Yazarlar

Kimin eli kimin cebinde?

post-img
PKK yardakçısı, HDP yancısı eski solcu yobazlar belki okuyup da bir şeyler öğrenirler bu gün diye yazıyorum bu yazıyı. Özellikle ikinci dünya savaşından sonra dünyada emperyalizm ve sömürü yöntemleri iyice değişti sevgili kardeşlerim. Doğal kaynaklarını sömürüp, halkını da köleleştirmek için topu tüfeği alıp oralara gitme dönemi artık çoktan bitti. Çok masraflı ve bedeli ağırdı bu yöntemin. Onun yerine sömürülecek bölgelerdeki etnik yapı ya da inanç farklılıklarının dibi eşelendi. Bu sayede yönetimlere yeni getirilecek adamlara uşaklık yaptırılıp, kendilerine hizmet etmeleri sağlandı. Örneğin Ruanda soykırımı nedir biliyor musunuz? Ruanda'da 1994 yılında yaklaşık yüz gün içinde 800.000 Tutsi ve ılımlı Hutu'nun, aşırı uç Hutular tarafından öldürülmesi olayıdır. 1890 Brüksel Konferansı'nda, bölgede neredeyse hiç Alman olmamasına rağmen, egemen devletlerce Ruanda, Almanya idaresine verildi. Doğal kaynaklar açısından zengin diğer devletler varken, kendi payına bu fakir ve karasal devletin düşmesinde bir yarar görmeyen Almanya, 1907'ye kadar ülkeye bir tek idareci bile göndermedi. I. Dünya Savaşı'nın ardından Ruanda yönetimi Belçika'ya verildi. Belçikalılar Almanların aksine yönetimle daha fazla ilgilendiler. Doğal yaşam ihtiyaçlarını karşılamak dışında çalışmayan Ruandalılara kahve tarlalarında çalışma zorunluluğu ve çalışmayanlar için kırbaçla cezalandırma gibi yeni kurallar getirildi. Yıllar sonra şu anda da dünyaya egemen olan devletler kendi aralarında yaptıkları paylaşım sonucu bölgeyi bu kez Fransız egemenliğine sundular. Katliam ve soykırım zamanı yaklaştığında en ücra köylere kadar her yerde Interahamwe adı verilen yerel yarı-askeri örgütler kurularak Tutsiler ve ılımlı Hutular fişlendi. Ülkenin ekonomisi silah alımına uygun olmadığı için Çin Halk Cumhuriyeti'ne yüzbinlerce satır siparişi verildi. Satır verilemeyenlere ise, sivri uçlu sopalar verilerek bunları yakında başlayacak olan "böcek" avında kullanmaları söylendi. 6 Nisan 1994'te tarihin gördüğü en kanlı katliamlardan birisi radyoda yapılan anonslarla başladı. O gün, bir Hutu olan devlet başkanının uçağı düşürüldü. Ülkede yaşanan kaostan faydalanan Interahamwe üyeleri ellerindeki listelere bakarak, eğitimli Tutsi ve ılımlı Hutular başta olmak üzere kıyıma başladılar. Somali başarısızlığının etkisiyle bölgeden uzak durmak isteyen ABD, baskı yaparak ve bölgede öldürülen 10 BM askerini sebep göstererek, BM Barış Gücü askerlerinin çekilmesini sağladı. Bunun üzerine katliam daha da şiddetlendi. Hutu milisleri, neredeyse ellerine geçen her aletle, balta, bıçak, satır, taş ile Tutsileri öldürmeye başladılar. Parası olan Tutsiler kurşun parası vererek, acısız ölümü satın alıyorlardı, olmayanlar ise en acımasız şekilde öldürülüyordu. Öldürmekten yorulan Hutular, Tutsilerin kaçmasını önlemek maksadıyla aşil tendonlarını kesiyor, dinlendikten sonra katliamlarını sürdürüyorlardı. Kiliselerde rahipler, hastanede doktorlar, ellerindeki Tutsileri çaresiz biçimde cellatlarına teslim ediyordu. Saklanabilecek her yer cesetlerle dolmuştu. İnsan bedenlerine saldıran köpeklere sinirlenen Hutular, o dönemde neredeyse ülkedeki tüm köpekleri de öldürerek yok etmişlerdir. Bu soykırımlara güya seyirci kalmayacaklarını  söyleyen Fransa ve ABD gibi ülkeler, bölgeye müdahale etmemek için BM'de “soykırım” sözcüğünü içeren tüm önergelerde değişiklik isteyerek, belgelerden çıkartılmasını istemişlerdir. O ana kadar bölgeye müdahaleden uzak durmaya çalışan Fransa ani bir kararla, katliamı destekleyen yandaşı Hutu hükümetine askeri yardıma başladı. Katliam bölgesine giren Fransız askerleri, bu soykırıma hiç müdahale etmediler. O ana kadar 600 bin insan öldürülmüşken, kendi egemenlikleri altındaki bölgede 200 bin kişinin daha öldürülmesine resmen seyirci kaldı Fransızlar. İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük katliamlardandır Ruanda soykırımı. Dünyayı kendi aralarında paylaşan emperyalist devletlerin büyük günahlarından sadece biridir. Bu gün PKK niye var, neden saldırıyor, aslında kime, kimlere hizmet ediyor, tüm bunları anlayabilmek için insanın biraz tarih bilgisine sahip olması gerekiyor. Osmanlı’yla dirsek temasına geçen ve 1’nci dünya savaşına birlikte giren Almanya, Hicaz ve Bağdat-Medine demiryolu hattını inşa ediyor. Bunda asıl amacıysa Osmanlı hükümranlığında bulunan Musul ve Kerkük’teki petrolü alıp, batıya taşımak. Aynı mala talip olan İngiltere’yse bölgedeki yerel halkı kışkırtıp, bağımsızlıklarını sağladıktan sonra kurulacak devletlerin başına kendisine biat edecek aileleri getirmek suretiyle Almanya’nın bir adım önüne geçiyor! Bu günü iyi anlayıp analiz edebilmek için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi yani İngiltere, Amerika, Fransa, Çin ve Rusya’yı kastederek söylediği “dünya 5’ten daha büyüktür” lafının ne manaya geldiğini bilmek ve dünyanın bu 5 haramisinin Kafkaslar yani Azerbeycan ve Ortadoğu’daki petrol kaynakları konusundaki paylaşım, anlaşma ve girişimlerini dikkatlice gözlemek lazımdır. Erdoğan’ın bilmediği, gözden kaçırdığı bir şey daha var. Sözünü ettiğim o 5 harami aralarına Almanya’yı da alarak 5 artı 1 olmuşlar, o da yetmemiş kısa bir süre önce yanlarına İran’ı da katarak bu ülkeyi dünyanın 7’nci büyük ekonomisi statüsüne sokmuşlardır ki bu, coğrafyamızda dengeleri tümden değiştirecek olağandışı bir durumdur! 1877 yılından itibaren Balkanlar ve Kafkaslardaki ayrışmaları Fransa tetikleyip destekledi. Ermenistan’daki “Taşnak” hareketini destekleyen de Fransa’dır. Ve elbette Türk diplomatları katleden Asala Örgütü’nü kurup besleyen de Fransızlardır. İngiltere ve Almanya’nın, Kafkaslar ve Ortadoğu için yürüttükleri 100 yıllık mücadelenin taraflarından biri de hiç kuşkusuz bu ülkedir. Hele bir düşünün bakalım Sevr Anlaşması sonucu Anadolu hangi ülkeler tarafından paylaşılıyordu? 12 Eylül generallerinin eski ülkücülere Asala militanlarını temizletmesinin ardından bu örgütün dünyadaki itibarı da artık bitme noktasına gelmiş, sıra yeni bir yönteme, denenmekten bir türlü bıkılmayan “Kürt kartına” gelmişti. O sıra doğuda Şeyh Said takipçisi İslami Kürtçüler, Doğu Kültür Ocakları ve İslamcı sosyalist örgüt Peykar’cılarla, bazı sosyalist sol örgütler vardı. Daha sonra bunların tümü PKK tarafından tepelenecek ve yok edlecekti. Ön görüşmeleri Ankara-Tuzluçayır, sonra Lice’de yapıldıktan sonra Asala’nın yerine Fransa’da kuruldu PKK. Kurucuları arasında bir tek Kürt dahi yoktu! Ve bir tanesi bile Kürtçe konuşamıyordu! Başına Urfa-Halfeti’den çıkma Artin Agopyan yani, Abdullah Öcalan’ı getirdiler. Göç sırasında doğudaki Ermenilerin bir kısmı Suriye’ye gidiyor, kalanların bir kısmı Kürt ve Alevi kimliğine bürünüyor, kızlarını da eş olarak Kürtler alıyordu. İşte bu Ermeni gelinlerin çocukları ve yetiştirmesiydi PKK’nın kurucuları ve sonrasında hizmet edecek olanlar. Dünyanın 5 artı 1 üyeden oluşan haramileri Paris’te, Whasinton’da, Oslo’da, Erivan’da ve Telaviv’de Kürdoloji enstitüleri açtılar ama bir türlü Kürt grameri diye bir şey oluşturamadılar! Adına Kürtçe dedikleri dilin kendisine ait rakamları yoktu bir kere; Farsçaydı! Esasında kullandıkları kelimelerin, adına dil dedikleri şeyin de yüzde 40’ı Farsça, yüzde 35’i Arapça, yüzde 20’si Ermenice, yüzde 5’i de Türkçeydi! Yandaki köyde oturanlar, beridekileri anlayamıyordu bir türlü. Lehçe, ağız ve şive farklılıkları had safhadaydı. Aşağıda, kendine ait bir ülke kuran Barzani’nin memleketindeki okullarda bile eğitim Kürtçe değil, İngilizce ve Arapça yapılıyordu! Türkiye’de yayın yapan TRT Şeş sürekli gele geliyordu; anlayanı, dinleyeni yoktu! Bir ulus olabilmek için sanat ya da tarihi kalıntı gerekiyordu ama Hitit’in, Urartu’nun, Asur’un, Artuklu’nun, Selçuklu’nun vardı, hatta taş devri adamlarının bile vardı ancak adına Kürt dedikleri insanların bir dikili taşları dahi yoktu bölgede! Daha sonra yıllar boyu duruma göre bu sözünü ettiğim 5 artı 1 birlikte idare edip beslediler PKK’yı. Amaç zaman içinde Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu koparıp, o bölgelerdeki enerji kaynaklarına tamamen hakim olabilmekti. Adına “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) dediler daha sonra. Bizim Tayyip’i de eş başkan yapıp, “Suriye’yi Esat’ın elinden alıp, Barzani’yle birlikte sana bağlayacağız, federasyon olacaksınız” diye kandırdılar. Osmanlı’yı yeniden kuruyorum sandı İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri (İETT) eski işçisi, malulen emekli topçu, büfe işletmecisi bizimkisi. Ve beklenmedik bir şey oldu. Başta Amerika olmak üzere haramilerin sürekli sopa salladıkları, aynı zamanda dünyadaki kadim devletlerden biri olan İran yıllarca direnmiş, petrolünü de bizim buradaki malum hırsızlara milyarlarca dolar rüşvet vererek Türkiye üzerinden satıp, Rıza Sarraf’a da karşılığında dünyadan altın toplatarak ekonomisini diri tutmuştu. Ambargo, mambargo sökmedi İran’a. “Nükleer silah yapma, döveriz bak” söylemi de işe yaramadı! Yapacağını babalar gibi yaptı bu devlet. Amerika’nın, “saldırırız” tehditlerine karşı da  “bekliyoruz, ilk etapta Amerikan askerleri için kuzeyde 10 bin mezar yeri kazıp, hazırladık” yanıtını verdi. Ve geçtiğimiz günlerde İsviçre’nin Lozan kentinde bir araya gelen taraflar aralarına İran’ı da alarak anlaştılar. İran, uranyum zenginleştirmede kullandığı santrifüjleri 3’te 2 oranında azaltıp elindeki uranyum stokunu 300 kg’a indirmeye ve plütonyum üreten ağır su reaktörünü de sökmeye razı olurken, haramiler de İran’a yönelik yaptırımları kaldırmayı kabul edip bu ülkeyi filen yanlarına aldılar. Ailenin huysuz oğlanı İsrail bu duruma karşı pek söylendi ama yapacak bir şeyi yok. Rusya, Beşar Esat’a 12 savaş uçağı yolladı bile. Rusya ve Çin, Suriye’de Esat’ın kalması konusunda diğerlerini ikna etti. Buna karşılık Çin ve Rusya, Yemen ve Sudan’dan çekildi. Yeni anlaşmaya göre Suriye’nin bir bölümü Esat’a, diğer kısmı İŞİD’e, Türkmen ve Kürtlerin olduğu kuzey bölgesiyse Kürtlere verilecekti. Bizim topçu Tayyip Esat’ı devirmesi için 2 bin tır silah ve malzeme yolladığı IŞİD’i, şimdilerde geriletip hizaya sokabilmek için Amerika’ya yardımcı olmaya çalışıyor! Bu durumda Amerika Ortadoğu’daki sorunlarını şimdilik önemli ölçüde çözmüş görünüyor. Bu ülkenin Yeni Zelanda ve Avustralya’da 100 bin askeri var. Ortadoğu’dakileri de o bölgeye kaydırmaya hazırlanıyor Amerika. Atlas Okyanusu’ndaki uçak gemilerini ve Akdeniz’deki 6’ncı filonun yarısını Asya’ya doğru yola çıkardı bile. Dünyanın sıcak noktası bundan böyle Ortadoğu değil, uzak Asya olacak sevgili okurlar. Elindeki 4 buçuk trilyonluk dolar rezervi, 1 buçuk milyarlık nüfusu ve ittifak kurduğu ülkelerle birlikte dolar alternatifi bir para birimi oluşturmaya çalışan Çin, artık ordu kurmaya karar veren Japonya ve Kuzey Kore’nin manyak lideri Kim Jong Un yeni ilgi alanları Amerika’nın! Artık böylece Türkiye’ye de rahatça sırtını dönebilirdi Amerika. Bu tarafta Tayyip Erdoğan’ı “Osmanlı” vaadiyle kafaya alan Amerika Oslo sözde barış sürecinin ardından askeri kışlaya, Jandarmayı da İçişleri Bakanlığına bağlattı. Otuz yıldır emrinde bulunan Fettullahçı Gladyo örgütüne de Ergenekon gibi davalarla Türk ordusu içindeki milliyetçi unsurları temizletti Sam amca. Geçen süre içerisinde PKK gittikçe güçlendi, yığınak yaptı. Tayyip Erdoğan’ın önce “çözüm süreci” bitmiştir, sonra da patinaj yapıp “buzluğa kaldırılmıştır” lafı üzerine Alman istihbaratı kontrolündeki PKK’lılara Suruç bombasını koydurdular. İşte o gün bu gündür canlar yanmaya devam ediliyor. Erdoğan’ın da işine yarıyor bu durum, PKK’lıların ve ağababaları haramilerin de. Terör olayları nedeniyle seçimden daha güçlü çıkmayı hedefleyen Tayyip Erdoğan yaşananlar karşısında içten içe ellerini ovuştururken, halkta “verelim şunlara da evlatlarımız artık ölmesin” algısı yaratmaya çalışan PKK ve HDP’liler de özerklik hayalleri kuruyorlar yitirdiğimiz her canın ardından. Olan Mehmet’e oluyor. Mehmet’e oluyor çünkü, Erdoğan’ın “başak kanseri” var diye rapor aldırıp askere yollamadığı oğlu Burak’ın keyfi tıkırında. Niye mi? Musul ve Kerkük’te çıkarılan petrolü taşıyan iki boru hattı var. Bunun biri Suriye’den, Lazkiye’ye ulaşan hat. Lazkiye Esat’ta. Orası şu an çalıştırılmıyor. Diğeriyse Türkiye’ye, Yumurtalık’a gelen hat. Buradaki petrolün tamamı İsrail’e pazarlanıyor! Van münits! Taşıma işini de kim yapıyor biliyor musunuz? Evet, Topçu Tayyip’in büyük oğlu, üç çocuk sahibi, başak kanseri Burak’ın 8 adet gemiciği!   Bu hattan bazı saatlerde Barzani pompalıyor petrolü, bazı saatlerde de bulundukları bölgelerde kuyuları olan İŞİD örgütü! Demek ki neymiş? Hiç bir şey göründüğü gibi değilmiş. Bu dünyada kimin eli kimin cebinde o da belli değilmiş? Yahudi düşmanı IŞİD bile petrolünü Türkiye üzerinden güle oynaya İsrail’e satıyor, paracıklarını da oradan alıyormuş! AKP’nin iktidar olması sayesinde Türkiye’yi Müslümanlar yönetiyormuş. Van münits miş!    

Diğer Haberler