Yazarlar

Hatinna hiti hutu ha!

post-img
Vakit, Mudanya’nın CHP’li Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz’ın henüz diz ve kasık bölgesi artık sürtünmeden ötürü iyice epriyip beyazlaşmış ütüsüz kot pantolonlarla gezdiği, ilçe sahilindeki bir bankta bir yandan denize doğru bakıp çekirdek çitlerken, diğer yandan “sigaramın dumanı da dumanı, yoktur benim yerime Emir Ali Usta’yı aday yapan CHP’lilerin imanı” diye türkü tutturduğu sıralardır. “Haydi Abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber sal çıksın bu gece; Görünsün şöyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumana, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.” Bu günkü konumuzla Cahit Sıtkı Tarancı’nın bu şiirinin hiç bir ilgisi yok aslında. Dolunay’ın kendisini göstermesine sadece 11 gün kaldı. Tam ayın 27’sinde deniz üstündeki mehtaba bakarak yakamoz eşliğinde Mudanya’da balık yemeği ve orada “Abbas’ı” okumayı düşledim birden bire nedense?.. Mudanya’dan söz edince “şiirim geldi” demek ki benim! Neyse, hayal aleminden çıkıp gerçeğe, Mudanya’da Hayri Türkyılmaz’ın belediye başkanı seçilmiş olduğu “acı gerçeğine” tekrar geri dönelim! Şimdi CHP’nin Bursa Milletvekili ve önümüzdeki seçimde de 5’nci sıra adayı Nurhayat Altaca da aklı fikri siyaset yapmakta olan ancak “Ankara’yı inletebilmek için” ne yapılması gerektiğini bir türlü bilemeyen orta yaşlı bir hanımdır o sıralar. Yine o dönemde Mudanya Yelken Kulübü Başkanı olan, uzun yıllar boyunca da Türkiye İzcilik Federasyonu Bursa İl Temsilciliği yapan Taner Tümerdirim’in yanına giderek sorar: “Abicim, siyasete girmek istiyorum. Sence nereden gireyim? MHP’den mi gireyim, yoksa CHP’den mi gireyim?” Tümerdirim yanıt verir: “MHP’den girme evladım. Sen Alevisin. Orada kolay kolay yol vermezler sana. CHP’den gir en iyisi.” Devam eder sorulara Nurhayat: “Tamam abicim. CHP’den gireyim. Ama CHP’ye nerden gireyim? Aşağıdan mı gireyim, yukarıdan mı gireyim? Yavaş mı gireyim, hızlı mı gireyim? Söyle bana nereden nasıl gireyim?” Taner Tümerdirim: “Soldan gir yeterli olur yavrum, sadece soldan gir!..” Bu nasihatların ardından CHP’ye soldan yatay giriş yapar Nurhayat Altaca. Ve girer girmez talip olduğu milletvekilliğinde avukatlık mesleği ve cinsiyetinden ötürü listede kendine yer bulabilse de seçilecek sıraya konmaz. Oysa kendisi milletvekilliğini herkeslerden çok hak eden bir numaralı insandır! Bu arada her şeyi tümden değiştirecek bir gelişme olur Altaca’nın hayatında. Olay Gazetesi taşra yazarı Yusuf Kayışoğlu çıkar karşısına ve onunla evlenerek öyle bir kayış atar ki CHP’lilere, daha dün geldiği halde önseçimde rakip adaylara karşı büyük bir fark yaparak beşinci sıraya yerleşir. Ne bilgisi, ne görgüsü, ne kültürü ne de deneyimi etkendir; Nurhayat Altaca’nın milletvekili olmasının sadece iki nedeni vardır. Biri yaptığı izdivaç, diğeri de kocası Yusuf Kayışoğlu’nun tam o sıra Olay Gazetesi’nden atılmış ya da kendisini attırmış olmasıdır. Yusuf Kayışoğlu uzun yıllardan beri taşra ilçelerindeki siyasetçileri, muhtarları, İl Genel Meclisi üyelerini veya parti başkanlarını yazmış, bu sayede epeyce tanınmıştır. Kent merkezinde yazarlık yapan hiç kimse geçmişte örneğin Tatkavaklı Beldesi’nde yaşanan bir olaya dönüp de bakmadığı için Yusuf oralarda Abdurrahman Çelebi hükmündedir. İlçelerdeki partici ve üyelerinin gözünde “Yusuf Kayışoğlu” ismi Ahmet abiden bile (Emin Yılmaz) daha namlıdır. Meslek yaşamı boyunca kaleme aldığı sade suya tirit yazılarıyla kimsenin tavuğuna “kışt” demeyen, çalıştığı gazetede de uyum kumkuması olan Yusuf Kayışoğlu artık emekliliğini doldurup, Nurhayat’la da evlendikten sonra birden canavarlaşır ve içinde yıllardır bastırdığı vahşi duyguları artık ortaya çıkar! Bir gün her şeyi göze alarak aynı kurumda birlikte çalıştıkları Olay Televizyonu’nun Müdürü İsmail Öztat’ı eleştiren ağır bir yazı yazar. Önce bunu yapıp yapmamakta tereddüt eden Öztat, Cavit abisinin (Çağlar) “yollayın gitsin” talimatının ardından Yusuf Kayışoğlu’nu kapının önüne koydurur. Devamında CHP’de yapılan milletvekilliği önseçimi öncesinde partideki alevi kitle biri Nurhayat Altaca Kayışoğlu, diğeri de Orhan Sarıbal olmak üzere iki kişi üzerine odaklanır. Bunun ardından bir koluna çantasını, diğer koluna da kocası Yusuf Kayışoğlu’nu takıp taşra ilçelerini gezen Nurhayat’ın sadece iki lafı vardır: Biri, “biz Aleviyiz diye kocamı işten attılar”, diğeriyse “Ankara’yı inim inim inleteceğim!..” Mağduru oynamış ve yine kazandırmıştır bu yöntem Nurhayat’a da seçimi. Ankara Seyranbağları’ndan da hiçbir inilti duyulmamıştır henüz! CHP’ye değil de MHP’ye girseydi eğer, bu gün mutlaka yine aday olur, seçim minibüsündeki ses sisteminden de etrafa “Çırpınırdı Karadeniz, bakıp Türk’ün bayrağına…” nağmeleri yayılırdı. Önce, “Meclis’te yanına aldığı ve ücretleri bizim vergilerimizle ödenen personelden maaşlarının yarısını kendisine istediği” yönünde iddialar atıldı ortaya!.. Sonra kendi kardeşini ve eşinin akrabasını “danışman” olarak yanında istihdam ettiği çıktı ortaya. Şu kadarcık olsun yüzü kızarmadı Altaca Kayışoğlu’nun! “En güvendiklerimi alıcam yanıma tabikine de” dedi, “yoksa başkasını mı alıcaktım? Pışşıkk!” Oysa gerçekten de sol duyulu, sosyal demokrat bir siyasetçi olsaydı derhal utanıp istifa etmesi gerekirdi! Yaptığı iş hem siyasi etiğe uygun değildi, hem de Meclis içtüzüğüne göre birinci derece yakınlarının milletvekilleri tarafından orada işe sokulması doğru bir iş değildi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bile AKP’lilere “istifa mekanizmasını işletmelerini” önerirken, partinin taze milletvekili Nurhayat Altaca’ysa istifa yerine istifade etmeyi düşünüyordu işte böyle! Geçmişte “para aile dışına çıkmasın” diye düşünen var yemez Kemal Demirel bile kendi soyadını taşıyan birini kendine danışman yapmamış, onun yerine Bursa’da yaşayan baldızı gidip almıştı paraları yıllarca her ay bankamatikten çekerek! Mezarından rahmetli babam çıksa yazarım! Hiç kimse alınıp gücenmesin, görevim gereği ben bunları yazmak zorundayım. Ben yazmasam, o yazmasa, sen yazmasan nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? Yusuf mu çıkıp yazacak kendi kendilerinin acınıp gülünesi hallerini? Geçenlerde Facebook’tan hiç tanımadığım biri mesaj yazmış, “kimliğimi açıklamazsanız size bir bilgi vermek istiyorum” diye? Bizde tüm odunlar hızara, haber kaynaklarımızın kimlikleriyse mezara gider. CHP’de Doğruyol Partisi’nden gelip de “dağlı oylarını satıp pazarlayarak milletvekili olmuş” bir diğer isim de Orhaneli’nin Serçeler Köyü’nden çıkma Erkan Aydın. Seçim döneminde Erkan Aydın’ın yanında, sağında solunda koşturan 15-20 kişilik dağlı genç bir grup vardı. Aman bir göreceksiniz… Demirkırat’tan devşirilme taze sosyal demokrat Erkan Aydın, camları karartılmış Mercedes Vito minibüs menziline erişip de durduğunda önce araçta bekliyor, sürücünün yanında oturan gencin asker disipliniyle inip sürgülü arka kapıyı açmasını bekliyordu aşağıya inmek için! Bursaspor’da hala kulüp başkanı olarak oturtulan Recep Bölükbaşı’na bile on basardı Erkan Aydın’ın yeni havası; dereleri aldı tüfenk yankısı, göster Allah’ım göster benim yeni makamım hankısı!.. Ne beklerler bu gençler? Erkan Aydın’dan hap isteyecek değiller ya? Biraz ilgi, ağabeylik, iş, aş işte. Osmangazi’de belediye başkanlığı için yapılan önseçimden bu yana gece gündüz onun için yanında çalışan Dağakça köylü  7 genç partili CHP’den de istifa etmiş! Nedeni Aydın’ın milletvekili seçilip amacına ulaştıktan sonra dönüp de yüzlerine bile bakmaması, onları unutması. Konuşulanlar “Erkan Aydın’ın eski çevresini temizleyip, kendince yeni ufuklara doğru yol aldığı” şeklinde! Mehmet İnan, Ali ilhan, Mümin İnan, Mustafa inan,  İsmail Kınık, İsmail İlhan ve Melahat İnan CHP’nin bu seçimde Erkan Aydın yüzünden Bursa’da kaybettiği sadece 7 dağlı genç 0y. Son günlerde Erkan Aydın’ın çevresinden çok olumsuz bilgiler geliyor. Bir roketin atmosferden çıkarken modül atması gibi bünyesindeki parçaları birer birer geride bırakıyor Erkan Aydın! Ama bir de bunun geri dönüşü var elbette!.. Ne deniyor ünlü Kızılderili atasözünde? Hatinna hiti hutu ha! Yani, hızlı koşan atın b.ku seyrek düşer!                                

Diğer Haberler