “geçmiş olsun” dedi; o kadar da duygusal ve hassas biri yani.   Yeni teknik direktörün imza atacağı gün de bir çiçek yaptırarak ona “hoş geldiniz” demeyi arzu ediyor.   Babası kulüp yöneticisi, kendisi hasta Bursasporlu, ne var bunda?   Üstelik son derece de şık bir hareket.   “İmzalar atıldıktan sonra verirsin” diyorlar Eren’e.   Fatih de törenin sonunda evladını kürsüye çıkararak çiçeği vermesini sağlıyor.   Peki, Süha’nın yazısında Ali Eren niye hiç yok?!.   Neden hiç bahsetmiyor bu durumdan?   Derdi Bursaspor filan değil, onun takıntısı Fatih Korkmaz’a da onun için!   Nitekim daha sonra oğlu Ali Eren ve yeni hocayla birlikte bol bol pek çok anı fotoğrafı çektirecektir Fatih.   Yani orada kürsüde resim çektirmeye filan da hiç ihtiyacı yoktur:     Peki niye takık bu Süha Gürsoy, Fatih Korkmaz’a?   Bunlar şimdi futbol camiasında akıllarınca racon kesip, yerine göre kelle aldıklarını filan sanıyorlar ya?   Ego tavan yapmış durumdadır bu “fitbol” yazarlarında!   Herkes bilip, tanımak zorundadır bunları.   Fatih de seçildikten bir yıl kadar sonra “Süha Gürsoy isimli birinin yazılar kaleme aldığını” biliyor ama hiç karşılaşmamışlar, henüz tanımıyor onu.   Bir Alanya deplasmanında da ismi geçince “Aa! Süha Gürsoy siz miydiniz” diye kaçırıveriyor ağzından?   Uzun yıllar yurt dışında çalışmış çünkü Fatih, nereden bilecek Süha’yı, Orhan’ı?   Vay! Sen koskoca Süha’yı nasıl tanımazsın arkadaş?!.   Fatih dünya çapında bir bilardo oyuncusu aynı zamanda.   Sık sık gidip uluslararası müsabakalara katılıyor.   AS TV’de yaptığı televizyon programlarında arada bir şöyle konuşuyor Süha Gürsoy:   “Bazı Bursaspor yöneticileri dünyadaki bilardocuları tanırlar ama Bursa’daki spor yazarlarını tanımazlar her nedense!..”   Çaktınız mı vaziyeti?   Tanıycan abi, Bursaspor’da yöneticiysen eğer, sadrazamın sol yanından fırlamış olan Süha’yı mutlaka tanıycan!   Kimsin sen be!   Bu güne dek şu kadarcık faydan oldu mu kulübe?   Ne yaptın hep almaktan başka?   Parasını verip bir tişört mü satın aldın mesela?   Bırak seni, patronun Celal Sönmez’in de hiçbir katkısı yok Bursaspor’a!   Örneğin Fatih Korkmaz üstelik de yönetici bile değilken tam 120 bin dolar verip loca alıyor, Celal beyse 120 dolar vermiyor kulübe!   N’olcak bu iş şimdi Süha?   Bursaspor’a gerçekten katkısı olanlar değil, sana içeriden haber taşıyan yavşaklar yönetici olsun öyle mi?   Kulüpteki bir Fatih Korkmaz’ı, bir Cem Öztürk’ü, bir Osman Dinsever’i sana yedirtmem arkadaş!   Söylerim Maratondaki Homurtu abiye, laflarıyla boğar seni!   Bu arada, bazıları “Maraton’daki Homurtu” isimli Twitter fenomeninin ben olduğunu filan sanıyormuş amk, yanlış bilgi!   Hayatımda böyle gizli saklı işler yapmadığım gibi, “Maraton” neresi onu da bilmem?   Bir Teksas’ı biliyorum sanki, kale arkası değil miydi orası?   Süha…   Artislik yapma oğlum, akıllı ol!   Onu da söyleyeyim, gözüm üstünde bundan böyle, haberin olsun!   Fatih sen de sakın üzülme böyle şeylere.   Ali Eren’i öp benim için de.   Çok hoş bir anı olmuş.   Allah analı babalı büyütsün.   Pek de güzel bir çiçek yaptırmış yumurcak.   Aferin ona.  

Diğer Haberler