Şöyle diyor CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dün partisinin Meclis’teki grup toplantısında:
"Çünkü sen helale değil, harama ortak olan adamsın. Bizden hesap soracakmış. Kimsin sen? Al dosyaları kardeşim, çık karşıma, senin istediğin televizyon kanalında, senin istediğin gazetecilerle bana soru sor, ben mahçup olayım. “Gelmem, gelemem” diyor. Niye gelemiyorsun Recep Bey? Neden korkuyorsun? Alnın temizse, verilmeyecek hesabın yoksa neden korkuyorsun? Sen “baş çalansın” da onun için korkuyorsun."
Sadece bunula da kalmıyor Kılıçdaroğlu, Başbakan’a yüklenmeye öyle bir devam ediyor ki yenilir yutulur türden değil.
Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü'nün altında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın imzası bulunan ve TBMM'ye gönderilmek üzere hazırlanan bir belgeyi gösteren Kılıçdaroğlu, bu evrakta Erdoğan'ın “zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçları nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılması talebinin yer aldığını söylüyor.
Kılıçdaroğlu, "O bir fotoğraf gösterirken bile sahtekarlık yaptı, ben kapı gibi belge gösteriyorum ve kendi imzası var. Şimdi utanır mı? Utanması için ne lazım? Ar damarı lazım değil mi? O da yok. Kendi sahtekarlıklarını parlamentoya bildiren bir başbakan var. Bunu herkesin görmesini isterim" diyor.
Kılıçdaroğlu’nun Meclis kürsüsünden sarfettiği bu sözler ceza yasalarına göre suç teşkil edip, mahkum olmasına neden olacak türden.
Geçmişte en ufak bir suçlamaya dahi dava üstüne dava açan Tayyip Erdoğan son zamanlarda kendisi hakkında söylenen son derece ağır sözlerden birine bile dava açabilmiş değil!
CHP Lideri’yse ısrarla sözlerini mahkemeye taşımasını istercesine haykırıyor Erdoğan’ın yüzüne:
“Sen başçalansın, başçalan!..”
Duymamazlıktan geliyor Erdoğan, “Türkiye’de kaç adet çamaşır makinesi üretildiğini” anlatıyor gittiği yerde millete!
Kılıçdaroğlu salvolara devam ediyor:
“Dünyanın tüm çamaşır makineleri bir araya gelse sendeki kiri temizleyemez!..”
Bir türlü dava açamıyor Erdoğan.
Eğer açsa, karşı taraf sunacağı belgelerle iddialarını bu kez mahkeme kanalıyla ispat edip, tescillemiş olacak!
Kimbilir, belki de bu yüzden açamıyor.
…………..
“Çete” diyor Devlet kademelerinde göreve yapan hakim, savcı ve de polisler için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.
“Çete” olmak, “çete kurmak” suç değil mi bu ülkenin yasalarına gore.
Suç olmaz mı hiç.
Hem de ağır suç.
Bu memleketin vatansever evlatları “çete kurma” iddiasıyla yıllardır zindanlarda tutulmuyorlar mı?
Yine Gülen taraftarları için “Darbe yaptılar” diyor Başbakan!
İster post modern, ister dost modern, “Darbe” de bu ülkede büyük suç.
Nitekim geçmişte “darbe girişimi” içinde bulundukları iddia edilen bu memleketin “vatansever askerleri” de yıllardır hapiste tutulmuyorlar mı?
Peki…
Tüm bunlar ağır suç olduğuna göre çete kuran, darbe yapan hakim,savcı ve polisler için “özel yetkili mahkemeleri” kullanıp da niye bir yargılama süreci başlatmıyor Erdoğan?
Niye onları da toplatıp Silivri’ye göndermiyor?
Niye sadece sağa sola sürgün etmekle, görev yerlerini değiştirmekle yetiniyor?
HSYK’daki değişiklik girişimlerinin üzerine mum diken Adalet Bakanı ve Müsteşarının bağımsız yargı üzerinde kurmak istedikleri baskı artık iyice ortaya çıkınca Hükümet çevrelerinden eskiden sık sık gelen “Ee! Yargının işi canım, biz karışamayız” söylemi de kadük oldu artık!
Mahkemeye gitmekten de korkuyor başbakan…
Mahkemeye vermekten de artık!
Danıştay’dan da korkuyor, Yargıtay’dan da!
Dahası, Anayasa referandumu sonrası yeniden yapılandırılan Danıştay ve Yargıtay üyelerince belirlenen, seçimler öncesindeki yeni hedefi “Yüksek Seçim Kurulu’ndan” da çok korkuyor besbelli!..
Yüksek Seçim Kurulu’ndan…
Niye…
Korkar…
Acaba…
Başbakan…
Sizce?
Ne var ki orada?
Ne yapılabilir ki?
Geçmişte ne yapılmış o-la-bi-lir-ki?
Ne?