
Sene 1996…
Koskoca Sovyetler Birliği’nin dağılmasının üzerinden sadece 3-5 yıl zaman geçmiş…
Kendi kaderleriyle baş başa kalan ülkelerdeki halk perişan, adına “magazin” dedikleri marketlerde yiyecek namına bir gram bir şey yok.
Dediğim gibi, bundan 20 sene öncesinden söz ediyorum; o vakit FETÖ filan diye bir şey yok, Fethullah Gülen’in adı “hoca efendi”.
Dönemin bakanları, başbakanları etrafında pervane.
Süleyman Demirel “cumhurbaşkanı” sıfatıyla yabancı ülkelerin devlet başkanlarına Gülen’i koruyup kollamaları için tavsiye mektupları yazıyor!
Zaman Gazetesi’nin davetiyle buradan çıktık yola.
Heyette Bursa’dan 3 gazeteci var.
Diğerleri BUGİAD üyesi sanayici ve işadamlarıyla, bazı milletvekilleri ve Uludağ Üniversitesi’nden profesörler.
İsrail’in ardından yaşamımdaki en renkli ve verimli yurt dışı seyahati oldu Özbekistan gezisi.
Her köşe başına, her parka dikilmiş “İslam Kerimov” heykellerini görünce ayıldım aslında ne kadar ilkel ve farkındalık yoksunu olduğumuzu mesela!
1990 yılının yani, Sovyetler’in yıkılışının hemen ardından müritlerine talimat veriyor Fethullah Gülen, yol bilmezler, iz bilmezler ama olsun, dünyanın dört bir yanına gidip “okul açmaları için” yüreklendiriyor onları.
Özbekistan’daki okullardan sorumlu olan Silm Şirketi meğerse Bursa merkezliymiş!
Aynı sıralarda “Bahar Hastanesi’yle” birlikte başlayan cemaatin sağlık sektörüne girişi de kentimizden yürüdü örneğin.
Bursa FETÖ’nün belki de İzmir’den sonra en çok yuvalandığı şehir ama birileri mi koruyup kolluyor nedir, biz görüp izliyor hatta, yazıp duruyoruz bazılarını ama Cumhuriyet Savcılarının kıllarını bile kıpırdattıkları yok nedense!
Gittik, gördük, gezdik o zaman, çok da etkilendik tabii.
Benim gibi dünyaya sol pencereden bakan biri bile ki, o yıllarda Olay Gazetesi’nde yazıyordum, dönüşte son derece olumlu izlenimler kaleme aldı.
Seyahat sırasında heyetteki biriyle tanıştık.
Sessiz, sakin, mütevazı, son derece saygılı, efendi, orta yaşlarda badem bıyıklı bir insan.
Şimdilerde adına “imam” diyorlar ama meğerse o yıllarda Gülen yapılanmasının Bursa bölge sorumlusuymuş Recep Uzunallı!
Dediğim gibi, cemaate bağlı Bahar Hastanesi o dönemde kurulmuştu; İl Genel Meclisi için yapılan bina Bursa Valiliği tarafından FETÖ’ye çok ucuz bir bedelle kiralanmış, Gülen cemaatinin sağlık sektörüne girişinin ilk adımı orada atılmıştı.
Aklımdan hiç çıkmaz, seyahat sırasında beni samimi bulmuş, “cemaate mensup olsalar da doktor milletinin aslında ne kadar çok para göz olduklarından” yakınmıştı Recep bey bundan ötürü duyduğu şaşkınlığı gizleyemeyerek!
Çünkü kendileri bu işleri para için değil, hizmet için yapıyorlardı!
Tanzanya’da ayda 500 dolara öğretmenlik yapan genç bir çocuk başka türlü nasıl katlanabilirdi zaten ki o çileye?!.
Gülen hareketinin aslında Amerika’ya ajanlık ve yataklık yaptığını bilmiyordu henüz hiçbiri; hele hele gelecekte yine Amerika, İngiltere ve Almanya’nın yol vermesiyle vatana ihanet edeceklerini, sivil halkın üzerine ateş açarak askeri bir darbeye kalkışacaklarını hangi biri tahmin edebilirdi ki o yıllarda zaten?!.
Recep Uzunallı’yla ahbaplığımız Özbekistan dönüşünde de sürdü.
Sonra onu Bursa’dan aldılar, bazı vakıfların ve Zaman Gazetesi’nin başına da koydular bir süre.
Mesela Nurettin Veren’i hiç samimi bulmam, son derece çıkarcı bir insanın tınıları vardır bana göre yüzünde ve sözlerinde!
Fakat o kısa süre içinde tanıyıp algıladığım kadarıyla Recep bey son derece dürüst, inançlı, samimi ve candan bir insandı.
Sonraları, cemaatle daha doğrusu Fethullah Gülen’le arasının bozulduğunu ve dışlanıp, uzaklaştırıldığını işittim bir yerlerden.
Eğer öyleyse, mutlaka akçeli yanlış bir işe itiraz etmiştir, karşı çıkmıştır Recep Uzunallı!
Şimdi sıkı durun!
Hani dün “ifade vermek için Emniyet Müdürlüğü’ne çağrıldığımdan” söz etmiştim ya?
Bursa’da FETÖ soruşturmasını yürüten sayın savcı sormuş bana, “FETÖ yapılanması unsurlarından Recep Uzunallı isimli şahıs cep telefonundan sizi -yanlış hatırlamıyorsam- 2005 yılında bir kere telefonla aramış. Aranızda 55 saniyelik bir görüşme geçmiş. Ayrıca 2007 yılında da cep mesajı göndermiş. Aranızdaki bu ilişki nedir, neye, nereye dayanmaktadır, açıklar mısınız” diye?!.
“Pes” dedim yani, “pes”!..
Aynen sizinle paylaştıklarımı anlattım ve ilave ettim:
Kendisini zaten çok uzun yıllardan beri hiç görmedim ama Recep bey beni niye arar?
Nazik insandır, ya bayramımı kutlamak için arar ya da internetten bir yazımı okumuştur, tebrik etmek için.
Niye mesaj gönderir?
Çünkü o gün kandil filan bir şeydir de ondan.
Şimdi, bu örnekten pek çok sonuç ve durum çıkıyor ortaya.
Benim gibi herkesin gözü önünde yaşayan birine bile bundan bilmem kaç yıl önce gelen bir telefon aramasına dahi ulaşıp izleyebilen devletimiz işini iyi yapıyor demektir, bu bir!
İkincisi de ateş olmayan yerden duman çıkmaz kardeşim!
Ben Recep Uzunallı’yla tanıştım mı, tanıştım.
Birkaç kez de olsa kendisiyle telefonda konuştum mu, konuştum?
Peki bu diyalog yıllarca ve sürekli olsaydı, 55 saniye değil de her gün bir saat sürseydi?
O zaman yazarınız da FETÖ zanlısı sayılırdı değil mi?
Bence “evet”!..
CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatını göz altına almışlar.
Çakma Gandi, Celal Çelik’in sorgulanmak için alınmasının ardından açıklama yapıyor, “Bugün yaşananlar demokrasi adına yüz karasıdır” diye…
Hadi ordan, hadi ordan!
Biliyorsunuz av köpekleri tavşan nereye saklanırsa saklansın mutlaka onu önünde sonunda bulurlar.
Çünkü kaçarken ara ara durup korkudan işer hayvan, “koku” bırakır geride!
Celal Çelik’in bıraktığı kokulara gelince…
Hani Digitürk STV ve Bugün gibi FETÖ kanallarını yayın listesinden çıkardı ya?
Bunun üzerine aboneliğini iptal ediyor Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Digitürk’ten!
Bitmedi!
Türkiye’de yaşanan “MİT tırları” skandalı sürecinde Kılıçdaroğlu’nun eski başdanışmanlarından Fatih Gülsul’la yoğun bir şekilde “irtibatlı” oldukları tespit ediliyor!
Peki, kim bu Fatih Gülsul, şimdi nerede?
FETÖ’nün, İstanbul Üniversitesi yapılanmasıyla ilgili açılan dava nedeniyle cezaevinde tutuklu!
“Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu adamı nasıl olup da CHP Genel Başkanı’na baş danışman yaptığını” ben sormayayım, siz kendi kendinize sorun?!.
Bitmedi!
İstihbarat ve güvenlik güçlerimiz yaptıkları teknik takipler sonucu bir şeyi daha tespit ediyorlar…
Kılıçdaroğlu’nun baş danışmanı Fatih Gülsul ayrıca FETÖ ve Paralel Devlet Yapılanması üyesi olduğu iddiasıyla aranan Ahmet Hamdi Parlak vee…
MİT tırlarının FETÖ yapılanması içindeki savcı ve jandarmalar tarafından durdurulup aranması olayının planlayıcısı, örgütün sivil imamlarından Süleyman Gürbüz’le de yoğun bir şekilde temas ve irtibat halindeymiş!
Peki, kim bu avukat Celal Çelik?
Marmara Hukuk mezunu.
1999 yılında hakimlik sınavını kazanıp göreve başlıyor.
Ta ki 12 Eylül 2010’da yapılan Anayasa referandumuna kadar yargı sisteminin içinde kalıyor Celal Çelik.
Sonra istifa ediyor ve aralarındaki rabıta artık nereden geliyorsa CHP Genel Başkanı'nın avukat ve baş danışmanlığına getiriliyor birdenbire!
Kim getiriyor, kim öneriyor orası hiç belli değil?
O da yetmiyor, yapılan ilk kurultayda partinin Yüksek Disiplin Kurulu üyesi de yapılıyor.
Tüm buraya kadar ortaya çıkan tablo “Paralel CHP yapılanmasının” bu partiyi tepeden tırnağa dek çoktan ele geçirdiğini ortaya koymakta!
Şu an gördüğünüz, sizin bildiğiniz CHP filan değil, çoktan FETÖ’cülerin kontrolüne girmiş bir karşı devlet yapılanması!
Hadi başka birine daha bakalım:
Enis Berberoğlu…
İstanbul dükalığının adamlarından Avusturya Lisesi mezunu Enis Berberoğlu, Hürriyet Gazetesi’nin başından ayrıldığı 2014 tarihinde hemen CHP’ye alınıyor ve yine Kemal Kılıçdaroğlu tarafından kendi listesine konularak parti meclisine seçtiriliyor; ardından da genel başkan yardımcısı yapılıyor.
Tam 2 dönem de milletvekilliği koltuğuna oturtuluyor bu adam.
Kime soruluyor, kim cevaz veriyor, orası da muamma?!.
Sonra bir gün devletimizin sınır ötesi bir proje için gönderdiği MİT TIR'ları FETÖ’cü savcı ve jandarmalar tarafından yolda durduruluyor!
Her şey hazırlanmış, dört bir yana kameralar çoktan kurulmuş.
İstihbarat görevlileri araçlardan indirilerek yerlerde sürükleniyor!
Resmi mühürlü TIR’lar açılıp, içindekiler görüntülenmeye çalışılıyor.
Söz konusu olan ülkemizin ulusal çıkarları, yapılan iş açıkça “vatan hainliğinden” başka bir şey değil!
Ardından 7 Haziran 2015 seçimlerine sadece 1 hafta kala FETÖ unsurları çok güvenebilecekleri birine, CHP Genel Başkan Yardımcısı Enis Berberoğlu’na teslim ediyorlar bu görüntüleri yayınlanmasını sağlamak için.
O da Cumhuriyet Gazetesi’nin başındaki Can Dündar’a veriyor!
Şimdi Enis Berberoğlu hapiste, Can Dündar’sa belli ki uzun yıllar beslemesi olduğu Almanların koynunda!
Devlet uzun zamandır hasret kaldığımız işleri yapıyor.
Bir yandan PKK’yı dağda bir sinek gibi ezerken, Meclis’teki siyasi uzantılarınıysa çoktan yapması gerektiği gibi enselerinden tutup içeriye tıkıyor.
“Sosyal demokrat” görüntüsü altında aslında FETÖ’ye ve onun ağababası başta Amerika olmak üzere yabancı devletlere uşaklık eden hainleri yargılayıp layık oldukları cezaya çarptırıyor.
Seviniyorum, keyifleniyorum böyle zamanlarda ben, geleceğe dair umutlarım daha da bir artıyor.