Düşünebiliyor musunuz, Türkiye hangi sınırlarda hangi cinnet aralıklarında geziyor son zamanlarda?
Mahkeme kararını sallamayan polis; eğer emri uygulayıp da Bilal oğlanı almak için Kısıklı’daki villalara o gün gitseymiş, ateş etme talimatı alan aralarında MİT görevlilerinin de bulunduğu yine İçişleri Bakanlığına bağlı koruma ordusu silahla karşılık verecekmiş meslektaşlarına!
Her ne kadar polis teşkilatını hallaç pamuğu gibi atsa da çok kötü faka bastığını artık anlamış durumda Recep Tayyip Erdoğan.
Adamın alnında yazmıyor ki “F tipi” polis ya da savcı diye!
Yerine gelecek olanın içindekini nereden bileceksin?
İslamcı terör örgütlerinin yetiştirip, beyinlerini de yıkadıktan sonra Batı’ya yerleşmek üzere gönderdikleri kişilere takılan bir isim vardır “Uyuyan güzel” diye.
Bu kişiler normal bir vatandaş gibi uzun yıllar yaşarlar oralarda.
Bir şirkette ekonomist, bir üniversitede hoca ya da araba alım satımıyla da uğraşabilirler.
Hatta daha da ötesi evlenip çoluk çocuğa karışırlar.
Ta ki günün birinde “şifreli” o mesaj gelip de “ikinci kişilikleri” aniden ortaya çıkana dek!
İşte o gün hiçbir şeyi düşünmeden aynen bir robot gibi önceden kararlaştırılan eylemi gerçekleştirmek üzere harekete geçen canavar biri vardır artık karşıda.
Canlı bomba da olabilirler, suikastçı da!
“Uyuyan güzel” denir bunlara!
Kim olduklarını, görevlerini, ne zaman uyandırılacaklarını sadece uyutanlar bilir.
………..
28 Şubat kararlarını uygulayan askerlerin derhal yaşama geçirdikleri bir hareket vardı o yıllarda dikkatlerden kaçmayan.
Polisin elindeki tüm uzun namlulu silahları toplatmış sadece tabancaların kalmasına izin vermişti paşalar.
Çünkü bu ülkenin geçmişinde bir yeniçeri ve Eşkinci Ocağı tecrübesi vardı.
Sultan II’nci Mahmut’un yanında saf tutan askerlerle Et Meydanı’nında bulunan Yeniçeri kışlalarını topa tutup, 6.000 kişiyi öldürdükten sonra geriye kalanların da kellelerini alması hadisesinden “Vaka-i Hayriye” yani, “hayırlı olay” diye bahseder bizim tarih kitapları.
Peki, o dönemde 28 Şubatçıların polisin elindeki uzun namlulu silahları almalarının ardından iktidara gelen AKP Hükümeti ne yaptı dersiniz?
Polise ağır silah ithal etme yetkisi verdi!
Nitekim alt komisyonda karar görüşülürken daha önce MİT ve Emniyet’in ağır silah ithaline karşı çıkan Genelkurmay bu kez sessiz kalmış tek bir söz bile etmemişti!
Örtülü ödenekten ne kadar harcandığı muamma, sadece 2011 bütçesinden 100 milyon lira ayrılmıştı bu iş için ve Cobra helikopterlerden tutun da zırhlı kameralı Shortland araçlardan, ağır makineli Dragon silahlara kadar pek çok teknoloji harikası ölüm makinesi girmişti Emniyet Genel Müdürlüğü’nün envanterine.
AKP “askere” karşı o kadar tahammülsüz, o kadar korkaktı ki, Atatürk’ün başkanlığından beri bir devlet geleneği olarak orada duran askeri tabur lağvedilmiş, TBMM’nin koruması bile polise devredilmişti Erdoğan’ın devr-i iktidarında.
Meğerse elde olduğu düşünülen polis teşkilatı çoktan bir başkasına yar olup gitmiş!
Peki, şimdi siz söyleyin; Başbakan şoka girmesin de kim girsin bu durumda?
…………
Operasyon sürüyor.
Bilal oğlanı yakalamak istediği için görevden alınan, Erdoğan’ın “Dur bakalım, seninle heabımız var” dediği İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş’ın yürüttüğü soruşturmada, nöbetçi mahkemenin gözaltına alınmasına karar verdiği 41 kişiden 7’sinin mal varlıklarına tedbir konulmasına ilişkin talep dün itibarıyla uygulamaya konuldu.
Bu isimler BİM Aş Yönetim Kurulu Başkanı Latif Topbaş, Usame Kutub, Kalyon İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Kalyoncu, Kalyon İnşaat Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Faruk Kalyoncu, Cengiz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz, Türk Telekom ortağı ve yönetim kurulu üyesi Abdullah Tivnikli ve Zirve Holding Cengiz Aktürk’ten oluşuyor.
Mehmet Cengiz, Ankara-İstanbul hızlı tren projesinin yapımcısı.
Aynı zamanda Cemal Kalyoncu’yla beraber 22 milyar Euro değerindeki 3’ncü havalimanı projesinin müteahhidi.
Alemde Becerikli Abdullah(!) olarak nam salmış Abdullah Tivnikli’yse, 150 milyar dolarcık bir yatırımla Çoruh Nehri üzerine bir hidro elektrik santralı kurmaya hazırlanıyordu.
Bunların hepsi okumuş çocuklar!
Ama Başbakan’ın “oradan hırsız çıkmaz” deyip kefil olduğu “İmam Hatip’te” okumuş çocuklar bunlar!
Tümünün ortak noktaları Recep Tayyip Erdoğan’la ölümüne kanka olmaları.
Ve mal varlıklarına tedbir konulması bu savaşın sadece 17 Aralık’la sınırlı kalmayıp, her 15 günde bir düzenli top atışları şeklinde süreceğini gösteriyor.
Peki, bu durum karşısında Erdoğan ne yapmaya çalışıyor?
…………..
Adına “devlet” denilen şey nedir, nelerden oluşuyor Türkiye’de?
Sayıyorum:
Cumhurbaşkanlığı, Meclis, Yüksek Yargı, ordu, polis ve MİT.
Her ne kadar pozisyonu gereği açık açık söylemese de Abdullah Gül’ün Cemaatten yana tavır sergilediğini bilmeyen yok!
Bülent Arınç’ın geçmişte “Yüce Rabbim verdikçe veriyor” dediği Yüksek Yargı’nın Erdoğan’ın yanında olmadığı artık anlaşıldı.
Artık Polise hiç güvenemiyor Recep Tayyip Erdoğan.
Ordu’nunsa üst kademedeki birkaç komutan haricinde Başbakan’ı ne kadar çok sevdiği herkesin malumu!
Her ne kadar 17 Aralık’ı kendisine haber veremese de bir tek MİT var gibi duruyor elinde.
Acaba diyorum…
Şu yapmaya çalıştığı son şey yani, yeniden yargılamak suretiyle içerideki askerlerin serbest bırakılmasına yeşil ışık yakması hadisesi bir danışıklı dövüş mü yani, olası en zor zamanda Ordu’yu yanına çekebilme gayreti olabilir mi sizce?
“Zaten size bu komployu Cemaat kurmuştu, içerideki komutanları serbest bırakalım da” artık bundan sonra arkadaş olalım girişimi mi?
İster misiniz bundan sonra Eminanım’la, Necdet Özel’in eşi Neriman Kamuran Hanım bir birlerine ev oturmasına gitsinler?!.
Bakan ve kuvvet komutanlarının eşleriyle birlikte altınlı gün düzenlesinler?
İster misiniz bu kez Tayyip Erdoğan toplasın polisin elindeki ağır silahları?
Nerden, nereye!
Ne günlere kaldık ya Rabbim?
Kurban olduğum Allah “Verdikçe veriyor, verdikçe veriyor”!..