Yazarlar

Bir muhtar fıkrası

post-img
Bunlar kendilerini o kadar rahat o kadar dokunulmaz hissetmişler ki, günün birinde haklarında soruşturma açılacağı, birilerinin hesap soracağı akıllarının ucundan bile geçmemiş. Kendilerini o kadar şah ve de padişah zannetmişler ki evlerinde istifledikleri paralara kimse ilişmez, hiç kimse dokunamaz sanmışlar. Şu an içinde bulundukları ruh hali siyaseten öldüklerini dehşetle fark edip, kabir melekleri Münker ve Nekir’i bile kandırmaya çalışmaktan ibarettir, hepsi o kadar! Bunların bırakın tuvalette rüşvet almalarını, İran casuslarıyla iş tutmalarını, SİT alanlarına villalar kurup, yapılan işe yasal olmadığı için karşı çıkan valileri sürgün etmelerini, YÖK’te kızlarına ek kontenjan açtırmalarını, ayakkabı kutularına istiflenmiş dolarlarını, 700 bin dolarlık kol saatlerini, devlet üzerinden müteahhitlere iş verip topladıkları yüz milyonlarca dolarla medya satın almalarını, çocuklarına vakıflar kurdurup rüşveti bu kez de “ayni” yoldan toplamalarını, Makara suresini(!) kullanarak dinsel sömürü yapmalarını filan bir kenara… Hatta inşa ettikleri belediye hizmet binalarına taktıkları “Belediye sarayı”, başbakanlık binalarına “Başbakanlık sarayı” gibi tanımlamaları yani, 0-10 yaş dönemlerinden beri içlerinde fırtınalar yaratan bastırılmış “sultan olma” arzularını da koyun bir yana… Şu Topkapı Sarayı’nda yaşanan rezaletten sonra durumu çok önce anlamalıydık canım!.. Adam Tayyip Erdoğan ve şürekası tarafından oraya müdür olarak atanıyor. Çoluk çocuk yerleştikleri saray arazisinde kendilerine bir de lojman tahsis ediliyor. Müdür akşamları evde cızgılı pijamayı çekip uzandığı çek yatta ayak topuklarını birbirine sürterek hem kaşıntıyı gideren, hem de akşama dek beş kere abdest alma derdinden dolayı kullandığı meslerin içinde iyice kabaran nasırlarını bu yöntemle inceltmeyi seven türden biri besbelli. Ama en büyük favorisi çek yat! Günün birinde çekyatına uzanmış vaziyette televizyondan “Sülüman” dizisini izlerken kendi kendine diyor ki, “Bizim oğlan Talip, Şeyhzade Mustafa’nın oynadığı yerlerde fink atıyor, gızım Merve Mihrimah Sultan’ın gergef işlediği sofada Elifba okuyor. Benim padişahlardan neyim eksik anasını satayım!..” Ve ertesi gün derhal emir veriyor, “Aynen bir çekyata benzeyen Sultan 3’ncü Selim’in oturduğu tahtın lojmana yani, kendi evine taşınması” için!.. Görevliler üstelik de yağan yağmurun altında Harem dairesindeki Hünkar Sofrası bölümünde bulunan 3’ncü Selim’e ait bu paha biçilmez tahtı alıp, müdürün evine doğru ite kaka götürüyorlar. Tahtın, lojmanın giriş kısmına yapılan sonradan ekleme kapıdan geçemeyeceği anlaşılınca Müdür, “yıkın orayı” talimatı veriyor! Kapı tam yıkılmaya hazırlanılıyor ki, tahtın bu kez de ikinci kapıdan geçemeyeceği bildiriliyor çekyatçı müdüre. Proje geçici olarak mecburen rafa kalkıyor. Yaşanan gelişmelerden Müze Başkanı İlber Ortaylı’nın haberi oluyor. Konu basına yansıyor ve bu rezalet kapatılmaya çalışılıyor. Hayır, imamın aksırdığı yerde cemaatin tıksırması son derece normal. Normal de… Yaşanan bu günkü tablo karşısında hesap vermesi beklenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kendisine yeni hasım olarak bellediği Fethullah Gülen’e çakıp duruyor habire sanki paraları indiren kendisi ya da adamlarıymış gibi. Bunların okullarına gitmeyin, çocuklarınızı alın, senetlerinizi iptal edin diye çemkiriyor meydanlardan Fethullah Gülen’e habire. Bu günkü yazımızı bir fıkrayla bitirelim. Temel zil zurna sarhoş geldiği evde üzerine de kustuğu pantalonunun halinden utanarak Fadime’ye, “Ula Fadime” demiş, “ha bizum muhtar bu gün çok içmiştir. Üstüne bir de benim pantolonuma ha büle kusmuştur.” Fadime hemen Temel’in çıkardığı pantalonu yıkamaya götürür. Az sonra da Temel’e banyodan şöyle bağırır: “Ula Temel… Pu muhtar senin pantalonuna sadece kusmamış, aynı zamanda da  sıçmıştır!..” Bilmem anlatabildim mi?  

Diğer Haberler