Yazarlar

Kimi, nasıl dolandırdım?!.

post-img
Kış ayları eskiden çok soğuk ve karlı geçerdi Bursa’da. Okula gidip gelirken neredeyse dizimize kadar ulaşan kar nasıl nasıl kendine bir yol bulup ayakkabılarımızın içine dek sızar, çoraplarımızı da ıslattıktan sonra feci şekilde sızlatırdı parmak uçlarımızı. Vıcık vıcık olurdu ayakkabılarımızın içi, ertesi güne kadar da kolay kolay kurumazdı. Kaçınızınki aynı şeyi yaptı bilmiyorum ama benim babam sabah erkenden işe giderken ailesi soğuk bir ortama uyanmasın diye odunluktan doldurarak getirdiği kömür kovasını sobaya yerleştip tutuşturur, yavaş yavaş yansın diye de üst kapağını biraz kıstıktan sonra ayrılırdı evden. Bir şey daha yapardı kış aylarında her gün, onu çok çok özlediğim benim canım babam. Kapının önünden ıslak ayakkabılarımızı da getirip sobanın yanına dizer, biz uyanana dek bir gazete kağıdının üzerine serdiği pabuçlarımızın kuruyup ısınmalarını sağlardı. Okula gitmek için evden ayrılırken sobanın yanından alıp da dış kapının önünde giydiğim pabuçlarımın sıcaklığı hala ayaklarımda öylece durur, bir babanın evlatlarına duyduğu derin ve karşılıksız sevginin hatırasıdır mazide o günler. AKP’li Nilüfer Belediye Meclis Üyesi İsmail Hakkı Kavurmacı, “babamın yazıyı okumaması için ailece elimizden gelen gayreti gösteriyoruz, kesinlikle sekte-i kalp geçirir eğer okursa”dediği vakit içimin nasıl cız ettiğini, ne kadar çok üzüldüğümü anlatamam. Hacılar Camii eski İmamı Mustafa abiyi (Kavurmacı) ben de tanır pek çok severim. Hatta uzun yıllar aynı medya kuruluşunda birlikte çalıştık; televizyonda sohbetler eder, dini programlar yapardı. Youtube’a ismini yazdığınız vakit mutlaka çıkar, siz de izleyin, Bursa Kent Konseyi Mustafa abinin yaşamını anlatan kısa bir film yaptırmış. Orada kızı da babasını, kendi çocukluklarını anlatıyor ve diyor ki, “sabah erkenden kalkıp sobayı yakan babam, kuruyup ısınsınlar diye ayakkabılarımızı sobanın yanına koyardı.” Benim tanıdığım, “ayakkabılarını getirip, evlatlarım sıcak sıcak giysinler” diye sobanın yanına koyan “ikinci babanın” çocuğu İsmail Hakkı Kavurmacı. Sözleştiğimiz vakitte gazete binasına gelip de karşıma oturduğunda aklıma önce babam, Mustafa Kavurmacı ve karlı eski Bursa günleri geldi. Geçen hafta kaleme aldığım “AKP Bursa Örgütü’nde indiregandi halleri” başlıklı yazımın ardından İsmail Hakkı Kavurmacı’nın da başına yine karlar yağmaya başlamış, sıcacık bahar ayları yerini kışa  bırakarak ortalık ayaza kesmişti. Adeta titriyordu Kavurmacı olayın etkisiyle yaşadıklarını anlatırken. Neydi olay? Yıldırım İlçe Eski Başkanı Necmi Akosman, Nilüfer’de imar tadilatı yaptırmak isteyen birini sırf hatır için AKP Nilüfer İlçe Başkanına gönderiyor, o da “hay hay” diyerek önce kendi meclis grubunda kabul ettiriyor, ardından da değişiklik sadece AKP’liler değil, CHP’li üyelerin de onaylamasıyla kabul edilerek, süresi içinde itiraz eden olmazsa kesinleşmek üzere askıya çıkarılıyordu. Çok garip bir şey oluyordu o ara. Önce AKP’li bir meclis üyesi karara itiraz ediyor ve bir dilekçe veriyordu Nilüfer Belediyesi’ne. Bu durum karşısında panikleyen iş sahibi hemen önce Bursa il yönetimindeki akçeli işlerden sorumlu üyeyi buluyor, oraya 20 bin lira indirdikten sonra aynı kişinin “git ilçeyi de gör”demesi üzerine bu kez de Nilüfer ilçe yönetimindeki akçeli işlerden sorumlu üyenin yanında alıyordu soluğu. Bu kişinin eşşeğin kulağına su kaçırır biçimde partiye bağış olarak ki, Egemen Bağış bile bu kadar çok bağış isteyemez, tam 210 bin Türkiş lira talep etmesi üzerine “oha” diyerek derhal yeniden Necmi Akosman’ın yanına varıyordu iş sahibi. Üstelik de kumpas kurularak yapılan kaz yolma işine tepki gösteren Akosman önce ilçe başkanına giderek bu işi çözmesini istiyor, ardından taraflar AKP Nilüfer Belediye Meclis Grup Sözcüsü İsmail Hakkı Kavurmacı ve Bakan Faruk Çelik’in il yöneticisi yeğeninin de katılımıyla Nilüfer’deki Çınar Pastanesi’nde bir araya geliyordu. Faruk Çelik’in yeğeni orada Nilüfer’lilere posta koyup, “yapılmaya çalışılan şeyin masum bir bağış alma işi değil, haramilikten başka bir şey olmadığını” söyleyince geri adım atılarak itiraz dilekçesi hemen ertesi gün belediyeden geri çekiliyordu. Şimdi… İsmail Hakkı Kavurmacı diyor ki, “benim bulunduğum ortamlarda asla para konusu konuşulmadı, benim istenen paradan hiç haberim yok.” Peki… Babasının da hatırına masumiyetine inanma arzumla söylediğini sizlerle de paylaşıyorum: “Kavurmacının bulunduğu ortamlarda para konusu hiç açılmamış.” -İsmail Hakkı bey, belediye meclis üyeniz imar tadilatı yapılan caddede oturmuyor yani, bu işlemden dolayı zarar görmüş biri filan değil. Bana söyler misiniz kendisi de dahil tüm grubun önce “evet” dediği o işe o arkadaşınız niye sonradan, hangi gerekçeyle itiraz etti? Cevap yok! -Bir meclis üyesi böylesine şaibeli bir eylemi ilçe başkanına, grup sözcüsüne sormadan kendi kafasına göre yapabilir mi? Cevap yok! -Peki nasıl oluyor da sizin bir lafınızla ertesi gün gidip itirazını geri çekiyor? Cevap yok! -Peki, o arkadaşınızla konuşup bana itiraz gerekçesini öğrenip bildirebilir misiniz? Şu ana kadar hala yine cevap yok! Bu durumda söyledikleri kadar söylemediklerini de okurlarımla paylaşmak benim en doğal vazifem. Ancak sadece iki kişi koşup geldi yazı yayınlandıktan sonra. Biri ta “Milli Görüş” döneminden beri tanıyıp dürüstlüğünü bildiğim Necmi Akosman, diğeri de İsmail Hakkı Kavurmacı. Yaptığımız görüşmenin ardından ben de kalan izlenim, “Kavurmacı’nın kullanıldığı” yönünde. Diğer taraftan geçen hafta dürttüğümüz çalının ardından o kadar çok tavşan fırladı ki etrafa, elbet sırasıyla hepsini tek tek avlayacağız! Neden? Bir kabahat işleyen ya da işleme eğiliminde olan insanlar aynen bir tavşan gibi korkaktırlar ve yine bir tavşan gibi iz bırakırlar kaçarlarken etrafa. Av köpeklerini kullanan avcılar neden eninde sonunda bulurlar o hayvanları girdikleri delikte biliyor musunuz? Tavşan kaçarken arada bir durur ve korkudan o durduğu yere mutlaka işer de ondan! İşte tavşanın idrarının kokusunu takip eden köpek de böylece onu mutlaka bulur. Önceki gün ormana saldığım “kupilimden” ilk haber geldi. Güya kendini CHP’li gibi gösterip gizleyecek ya? Profiline bir de Atatürk resmi koymuş! Facebook’ta Ateş Ç. Diye açtığı sahte bir hesapla C.’nun yeğeni, M. Aklınca beni karalamaya çalışıyor. Demiş ki orada: “Birkaç gün önce kendi ilçe başkanına ve meclis üyesine tuzak kuran, hırsızlarla-ateistlerle-sahtekarlarla, CHP’li belediyeyle akçeli işleri olan çok değerli AKP’liler, nasıl alçak bir gazeteciyle(!) iş birliği yapıp, kendi partinize zarar verdiğinizi görün. (!) Herkes herkesi biliyorum. Nilüfer Belediyesi’nin imar müdürlüğünden çıkmayan AKP’li iş takipçisi bazı meclis üyeleri (inşaatçı-emlakçı) yakında her şey ortaya çıkacak. Bu gazetecinin kıblesi belli değil. (!) Bu gün sizi yazar yarın CHP’yi yazar. (!) Amaç para koparmak. (!) Önce size vurdu sonra Turgay başkana. Yarın kime? Belki de size ha….” Allah’ın geri zekalı şapşalı! Yukarıda tarifini yaptığın şey tam bir gazetecilik örneği işte, saf Osman! Hiçbir şey öğrenmedin mi? Açık öğretime yazılana dek sınıfları torpille mi geçtin acaba sen? Gerçekte Orta’dan mı ayırdılar yoksa seni? Bir kez daha gurur duydum sayende kendimle. Demek ki bir kamu görevi olan gazetecilik mesleğini layıkıyla yerine getirebiliyormuşum. Bunlar o kadar aşağılık, adi tipler ki aynılarından fazlasıyla CHP’nin içinde de var, mertçe ortaya çıkıp da kendilerini ortaya koyamazlar bir türlü. Yıllar yılı yaralarımın üzeri o kadar kalın kabuk bağladı ki sevgili okur, bu ciğeri beş para etmeyen heriflerin akıllarınca attıkları taşlar artık zerre kadar incitmiyor beni. Geçmişte aynı meseleyi bazı CHP’liler de kullanmaya çalışmışlar, yine sahte bir Facebook hesabı açarak “eski eşimi dolandırdığımı” iddia etmişlerdi. Şimdi bunlar da aynı meseleye sarıldılar, başka da bir şey bulamıyorlar zaten. Beni tanıyanlar bilirler… Madem ki ısıtılıp sürüldü yine piyasaya… Birkaç cümleyle anlatayım da bilmeyenlerin de malumu olsun: Sözü edilen dava belgeli bir alacak verecek davasıdır. Karşı taraf, daha önce kendi işletmesinde hırsızlık yaptıkları için işten çıkardığım eski personeli de bulup bir şekilde(!) ikna ederek mahkemede aleyhimde gerçek dışı beyanlarla şahitlik yaptırdı. Alacak verecek davası Bursa 2’nci Ticaret Mahkemesi’nde görüldü. Karşı tarafın şikayeti üzerine aynı anda hakkımda 14’ncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde de dava açıldı ve usule göre bu mahkemenin, ticaret mahkemesinin kararını beklemesi gerekirken, aynı şahitlerin beyanlarıyla, benimkileri dinlemeksizin hakim bana ceza verdi. Nedenini, nasılını bilemem, yanlış karar vermekte özellikle ısrarcı Ticaret Mahkemesi hakimi Murat Okşan da garip bir şekilde aleyhime hüküm verince Yargıtay’a itiraz ettik. Şimdi size aynı yargılamayla alakalı Yargıtay’ın kararının görüntüsünü sunuyorum. Karar kısmında şöyle yazıyor orada: “Dava, hileye dayalı olarak alındığı iddia edilen kambiyo senedinden dolayı borçlu bulunulmadığının tespiti işlemine ilişkindir. Davacının iddiaları  Borçlar Kanunu Madde 28 (TBK m. 36) da belirtilen hile olarak değerlendirilemez. Kambiyo senetlerine karşı borçlu bulunulmadığının tespitinin yazılı delillerle ispatı gerekmektedir. MAHKEMECE BU HUSUSLAR GÖZETİLMEKSİZİN YANLIŞ DEĞERLENDİRME SONUCU YAZILI ŞEKİLDE KARAR VERLMESİ BOZMAYI GEREKTİRMİŞTİR.” Bu karar Bursa’ya geldi, o dönem sürekli zarar eden işletmesinin giderlerini karşılamak için benden elden nakit aldığı veya dekontlarını dosyaya da sunduğum, banka kanalıyla yolladığım havalelerden oluşan borcunu ödemeyip geciktirmek isteyen karşı taraf zaman kazanmak için tekrar Yargıtay’a gönderdi ve bu kez de “karar düzeltme” istedi. YARGITAY YİNE LEHİMDE KARAR VERDİ. O karar da buraya Bursa’ya, 2’nci Asliye Ticaret Mahkemesi Hakimi Murat Okşan’a ulaştı. Bu kez de ne yaptı biliyor musunuz hakim? Şimdiye dek hiç görülmediği şekilde kararında direnme hakkını kullanıp, tekrar Yargıtay’a gönderdi! Dosya şimdi Türkiye’deki en üst yargı heyeti olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bu kez kesin olarak görüşülmek üzere sırasını bekliyor. Geldiği vakit de hakkımda hatalı karar veren diğer mahkeme olan  14’ncü Asliye Ceza Mahkemesi’ne itiraz edilerek, karar düzeltme istenecek. Üstelik de tüm bunlar kamu menfaatini hiç ilgilendirmeyen, sadece iki kişi arasında yaşanmış kötü anılar. Beni bunlarla mı korkutup yıldıracaksınız? Zor be gülüm! Hadi naş naş başka kapıya, hadee!

Diğer Haberler