Birkaç günden beri akşamları her fırsat bulabildiğimde parça parça güya Komünizmle idare edilen Kuzey Kore’nin anlatıldığı, seyrederken insan beyninin nasıl da bu kadar programlanıp şartlandırılabildiğini görünce hayretler içinde kaldığım “Propaganda Oyunu” yani, “The Propaganda Game” isimli filmi izliyorum.
Doğduğumuz vakit içi bomboş bir elektronik beyni de olan birer biyolojik makineyiz hepimiz.
İşletim sistemi ve programlar aynen bir bilgisayarlar gibi sonradan yükleniyor.
Hristiyan bir ailenin ferdi olarak doğduysak Hristiyan, Müslüman bir çiftin çocuğuysak da Hristiyan olarak yetiştiriliyoruz.
Hiç kimsenin seçme hakkı yok, işletim sisteminiz yüklendiyse iş bitmiş demektir!
Filmi siz de izleyin derim, Kuzey Kore’de her çocuk doğduğu andan itibaren başlanıyor işlenmeye ve büyüdüğü vakit de onun için aslında dombalak bir oğlan olan Devlet Başkanı Kim Jong Un tanrı kadar kutsal ve olağanüstü bir varlık, yaşadıkları Komünizm dünyanın en iyi idare sistemi, kendileri dışındaki diğer ülkelerse birer düşmandır!
Her doğan bebek hemen kayıt altına alınıyor ve ömrü boyunca gizli bir dosyayla sürekli olarak takip altında tutuluyor.
Ülkede herkes asker diyebiliriz. Bu nedenle dünyanın en büyük ordusuna sahipler. Yedek askerlerle birlikte 7 milyon 700 bin kadın ve erkek orduda görev yapıyor.
Askerlik süresi erkekler için 10, kadınlar için 3 yıl.
İnsanların kestirebilecekleri saç modellerine kadar her şey tespit edilmiş orada.
Erkekler için 10, kadınlar için de 28 belirlenmiş saç modeli var.
Ancak hırs anlamına gelen ''Ambition'' adlı saç modelini sadece lider kullanabiliyor
Ülke içinde çalışan bir telefon ağı var ancak, hiç kimsenin başka bir ülkedeki biriyle telefonda konuşmasına izin verilmiyor.
Cezasıysa ölüm!
Beş yılda bir seçim yapılıyor. Tabii ki tek bir aday oluyor. 2012'deki son seçimde Kim Jong Un oyların yüzde 100'ünü almıştı mesela!
Dünyanın en büyük stadyumu başkent Pyongyang'da yer alıyor.
Tam 150 bin kapasiteli “Rungrado May Day” isimli stadyumda futbol maçları da yapılıyor ancak, maçlarda gol atıldığında sevinmek kesinlikle yasak!
Ülkedeki tüm öğretmenler akordeon çalmayı bilmek zorunda..
Gübre az olduğundan tarımda insan dışkısı da kullanılıyor Kuzey Kore’de.
Amerika’yı temsil ediyor diye kot pantolon da yasak.
Kendi dünyalarında, beyinlerine propagandayla yüklenen programlarla yaşayıp gidiyorlar Kuzey Koreliler.
Her hangi bir yerde başkanlarıyla karşılaşsalar topluca histerik halde sevinçten birden bire ağlamaya başlıyorlar.
Komik yanları da var.
İşletim sistemi kurulup programlanmış beyinler kolay kolay hayata dair sorgulama da yapamıyor; insan aynen bir robot gibi yaşayıp gidiyor.
Kendine ne gösterilip, ne anlatıldıysa onu doğru biliyor, sormuyor, sorgulamıyor.
Mesela İslamiyet’e göre lehte ya da aleyhte putu dikkate almak, ona itibar etmek zinhar yasak.
İyi de her yıl Hacca giden milyonlarca Müslüman adına “Şeytan” denilen beton direkleri niye taşlayıp duruyor kardeşim, ne mantığı var bu ritüelin?!.
Yüzlerce yıldan beri tek nedeni var bu Arap geleneğinin; orada yaşayan yerleşik halk gelenlere taş satıp yolunu bulacak da onun için!
Adına Kabe denilen içi bomboş dört duvardan ibaret yapının etrafında niye dönülür durulur onu da hiç anlayamam doğrusu?
Bu da İslamiyet’ten önce uygulanan bir Arap geleneğidir.
İçinde bölgede yaşayan kavimlerin taptığı tanrıları tasvir eden putlar bulunurdu çok eskiden.
Hem ticaret, hem ibadet, senede bir kez civar kabilelerde yaşayanlar Mekke’de toplanırlar, putların bulunduğu yapının etrafında dönmeye başlarlardı!
Şimdi ortada put mut hiçbir şey kalmadı, hala da dönülmeye devam ediliyor!
Neymiş efendim, Kabe’yi Hazreti İbrahim yapmışmış, işte onun için de çok kutsal bir yermiş!
Bunun da hiçbir dayanağı yok.
Hazreti İbrahim’den sonra tümü de Yahudi olan torunları da dahil bir çok peygamber var mesela bir Süleyman peygamber olsun, bir Danyal peygamber olsun, Lut, Yakup, Eyüp, Musa, Yunus, İlyas, Yahya, hiç biri neden uğrayıp da burada rahmetli dedemizin yaptığı bir bina var, gidip ona sahip çıkalım dememiş peki?!.
“Putu kutsamanın yasaklandığı” bir dinde dört duvardan oluşan bir yapı kutsal kabul edilebilir mi hiç?
Hepsi yalan yanlış Arap kültürü beyinlerimize “doğru” diye yüklenen.
Adam geliyor, camiye yardım toplayacak, bu arada yarısını da cebe indirecek ya?!.
“Allah’ın evini yapmak için bağış istiyormuş!..”
Allah’ın evi mi olur be mübarek!
“Ben size şah damarınızdan daha yakınım” diyen bir varlık dört duvarın arasına hapsedilebilir mi hiç?!
Yobazın dincisi de bir solcusu da!
Eskiden televizyon yok, doğru dürüst radyo yok, İnternet yok, telefon yok, okuma yazma bilen yok, ne yapacaklardı ülkeleri yönetenler toplulukların beyinlerini yıkayıp, onları kendilerince işleyebilmek için?
Sık sık törenler, yürüyüşler düzenleyeceklerdi, bu etkinlikler sırasında da bol bol propaganda, bol bol nümayiş yapacaklardı.
Nerede gerçekleşecekti bu sözünü ettiğim gösteriler?
Liderin, kutsanmış kişilerin heykellerinin bulunduğu alanlarda elbette!
Küçük bir sır vereyim, kendi gözleriyle görmeden, eğer mümkünse elleyip yoklamadan kolay kolay bazı şeyleri kabul edip bünyesine almaz insan beyni!
İşte onun için de ana ya da babasını kaybetmiş çocukları defin işlemi sırasında mezar çukuruna indirirler Anadolu’da, kendi elleriyle yerleştirip, öldüklerini kesin olarak algılasınlar diye yaptırılır bu işlem; yoksa çok uzun süre bir türlü kabul edemez beyinleri.
Put ya da adına ne derseniz deyin “heykel” olgusu somut bir varlık olduğu için yöneten sınıflar tarafından her zaman kullanıla gelmiştir insanlık tarihinde.
Gözle görünür, ele gelir, dişe dokunur bir obje ister insanoğlu mutlaka önünde.
İşte bu nedenledir, Tanrı’yla konuşmak üzere Tur Dağı’na çıkan Musa’nın kavminin o daha gider gitmez, üzerlerindeki altınları eriterek kendilerine tapacak bir boğa heykeli yapmaları!
Heykelleri severim.
Hem tasvir ettikleri kişilerin anılarını yaşatırlar, hem de şehir estetiğine ayrı birer güzellik katarlar çoğu kez.
Ancak bir heykelin önüne gidilip de ona çelenk sunmak, önünde saygı duruşunda bulunmak komik ve ilkel bir durumdur benim için!
Ha manevi kimliğine duyduğun saygıyla o kişiyi anmak istiyorsan bunu illa ki orada, onun karşısında değil, bulunduğun her yerde yapabilirsin!
Bazılarındaki nedir bu “Atatürk heykeli seviciliği” arkadaş?!.
Resmen kendi içlerinde kutsamışlar, bir tabu haline getirmişler heykelleri!..
O heykel oraya gelecek, yoksa biz de “Rize çayı içmiyoruz noktasına” kadar getirmişler işi!
Tabii, Atatürkçü geçinenlerden ziyade “Atatürk’ten geçinenler” pompalayıp, gaz veriyor bu insanlara.
Rize’deki heykel yeni çevre düzenlemesi inşaatına başlanılan eski yerinde olsa ne olacak, Valiliğin önünde dursa ne olacak?!.
Efendim, yerine “çay bardağı” yapacaklarmış, yapsınlar sana ne?!.
Tamamen kaldırmıyorlar ki Atatürk heykelini; daha güzel, daha geniş bir meydana alıyorlar sadece.
İnegöl’de köfte, Orhangazi’de çatala batırılmış zeytin heykelleri yok mu?
Ee orası da çay memleketi, salça heykeli koyacak değiller ya “çay bardağı” tasarlamışlar demek ki?
Da mevzu o değil, asıl mevzu beyinleri bu işlere göre programlanmış CHP’li seçmen lagara lugara işlerle meşgul edilirken malı sadece yerelde İl, ilçe başkanları götürmüyor, sessizce Adalet ve Kalkınma Partisi’ni yönetenlerle uyum içinde çalışan en tepedeki ağa babaları da götürüyor, onlarınsa bu işlerden haberleri dahi yok!
1-DETVAR İnşaat Elektronik Mühendislik Taahhüt Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
2-GATEK Yapı Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
3-ARTAGAN Mühendislik İnşaat Ticaret Limited Şirketi
4-Ş.A.M. Yapı Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi.
Kimin bunlar?
Tümünün adresi: Koza Sokak No: 159 Gaziosmanpaşa Ankara
Şirket ortaklarıysa Atilla Bingöl, Tekin Bingöl, Sertaç Bingöl, Can Bingöl, Şahin Bingöl.
Peki, Tekin Bingöl kim?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’de hem de Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı yaptığı Tekin Bingöl isimli adam bu kişi; diğerleri de kardeşleri.
Yalçın Bayer bunları geçen yılın Ekim ayında yazdı.
Aksini iddia eden bir tek açıklama gelmedi Bingöl biraderlerden!
Ankara Büyükşehir Belediyesi Melih Gökçek, başkentin ana girişlerine tam 25 milyon lira para harcayıp süslü girişler yaptırdı ya?
İşte bu işi verdiği firmaysa Bingöl biraderlerin sahibi olduğu GATEK Yapı Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nden başkası değil!
Melih somut bir fayda ummadan bir CHP’li müteahhide iş mi verir Allah aşkına?!.
Acaba CHP Genel Merkezi’nin bu güne dek Melih Gökçek hakkında doğru dürüst bir tek muhalefet organizasyonu yapmamasındaki sebep bu olabilir mi?
Bitmedi!
Hani çakma Gandi Kemal Kılıçdaroğlu yeni yapılan “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi” için “kaçak saray, kaçak saray, oraya gitmiycem, gitmiycem” deyip duruyordu ya?
Külliye’nin yapım işi Rönesans Holding isimli bir firmaya veriliyor.
Yine bilin bakalım, “kaçak sarayın”(!) kapıları da dahil, milyonlarca liralık daha pek çok işini yapan “alt taşeron firma” hangisidir?
“Ş.A.M. Yapı Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi”
Kimindi bu firma?
Az önce de belirttiğim gibi, “Bingöl biraderlerin” elbette!
Var mı aksini iddia eden?
Yok!
İşte böyle CHP’li kardeşcazım…
Sen “elden vatan gidiyor, devlet bitiyor, ülke batıyor, heykel sökülüyor, hükümet dökülüyor” diye avutulup dururken birileri yukarıda deveyi hamuduyla birlikte götürüyor, haberin yok!
Bırak artık bu heykel meykel takıntılarını…
Atatürk ölmedi, yüreğimizde yaşıyor; Atatürk’ten geçinen bazı heriflerse Melih’le dahi ortaklık kurup, ne bulabiliyorlarsa ceplerine taşıyor!
Biraz uyan uyan!