“Babalar en kutsal varlıklar olan annelerin gölgesinde kalan gizli kahramanlardır!
Evin en öksüzü babalardır, herkese kimse olurken, en yalnız, en kimsesizi.
Evin direği olurken kendisi direksizdir, dayanacağı kimsesi pek yoktur.
Çünkü o hep güçlü olmak zorundadır.
O zayıf olamaz, çünkü o kahramandır.
O güçsüz olamaz, çünkü o kahramandır.
O ağlayamaz, çünkü o kahramandır, hep kahraman olmak, öyle kalmak zorundadır.
Yoksa silebilir herkes onu.
Küçümser, erkekten bile saymaz.
Anneler gününün bütün ihtişamına, şatafatına, her yerde vurgulanması ve insanları harekete geçirmesine rağmen, babalar günü unutulur, ya da babalar gününde hatırlanır ve öylesine geçiştirilir.
Evin dış kapı mandalı gibidir çoğu zaman.
Evin en yalnızıdır.
Bu yüzden en son babalar duymaz mı?
Ya kendisinden çok şey saklanır, ya ona yalan söylenir ya da onunla paylaşma gereği duyulmaz.
Bunda elbet hoşgörüsü az babanın da suçu ve katkısı vardır ama yine de ne yapsa yaranamaz, yakınlaşamaz.
Belki çocuklarıyla yakınlaşmak ister ama malum ataerkil kurallar, toplum baskısı, utanç duygusu buna engel olur, ne sevdiğini gösterebilir ne de sevilmek istediğini...
Babanın ailede en sevdiği birey kadındır, eşidir.
Eşinin ise en sevdiği çocuklarıdır.
Baba en çok anneyi sever, anne en çok yavrusunu sever, yavrusu ise en çok eşini sever, eşi ise en çok yavrusunu sever.
Bu böyle devam eder durur, hayatın kanunu gereği.
Bir yeri acıyan çocuğun hiç babam dediğini duydunuz mu?
Babası yanındayken bile anam demez mi?
İyi bir işi olması gerekir, zengin olması gerekir.
Çocuklar bile birbirlerini heyecanlandırmak için, iki kişinin omuzlarında daha fazla ileri gitmek için, bakalım kimin babası daha zengindir, derler?!.
Anne ya da çocuklar işsiz olabilir, kimse bunu çok görmez onlara.
Ama baba işsiz olamaz.
Düşünün erkek çalışırken kadın ev hanımı ise sorun yok ama tersi durumda erkekten bile sayılmaz.
Evin geçimini karşılamak zorundadır, hem de şartlar ne olursa olsun.
Dışarıda onca karşılaştığı kötülük ve güçlüklerle uğraşırken, eve gelip sığınmak, salmak isterken kendini, evde eşinin kaprislerini çekmek, çocukların sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalır.
Belki ağlamak ister onların yanında, onlarla...
Yapamaz!
Evin şerefini, evin namusunu korumak zorundadır.
Kızının ilk aşkı kendisi olsa da, büyüyünce kızı artık aldatır babasını ve başka gençlere kayar gönlü.
Babasına binbir naz yapan o kız ise sevgilisinin, eşinin her dediğini yapar.
Evde yıllarca babası ile çatışan, özgürlüklerini elde etmeye çalışan oğlu ise eşinin yanında muma döner.
En acısı ise yıllarca gözünden bile koruduğu o güzeller güzeli kızını, gözbebeğini gelir adamın biri alır elinden, gözünden sakladığını başka gözlere verir.
Değil birinin ona dokunması yan gözle bile bakmasına dayanamayan baba, teslim eder bir başkasına kendi elleriyle.
Üstelik bir de düğün dernek yapmak zorundadır, oynamak zorunda kalır sanki eğlenirmiş gibi!
Yıllarca dışarıda deli gibi çalışırken, bebekken hiç büyümeyeceğini düşündüğü yavrularının değiştiğini bile fark edemez.
Ona bağımlı iken onlar, bir anda bağımsızlıklarını ilan etmeye başlarlar, küçük bir hayal kırıklığıyla karşılar, yapacak bir şey yoktur.
Bizim gibi toplumlarda erkek evladından çok kızına değer veren, her şeye rağmen onun için her şeyini feda eden babalara sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Babanın evladına duası, Peygamberlerin ümmetlerine duası gibidir."
Bu metni Bursa Bölge Adalet Mahkemesi Savcısı Ali Usta sosyal medyada paylaşmış.
Pek çok “babanın” duygularına lisan olan bu ifadeleri ben de sizlerle paylaşayım istedim bugün.