Yazarlar

Kararlılık Kuramı

post-img
Geçen gece televizyon haberlerinde yine veriyorlardı, bir evin bahçesine gökyüzünden bir buz kitlesi düşmüş.   Bu kez spikerde bir “kulak dolgunluğu” yani, tam ve sağlam olmasa da işitile işitile edinilmiş şöyle böyle bir bilgisi vardı durumdan.   “Acaba” diyordu, “bu kitle yukarıdan geçmekte olan bir uçağın kanadından filan mı kopup düştü?..”   Uçağın kanadında öyle buz kütlesi filan olmaz; oluşmasın diye zaten havalanmadan önce alkolle yıkarlar aleti.   Benzer bir olay 2 Eylül 2003 gecesi Ankara-Gölbaşı’ndaki, Yavrucak Köyü’nde de yaşanmıştı ve Hasan Yaman’ın evinin çatısına çarpan esrarengiz, yeşil renkli o buz kütlesinin bir UFO’dan düşmüş olabileceğine dair yorumlar da yapılmıştı ilkin.   Hatta öyle ki, en başta köy halkı neredeyse emindi yeşil renkli buzun bir uzay gemisinden bırakıldığına.   Hasan Yaman hemen jandarmaya haber verdi.   Artık yavaş yavaş erimekte olan bloğun bir parçasını da alıp buzdolabına koydu.   Ev köylüler tarafından neredeyse işgal edilmiş durumdaydı.   İçlerinden biri buzu alarak yaladı ve tadını anlamaya çalıştı.   Ekşimtırak bir lezzeti vardı, bariz bir şekilde amonyak kokuyordu.    Devlet yetkilileri olayı es geçmediler.   Ankara Üniversitesi Astronomi Bölüm Başkanı Profesör Ethem derman esrarengiz kitleyi inceleme altına alırken, Maden Tetkik Arama Enstitüsü yetkilileri de numune alıp laboratuvarda test ettiler.   Durum daha sonra çıktı ortaya.   Buz kütlesi uzaydan ya da bir uzay gemisinden filan gelmemişti.   Atıkların bertaraf edilmesi için hava meydanına para vermekten kaçınan bir hava yolu şirketine ait uçaktan atılmıştı sadece!   Yolcuların def-i hacetleri sonucu biriken çiş ve kakalardan oluşuyordu.   Atmosferde eksi 50 derecedeki havaya bırakılınca derhal donmuş ve kaskatı biçimde yere çakılmıştı.   Yeşil rengini de içine katılan dezenfektan vermişti!   Yapılan incelemeler sonucu anlaşıldı ki o gün, o saatte oradan iki Rus uçağı geçmişti.   Biri Evolga AVV, diğeriyse KBA Sonajarsky havayollarına ait iki uçaktı bunlar.   Bir “doğa kuralı” vardır sevgili okurlar, “evren kararsızlığı, eski deyimle muallâkta olunmayı” hiç sevmez.   Esasında yeryüzünde geçmişte hayatın başlamasını, bizim bu gün var olmamızı sağlayan da bu husustur.   Ruslar o gün o sıvıyı hava boşluğuna bıraktılar, ısı da dediğim gibi eksi 50 derece, ne yapacak içindeki moleküller?   Eksi 50 derecede sıvı olarak kalmak bir kararsızlık halidir, oysa o koşullarda donmaksa mevcut duruma göre tam bir kararlılık hali; ne olacak o vakit peki?   Derhal donulacak, öyle değil mi?   Başka?   Yerçekimi var, havada öylece kararsız bir şekilde durulmaz, öyleyse derhal yere doğru düşülecek!   Oksijen atomu için serseri bir şekilde ortalıkta öylece dolaşıp durmak bir kararsızlık hali; her zaman anlaşabildiği başka atomlarla birleşmek zorunda hissediyor kendini oksijencik.   Ve kendine 2 hidrojen atomu bulduğu zaman derhal onarla bir izdivaç yaparak “su molekülünü” oluşturuyor; ve böylece dünyamız yavaş yavaş sularla kaplanmaya başlıyor.   İşte size evrim deviniminin yer döşeği!   Başlangıçta daha başka pek çok maddenin atomları diğerleriyle çoklu ve karmaşık bir şekilde birleşerek yeni ve farklı molekülleri oluşturuyorlar.   O sıralarda henüz atmosferi tam oluşmamış dünyaya güneşten gelen ultraviyole ışınların da etkisiyle sürekli biçimde daha kararlı hale gelmeye çalışan atomların meydana getirdiği moleküllerden bir kısmı kendi kendisinin kalıbını çıkarmayı bir “kararlılık” hali olarak görmeye başlayınca yaşamın ilk ilkel hali deneyimlenmiş oluyor yaşlı dünyamızda.   Milyarlarca yıl sürecek bir maceradır bu süreç.   Hala da sürmektedir.   Yine örneğin bir dağ için içinde bulunduğu koşullarda dağ olarak kalmak bir “kararsızlık” halidir.   Yeryüzündeki tüm dağlar günün birinde eriyip, ovalarla birleşmeye mahkûmdur bu yüzden.   Bulunduğu konuma göre değişir elbette ama eski antik kentlerin üzerini yaklaşık her 100 yılda bir 1 metre toprak tabakası kaplar yani, 2000 yıl önce terk edilmiş bir şehrin üstü bu gün 20 metre yüksekliğinde toz ve çamur kitlesiyle örtülüdür.   “Kararlılık” ilkesi evrende tüm alanlarda geçerlidir.   İnsan da bu kâinatın bir parçası olduğuna göre insana dair her şeyi de kapsar bu kural.   Üniversitede 2’nci sınıfta okuyan bir öğrenci daha kararlı noktaya gelmek için okulunu bitirecek, bitirince iş sahibi olup evlenecek, çocuk yapacak, sonra onları okutacak, sürekli bir devinim içinde “kararlılık ilkesini” sürdürecektir.   Genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti de pek çok kez yaşamıştır bu durumu ve yaşamaya da devam etmektedir.   Önce “tek adam”, sonra “ikinci adam” tarafından yönetildik.   Her iki durum da devlet için bir “kararsızlık” haliydi!   Çok partili sisteme geçildi ardından; geçildi geçilmesine ama yönetim erkini bir türlü bırakmak istemeyen “ikinci adam” idaresindeki CHP seçimleri “gizli oy, kapalı tasnif” yöntemine göre şaibeli bir şekilde yapmaya kalkışınca demokrasi treninin vatmanı garsona haykırdı:   “Cafer sıçtı bez getir!..”   Artık “gizli oy, açık tasnif” yöntemine geçmek daha da bir “kararlılık halini” ifade ediyordu sistem için.   Devamında işin içinden bir türlü çıkılamayan “koalisyonlarla” idare edilmeye çalışıldı ülke.   Bakınız tarihe, bu kez Ecevit’in başında bulunduğu CHP “Güneş Moteli”gibipek çok skandala imza attı.   “Ahlaksız teklifler” yapılarak bakanlık koltuğu karşılığında rakip partilerden milletvekilleri devşirildi!   Koalisyon üyeleri kendi aralarında paylaştıkları devlet kurumlarını arpalığa çevirdiler, sadece kendi adamlarını yerleştirdiler oraya.   Büyük bir kaos ve “kararsızlık” hali yaşanıyordu ülkede.   Ne zaman ki güçlü ya da tek başına gerçekleşen iktidar dönemleri yaşanıyor, daha kararlı, daha iyi yönetilen bir ülke oluyordu Türkiye.   Yine siyasi partilerin oy deposu ve arpalık olarak kullandıkları Kamu İktisadi Kuruluşları yani, KİT’ler de uzun yıllardır kanayan bir kararsızlık haliydi!   Daha kararlı hale gelmek için bunların da satılmaları gerekiyordu; nitekim aynen öyle de yapıldı zaten.   Şimdi Türkiye yeni bir vaziyet alıyor; ileride memleketi yine koalisyon ve kaos ortamlarına sürüklemesi muhtemel olan mevcut sistemi terk edip, “başkanlık metoduna” geçmeye çalışıyor!   Göreceksiniz, geçecek de…   Bunu yapmak zorunda.   Çünkü bir doğa, bir evrim kuralıdır bu.   Daha güçlü olan değil, çevreye ve koşullara en çok uyumlu olabilenler, akıllı davranabilenler kalmıştır hayatta.   Bunu başaramayan o kadar çok devlet ya da canlı türü yok olup gitmiştir ki dünyadan!   Sadece güçlü olanlar yaşasaydı eğer, o koca koca dinozorların, şimdiki hayvanların devasa boyuttaki atalarının nesilleri tükenmezdi; oysa bakın çok daha ufak cüsselerinden dolayı besin zincirinde kendilerine kolayca yem bulabilenler kalmıştır hayatta.   Tavuk tüketirken aslında bir dinozor yiyoruz Farkında mısınız?   Ülkemiz sadece bu gün değil, 1980 öncesinde illegal örgütler, daha sonraysa Asala ve PKK illetleri vasıtasıyla tam bir terör kıskacı altına alındı rakipler tarafından.   Şimdilerde isim değiştirmiş yeni yeni yapılanmalar var karşımızda.   Türk polisinin Reina saldırganını ve işbirlikçilerini bu kadar kısa bir sürede yakalaması muhteşem bir başarıdır; göğsümüzü kabartmış, hem emniyet güçlerimizde hem de halk arasında büyük bir moral motivasyon ortamı sağlamıştır.    Tabii, istihbarat birimlerimizin de bunda büyük katkısı olması beklenir.   Türkiye’nin 30 yılı aşkın bir süredir terör örgütleriyle mücadele edip de bu işi henüz tamamen bitirememiş olması da bir “kararsızlık” halidir.   Çetin Altan’ın deyişiyle, “enseyi fazla karartmayın”; er ya da geç, ülkemiz önümüzdeki süreçte bu halden daha kararlı olan “terörün hakkından gelindiği” dönemi de mutlaka yaşayacak ve bu pislikleri temizleyecektir!   Hükümet, PKK’ya silah veren Amerika’ya kafa tutmaya başladı baksanıza?!   Daha önceki koalisyon hükümetleri döneminde Sam Amca 38’nci paralele bir çizgi çeker ve Türkiye’ye “buradan öteye bir adım bile atmayacaksınız” diyerek emir verirdi!   Bizimkiler o “kararsız” durumu aştılar ve Kandil’de, Suriye’de operasyonlar yapıyorlar şimdilerde!   Evrim, var olan her şeyde geçerlidir!   Ben çok ümitliyim önümüzdeki bahardan.   İçimdeki bir his “PKK ve uzantıları başta olmak üzere darmadağın olacak, korkudan kulaklarına varıncaya kadar tir tir titreyecekler” diyor!   Ee onların da hakkı canım içinde bulundukları “kararsızlık” halinden kurtulmak!

Diğer Haberler