CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin seçim bildirgesini açıklarken iktidarın anti demokratik uygulamalarına göndermeler yaparak sık sık “demokrasi” diyor, “katılımcı demokrasiden, hukukun üstünlüğünden” filan bahsedip duruyordu ya geçen gün?
Kendisine inanmak istiyorum hatta bunu çok da istiyorum ama güvenip de inanamıyorum bir türlü!
Her şeyden önce “demokrasi” bir kültürdür, ancak yaşanır, “peynir gemisi” misali lafla yürümez!
Hatırlar mısınız, Bursa’yı son ziyaretinde metroya bindirmişler, halkın arasında gezdirmişler üstüne bir de bir gecekonduda yoksul bir ailenin sofrasına konuk ettirmişlerdi Kemal Kılıçdaroğlu’nu?
Orada da bol bol fotoğraf ve görüntüler çekildi, tüm bunlar medyaya servis edildi ama kısa bir süre sonra görüldü ki, o gün kendisini sofralarına konuk eden aile fertlerinden hiç biri CHP’den “milletvekilliği” başta olmak üzere hiçbir yere aday olamıyordu.
Neden mi?
Kılıçdaroğlu’nun partisinin insanlardan aday olabilmeleri için istediği 5 bin lirayı verecek güçleri yoktu da onun için!
Gerisi sadece laftı benim için.
Kendi partisinde “demokrasiyi” işletmek için bile buraya “5 bin lira ödeyeceksin” koşulunu öne süren bir anlayışın verdiği sözlere ne derecede güvenilebilirdi ki?
İşte o zaman AKP’ye oy veren ve gecekonduda yaşayan milyonlarca vatandaşın değil, sırf milletvekili olabilmek için on binlerce lirasını bu şans uğruna kumarda yemeye hazır insanların partisi olabilirdiniz ancak!
Üstelik de biliyor musunuz, aday adaylarına ayrıca bir belge daha imzalattırıyorlar bu gün CHP’yi yönetenler?
İşte tam da bu noktada yine Kılıçdaroğlu’na inanmayı çok istiyorum ama “dürüstlük” konusunda da çok ciddi kaygılar oluşmaya başlıyor beynimde!
Aday adaylarına önceden imzalatılan, daha doğrusu imzalamak zorunda bırakıldıkları belgede ne yazıyor biliyor musunuz?
“Sıralamaya giremediğim takdirde ödediğim parayı partiden geri istemeyeceğim!..”
Dürüstlük mü şimdi bu?
Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz.
Ahlaklı ve erdemli bir tutum mu?
Bence hiç değil.
MHP’de bile yıllardır ne yapılıyor biliyor musunuz?
Örneğin Bursa’da ilk 18’e girenler hariç olmak üzere, milletvekili asıl listesinde kendilerine yer verilmeyen tüm insanların adaylık için yatırdığı paralar iade ediliyor.
Hatta bu anlamda, MHP’yi yönetenlerin, CHP’yi bu gün yönetenlerden çok daha dürüst oldukları bile söylenebilir.
Türkiye bütçesi yıllardır zaten her sene açık verirken, Hazine’de de asla öyle bir kaynak yokken “emekliye çift maaş ikramiye vereceğim, çiftçiye mazotu 1 buçuk lira yapacağım” demek solculuk değil, olsa olsa milleti enayi yerine koymaktır ki, millet de bunu yemez zaten.
Ha! Mesela gerçek bir lider gibi davranıp, cesareti olsa da şunu dese rahmetli Necmettin Erbakan gibi, “Bu kapitalistler ve uluslararası tefeci kuruluşlar bizim kanımızı yıllardır aynen bir vampir gibi emip duruyorlar sevgili vatandaşlarım. Vatandaştan para toplayan devlet kurumları akşam olduğu vakit yine devletimizin paralarını bir birlerinden habersiz götürüp de bunların bankalarına bedavaya yatırırlarken, devletin yatırımcı kuruluşları için yine onların bankalarından yüksek faizlerle büyük borçlar alıyoruz. İşte biz bundan sonra tüm paramızı ortak bir havuzda toplayıp, ihtiyaçlarımızı oradan gidereceğiz. Artık devletimizi ve vatandaşımızı onlara sömürttürmeyeceğiz. Bu sayede büyük karlar elde edip, devletimizi ve milletimizi bu faiz kıskacından kurtaracağız” deseydi eğer, benim için son derece inandırıcı olurdu.
İşte o zaman bırakın ikramiye vermeyi, ortaya çıkacak kaynakla Erbakan gibi hem emekliye hem de memura yüzde 50 zam bile yapabilirdi üstüne hediye olarak.
Oysa milletin değil, kapitalistlerin has memuru Kemal Derviş’in adamı olduğunu gösterdi Gandi Kemal, Hindistan bağımsızlık Hareketi’nin önderi Mohandas Karamçand Gandi’ye değil, milletin parasını “indiregandi” yapan uluslararası tefecilerin adamına benzediği çıktı ortaya.
Onunla oturup konuştu, onunla anıştı, ondan akıl aldı.
“Sol, aydınlık yarınlar, çağdaşlık” filan gibi söylemlerine de pek inanasım gelmiyor Kılıçdaroğlu’nun!
Adı her neyse “dincilik” ya da “dindarlık” pazarlayacaksan eğer, tüm siyasi yaşamını “CHP’ye ve kurucularına söverek” geçirmiş bir Mehmet Bekaroğlu’nu önce partiye alıp, sonra da genel başkan yardımcısı ve milletvekili yapmakla, ağzınla kuş tutsan bile inandıramazsın hiç kimseyi.
İsterseniz hep beraber topluca umreye filan da gidin, ilk icraatı “CHP Genel Merkezi’ne mescit açmak” olan Bekaroğlu’na bakıp da oy vermez hiç kimse.
Rakip partilerde bol bol dincisi de var sağcısı da niye versinler sana?
Öte yandan “haramilerin saltanatını yıkacağız” diyor Kılıçdaroğlu ama CHP Genel Merkezi’nde kendisinin kurduğu saltanattan da pek mutlu bu arada!
17 Aralık sabahı yapılan telefon konuşmalarını belgeleyip ispatlayan, partinin en üretken ve çalışkan insanlarından Umut Oran’ı saf dışı bırakıp, milletvekili yapmayarak mı yıkacak haramilerin saltanatını?
Yine mesela Hüseyin Aygün'ü "Dersimi'i kaşısın" ve bunun üzerinden cumhuriyete ve Atatürk'e saldırılsın diye vekil yapanlar, Ermeni aday Selina Özuzun Doğan’ı da dokunulmazlık zırhının arkasına sığınıp Ermeni soykırımı iddialarını dillendirsin diye mi aday yaptılar, bundan da şüphelerim var doğrusu?
Hayır, Selina Özuzun Doğan’ın adaylığını açıklarken her ne söylemek istediyse artık, “tüm dünyaya mesajımız olsun” demişti de Kemal Kılıçdaroğlu, o açıdan diyorum!
“Türkiye’deki son derecede haksız vergi sistemini düzeltip, ödediğiniz vergileri düşürerek, zenginden yana durumu değiştireceğim” filan da demiyor Kemal bey.
Gerçekte düzenle, işleyen sistemle hiçbir sorunu yok.
Ne diyor?
Özetle, “ben daha fazla vereceğim” diyor.
Ee MHP de verir, AKP de verir daha fazla?
Senin ne farkın var onlardan?
Türkiye’nin sorunu “düzen” sorunu.
Gün gelir o “düzen” de değişir değişmesine belki ama “düzülenler” değişmedikten sonra Başbakan ha Kılıçdaroğlu olmuş, ha başka biri, kime ne fayda!