Henüz daha dünyaya geleli bir ay bile olmadan ailemize katılmıştı...
"İngiliz Setter" cinsi, doğuştan kuş avcısı, çok cana yakın minik bir köpekti o sıra "Ayça" kızımız.
Hem zatürre olmuş, hem de ciğerleri parazit solucanlarla dolmuş bir vaziyette, artık ölmek üzereydi elimize geldiğinde.
Bursa, Nilüfer Belediyesi Hayvan Hastanesi'nde görevli Uzman Veteriner Hekim Ayşe Yazıcı ablasından istedik yardım.
Yaşamını yitirmekten kıl payı kurtarabildi Ayça'yı...
Doğası gereği çok hareketli bir köpekti.
Bıraksan buradan İnegöl'e kadar hiç durmadan koşabilirdi.
Kulübeye kapatmak ya da bağlamak onu çok mutsuz edecekti...
Gezinti saatlerinin haricinde babam içinde rahatça hareket edebilsin diye bahçeye demir hasırdan büyükçe bir konak yaptı Ayça için.
Yıllarca bizimle birlikte yaşadı hayvan...
Dışarıdan biri mi geldi, hemen kendi ekseninde dönmeye başlar ve var gücüyle havlardı.
Bize şiir gibi gelirdi Ayça'nın sesi lakin, alt katta oturan rahmetli Erden amca katlanamazdı bu duruma...
Sonra bir gün fark ettim ki, ne zaman Erden amca pencereden bakıyor, O'nu gören Ayça da hemen demirden geniş konağının içindeki kulübesine giriyor!
Ve nedense havlamıyor hiç kimseye!..
Sonra bir gün tesadüfen izledim...
Erden amca "şartlamış" Ayça'yı!..
Ne zaman havlamaya başlıyor, yukarıdan su döküyor üzerine!
Bu durumdan hiç hoşlanmayan hayvan da susup, otomatik bir refleksle kulübesine doğru koşuyor!..
Ve ondan sonra kendisini ne zaman pencerede görse yine aynı şeyi yapacağını düşünüp derhal yerine giriyor!..
Psikolojide bu duruma "şartlı refleks" denir...
Birey bir ses, bir görüntü, bir renk ya da bir ışığın farkına vardığında hep aynı tepkiyi gösterir...
Bakıyor ve görüyorum ki, özellikle "hükümet karşıtı" kitlenin mensupları müthiş derecede şartlanmış vaziyetteler...
Daha doğrusu "şartlandırılmış"!..
Birinci kural, her ne yapılırsa yapılsın mutlaka "karşı çıkmaktır"!..
Baraj mı yapılacak?
Sahte bir "çevrecilik" frekansına girer bu güruh!..
Yeni ve dünya standartlarında bir havaalanı mı yapılacak?
Vay efendim, "Bunlar aslında Atatürk'ün adını silmek istiyorlar"!..
Körfez'e geçmişte hayali bile kurulamayan ve İstanbul'u dibimize getirecek bir köprü mü yapılacak?
"Bu ne yüksek fiyat?!."
Geç kardeşim, alternatiflerin var, eskiden olduğu gibi vapurla geç; olmadı kara yoluyla devam et...
Amaç üzüm yemek değil, sürekli bağcı dövmeye çalışmaktır burada!..
Oysa devletlerin tarihinde dakika bile sayılamayacak bir sürenin sonunda o yatırım tamamen millete ait olacaktır aslında...
Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir altyapı ve yol hamlesine girer Hükümet ve imar eder dört bir yanı!..
"Aman be! Bi yol yapmışlar!.."
Memleketin hemen her ilçesine, pek çok iline son derece modern şehir hastaneleri yapılır...
"Birilerine para kazandırıyorlar!.."
Ee kazandıracaklar tabii!..
Sermayesi kıt bir ülkede halka hizmet sunabilmenin tek yolu karşı tarafa bedelini ödemektir...
Kapitalizm kârını mutlaka alır, "artı değerin" oluşmaya başladığı mağara devrinden beri bu durum böyledir...
Döviz fiyatı artar...
Yine başlarlar bağırmaya:
"Bunlar memleketi batırdı, bitirdi, yanıyoruz, ölüyoruz... Açlık sınırı... Felaket... Hükümet istifa... Erken seçim..."
Hadi ordan!..
Yaşamımda ilk yüzyılın ikinci yarısına girdim epeydir, ben bu memlekette açlıktan ölen bir tek kişi görmedim!..
Hem üstelik, döviz ne zaman, hangi dönemde ucuzladı bu memlekette?
Cari açığı bulunan yani, gideri gelirinden daha fazla olan ülkelerin paraları her zaman değer kaybetmeye mahkûmdur...
Sigarayı bırak, yabancı memleketlere tırlar dolusu döviz ödememize neden olan akıllı cep telefonlarını, bilgisayarları ve tüm elektronik cihazları, lüks tüketim mallarını terk et, sadece yerli malı kullan, senin de ekonomiye katkın olsun madem!..
Fakat söz konusu olan şey, tam manasıyla "şartlı refleks"!..
Tutturmuşlar "kaçak saray, kaçak saray"!..
Ya bu "kaçağı" ya da "meşruyu" onaylayıp kabul edecek olan Devlet değil mi?
Yapılan binalar da Devlet hizmeti için zaten...
Nesi kaçak, nesi saray?
"1150 odalı saraymış..."
Bir insan beynini çalıştıramıyorsa bile, beyinciğinin küçük bir kıvrımıyla düşünür hiç olmazsa?..
"Dünyada 1150 odalı saray var mı" desen; "işte bizde var ya" derler bunlar?!.
Oysa ne saray görmüşlerdir ne de oda!..
"Efendim, biz iktidara geldiğimizde güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz..."
Meclis'in görevi ne?
"Yasama, denetleme ve bütçe onayı."
Hükümetin görevi ne?
"Yürütme."
Şu anki yönetim sistemi zaten "güçlendirilmiş bir parlamenter yöntemi" değil mi sanki?
Parlamento çalışmıyor mu?
Meclis mi yok?
Hükümet sınır ötesi operasyonlar dahil her türlü faaliyeti için Meclis'ten onay almıyor mu?
Fakat en azından halkın bir bölümünü "şartlamaya" çalışan bu siyasilerin niyeti kötü, niyeti!
İstiyorlar ki "koalisyon" dönemlerine geri dönülsün, bunlar da birkaç bakanlık kaparak yandaşlarını zengin etsinler!
Bu arada olan Türkiye'ye olacakmış kimin umurunda?!.
En güzel yanıtı geçen gün Bursa'ya gelen Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce verdi...
İnce'ye göre, Türkiye için "başkanlık sistemini" uygun görmeyen muhalefet temsilcileri, kendi partilerinde başkanlık yani, "tek adamlık" yöntemi uyguluyorlar!..
"Değiştirilmesini" talep etseler ya Siyasi Partiler Kanunu'nu?
Gözleri yiyorsa eğer, kendilerini ve milletvekillerini tüm üyelerin onayına sunsalar ya?
Bi kere, Türkiye'deki tüm "belediyelerde" uygulanan tam anlamıyla "başkanlık" sistemidir...
Var mı bu duruma itiraz eden?
Belediye meclisindeki çoğunluk tamamen başkalarının elinde olsa bile başkan her türlü yürütme ve hizmet kararını kendi bürokratlarıyla birlikte tek başına verebilir...
Muharrem İnce eski partisindeki "şartlı refleks sendromu" yaşayan insanlara "tokat gibi" mesajlar vermeyi sürdürüyor...
Hem sarsıyor beyinleri hem de iktidara çarpıcı eleştiriler yöneltmeye devam ediyor...
Ne "mır mır mır" konuşan Ahmet Davutoğlu ne de mahallenin görevlendirilmiş "parlak çocuğu" Ali Babacan...
Önümüzdeki seçimin parlayan yıldızı Muharrem İnce ve Memleket Partisi olacak bence...
Hele hele Bursa'da son derecede kaliteli ve nitelikli biri olan Avukat Güner Aklan gibi bir İl başkanının yönetimiyle beklenenden çok daha iyi sonuçlar alacaklarına eminim...
Memleket Partisi mensuplarının çoğu "şartlı refleks sendromunu" aşmış insanlar çünkü; görüyorum...