Yazarlar

Bu dava şalvar davası!

post-img
Biliyorsunuz ABD nükleer programından dolayı İran’a uzun yıllardan beri ambargo uyguluyor. Üstelik sadece kendisi de yapmıyor bunu, öz evladı İsrail’e karşı açık bir tehdit olarak gördüğü İran Rejimi’ne karşı aynı yaptırımların Türkiye gibi müttefik ülkeler tarafından da yaşama geçirilmesini istiyor. Geçen Nisan ayında Amerika’daki İsrail lobisi AIPAC tarafından Temsilciler Meclisi’nde başlatılan bir imza kampanyası sonucu “Türkiye’nin Halkbank üzerinden İran’la ticareti arttırdığı” ifade edilerek,  hem Dışişleri Bakanı John Kerry’e, hem de Hazine Bakanı Jack Lew’a gönderilen mektuplarda “Sizden Halkbank’ın, İran’a altın transfer etmesi işlemlerini ele almanızı istiyoruz” deniyordu. Yahudilere göre Türkiye, İran’dan petrol ve doğalgaz alımını -sözde- azaltıyor görünürken, kalan tek Türk bankası Halkbank beş  yurtdışı bürosu ve Tahran’daki temsilciliğiyle uluslar arası yaptırımları deliyor ve bu durum İsrail için artık çok can sıkıcı hale geliyordu. İşin özü İran’a altın transfer ediyordu Halk Bankası. Sadece bu sebeple Türkiye’nin altın ihracatı 2011 yılına kıyasla 2012 yılında tam 10 kat artarak 12 milyar dolara çıkmıştı. Nitekim, aynı işlem geçmişte 1990-2003 yılları arasında da gerçekleştirilmiş, aynı banka kanalıyla bu kez Irak'tan alınan petrolün karşılığı olarak ödeme, endüstriyel ekipman, hammadde, iletişim ve ulaştırma aracıyla, bina malzemesi olarak yapılmıştı. Oysa ABD Hükümeti Şubat ayında bağladığı bir dizi kararla bu konuda net bir tablo koymuştu Halkbank’ın yani, Türk Hükümeti’nin önüne. İran’ın, üçüncü dünya ülkelerine yaptığı petrol satışına da aracılık eden Halkbank, artık altın karşılığı alışveriş yapamayacaktı! İran sadece o da parasını nakit ödemek şartıyla,  ilaç gibi zorunlu kalemleri alabilecekti hepsi o kadar! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuya yaklaşımı, “Biz petrolü alırız, takasımızı da yaparız” şeklinde oldu. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’sa, “Halkbank’ın mevcut işlemlerine devam ederiz” havasındaydı! Gittikçe sıkılaşan uluslar arası mali yaptırımlar karşısında çareyi altın depolamakta gören İran, ihtiyacı olan madeni Türkiye’den tutun da Gana’ya varıncaya değin dünyanın çeşitli bölgelerinden sağlamaya çalışıyordu. Fethullah Gülen’in deyişiyle, uzun yıllardır “tel üstünde” giden Türkiye ekonomisini dengede tutmak isteyen AKP Hükümeti ve mensupları boğazlarına kadar batmışlardı bu akçeli ilişkilere. Nitekim, yine geçtiğimiz Ocak ayında Sabiha Gökçen Havaalanı’na Gana’dan, Dubai’ye gitmek üzere bir uçak iniyor, içinde 1 buçuk ton altın bulunduğu ortaya çıkınca da görevlilerin engellemelerine karşın, “birinin” AKP’li bir bakanı devreye sokması sonucu serbestçe havalanabiliyordu bulunduğu yerden. Radikal Gazetesi’nin verdiği habere göre geçtiğimiz gün başlayan soruşturmanın tutanaklarında “o bakanın bir telefonla çekilen bu kıyaktan ötürü 1 buçuk milyon dolar rüşvet aldığı” yazıyordu! Bakan’ı arayıp da altın dolu uçağın serbest bırakılmasını isteyen kişiyse şu meşhur İranlı Reza Zerrap’tan başkası değildi!..   ………………..   Tüm bu gelişmeler kendilerine Türkiye’yi mesken tutan Amerikalı ve İsrailli istihbarat uzmanlarınca milim milim izleniyordu tabii ki. AKP’li bakanlar ve çocuklarıyla enseye tokat ilişkiler içine giren Reza Zerrap, basbayağı İran’ın ajanıydı. Çok güvendiği Türk, pardon(!) kendilerini “Türk” kabul etmedikleri için, AKP’li bakanlardan birine diyelim, “Abi sizinkiler beni de dinliyorlar mıdır acaba” diye soruyor, aldığı “Yok canım daha neler Rızacım” yanıtıyla da rahatlayarak nargilesini tüttürüyordu sevinçle! İran’ın, Türkiye’de kurduğu paravan şirketlerin sayısı sadece 2011 yılında 590’ı bulmuştu ve bu rakam giderek artacaktı. Daha dün  Zaman Gazetesi’nin haberinde deniyordu ki, “Reza Zerrab İstanbul’da kurdurduğu şirketler aracılığıyla sadece 2009-2012 yılları arasında İran’dan getirilen 87 milyar Euro’nun transferini ve Türkiye vasıtasıyla uluslar arası sisteme girişini sağladı. Altın kaçakçılığı, sahte belge, ve hayali ihracat gibi yöntemlerle şüpheli para (kara para) transferi yaptı. Türkiye’de kurulan tabela şirketlerinin banka hesaplarına, İran Devleti’nin yüzde 40 hissesi bulunan Mellat Bank üzerinden 87 milyar Euro kara para transferi gerçekleştirildi.” Demek ki Halk Bankası kanalıyla yapılanın haricinde “gayrı resmi” olarak memleketin tüm hava limanlarını, tüm gümrüklerini açmış AKP Hükümeti, İran’ın Molla Rejimi’ne. Diledikleri kadar atın getirtmişler, diledikleri kadar para çıkarmışlar dışarı. Ee! Bal tutan parmağını yalar tabii… Belli ki ailecek çoluk çocuk yalanıp yutmuş birileri… …de, bir şey daha var! Biz onca cari açığa rağmen ekonominin ayakta kalmasını sağlayan “sıcak para” girişini Suudi Araplardan filan biliyorduk. Artık çok belli, bu sistem aynı zamanda Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir olmasını da sağlıyormuş! Dünkü yazımızda da satır başlarını vermiştik; basit bir “rüşvet operasyonu” filan değil bu iş. Defalarca uyarmalarına rağmen Sam Amca ve İshak Emmi’nin, Recep Tayyip Erdoğan’a “Van minüts”  diyerek, koltuğunu da artık altından çekme operasyonudur. Geçmişte, Rusya’ya yanaşmaya kalkınca Adnan Menderes’ten desteğini çekip, askerlerin önüne atan Amerika, aynı flörtü kendisine rağmen İran’la yaparak aşklarına ihanet eden  Erdoğan’a karşı ne kadar sert olacaktır işte orası muamma? Deniz Feneri Davası değil bu dava! Resmen şalvar davası! Öyle emniyet müdürü ya da savcıları görevden almakla filan yürümez. Vaktinde uyanamadı, artık çok geç.    

Diğer Haberler