Guguk kuşunun hikayesini çoğunuz bilirsiniz...
Malum olduğu üzere üreme hazırlığında olan kuşlar önce yuvalarını yaparlar.
Vakti geldiğinde dişi kuş yumurtalarını bırakır yeni yuvasına; sonra da kuluçkaya yatar.
Ancak arada bir kısa süreliğine ayrılıp, sonra tekrar geri döner.
İşte tam bu sırada orayı izleyen hain bir çift göz vardır!
Sevimli gibi görünen bu fırsatçı, hain, acımasız yaratık, kuluçkaya yatmamasıyla bilinen guguk kuşundan başkası değildir!
Anne kuş yuvadan uzaklaştığı sırada hemen gelip oraya aynı formda kendi yumurtasını bırakır.
Durum anlaşılmasın diye de diğer yumurtalardan birini aşağı atar!
Aynı yöntemi diğer yuvalara da uygular.
Guguk yavrusu yaklaşık 12 gün sonra üvey kardeşlerinden önce doğar ve ağzını kocaman açarak beslenmeye başlar.
Gücünü kazanınca yaptığı ilk iş üvey kardeşlerini yuvadan atmak olur!
Gün gelir kendisine annelik yapan kuştan daha iri bir hale gelir ve yuvayı dağıtarak oradan uçarak uzaklaşır!
Burada asıl açıklanamayan olgu, hayvanın giderken beslendiği, büyüdüğü yuvayı dağıtma refleksidir!
Bu örnek bana "her devrimin kendi evlatlarını yemesi" olayını anımsattı!
Sovyet Sosyalist Devrimi'nin kurucu ve kuramcılarından Troçki'nin önce yuvadan atılıp, sonra da Stalin'in adamları tarafından Meksika'da katledilmesi buna örnektir mesela...
Osmanlı, Selçukluyu görmezden gelir, Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlıyı; hatta, bırakın yok saymayı, kötüler bir de üstüne üstlük!
Bir öncekinin rolünü çalar sonradan gelen.
Oysa Osmanlı, Selçuklunun uç beyliğidir aslında.
Bir de insanlar vardır başkalarından rol çalmaya çalışan.
Kendilerine ait bir duruşları, özgün fikirleri, ödedikleri bedel filan yoktur bunların.
Sosyal medyada çok sık görürsünüz...
Biri bir yazı, bir düşünce mi paylaştı?
Anot'la, Katot'un etkileşimi gibi hemen yapışıverirler oraya ve aslında kendilerinin nasıl daha da çok bilgili olduğunu ispata girişirler hemen!
Aslında bir kompleksin, bir kişilik bozukluğunun tezahürüdür bu!
Arızalı, kendisini ispat edememiş zavallı insanlardır, başkalarından rol çalmaya çalışanlar!
Guguk kuşunun bir başka versiyonlarıdır.
Şunları kopyalayıp yapıştırıyor İsmet İnönü'yle ilgili kaleme aldığım yazı üzerine biri:
"Milli Mücadele'nin en kritik dönemlerinde Uşak'ta iken Türk komutanların çadırına, esir düşmüş Yunan generaller getirilir.
Komutanlarımız Trikopis ve diğer esir generallerle görüşürler.
İnönü, taarruzun ilk saatlerini kast ederek Trikopis'e sorar "benim hayret ettiğim bir şey oldu, biz sabah 4:30'da top taciz atışları ile taarruzu başlattık, 5:30'da tahrip atışına geçtik ancak saat 7:00'de sizin toplar tamamen sustular! Bunu anlayamadım" der.
Bunun üzerine Yunan General Trikopis; "Efendim sizin top atışlarınız o kadar isabetliydi ki, biz bir hata etmişiz, topçuların gözcülerini çok öne çıkartmışız ve hepsi isabet aldılar; toplar devre dışı kaldı! Dolayısı ile atışlarımızı devam ettiremedik."
İşte size resmi tarihin efsaneleştirip yutturduğu yalanlardan biri daha!
Bu zokayı yiyen zavallı, üstelik de bir o kadar rol çalıcı kişi, belli ki hiç tarih okumamış!
Bir kere topçu taarruzunun başlaması gereken sabah saat 04.30'da havada göz gözü görmeyecek kadar sis vardı.
Dolayısıyla atışlar 04.30'da değil, ancak 05.00, 05.30 civarında başlayabildi!
Saat 06.00 - 07.30 sıralarında bile havanın dörtte üçü kapalı ve rüzgarlıydı.
Ardından piyadelerin yürüyüşe geçmesiyle birlikte ancak başlayabildi savaş.
Neyin isabeti?
Yunan toplarının tümünün vurulmasını nereden uydurup, yutturmaya çalışıyorsun be adam:
Devam ediyor İsmet İnönü'yü yüceltme, ululaştırma peşindeki rol çalıcı guguk kuşu:
"Mudanya Mütarekesi İsmet Paşa başkanlığında sekiz gün sürmüş, 11 Ekim 1922'de imzalanmıştır.
Bu mütareke ile tek kurşun atmadan Meriç nehrine kadar olan doğu Trakya, İstanbul, Boğazlar ve çevresi Tamamen TBMM hükümetine bırakılmıştır.
Unutmamalıdır ki Lozan'da ve Mudanya'da karşımızda yer alanlar 1.Dünya savaşının galipleri, dünyanın en güçlü devletleridir.
Türkiye'nin ve tüm dünyanın gözünün olduğu en stratejik bölgesinin tek kurşun atmadan TBMM'ye teslim edilmesinde İsmet Paşa'nın payı oldukça fazladır.
Her fırsatta İsmet paşayı utanmadan karalayanlar neden hiç bu mütarekeden bahsetmezler?
Osmanlı'nın son dönemlerinde tek kurşun atmadan teslim ettiği iki Türkiye büyüklüğündeki topraklarının nedenlerini sorgulamayacaksın ama Mudanya Mütarekesiyle Trakya'yı İstanbul'u ve boğazları ve çevresini tek kurşun atmadan İngiliz ve Yunan İşgalinden kurtaran İsmet İnönü'yü karalayacaksın!
Bu yaman çelişkiyi neden görmez geleceğiz ki?"
En hafif ifadeyle "cahil" diyeceğim bu guguk kuşuna!
Mudanya Mütarekesi hangi tarihte imzalandı?
"11 Ekim 1922"
Peki, İngilizler İstanbul'dan hangi tarihte ayrıldı?
"2 Ekim 1923"
Aradan bir sene geçmesine, yedi düvele karşı zafer kazanmamıza, Mudanya Mütarekesi'nin imzalanmasına rağmen neden ertesi hafta çekip gitmediler?
Mudanya mütarekesinin diplomaside hiçbir yaptırımı, hiçbir anlamı yoktu da ondan!
Eğer biraz okusa guguk kuşu, oradan buradan kopyala yapıştır yapmasa, belki de hemen görecek!
Ne diyor Mudanya Mütarekesi'nin bazı maddeleri?
"Türk-Yunan güçleri arasındaki çatışmalar sona erecek.
Meriç Nehri'ne kadar olan Doğu Trakya'yı Yunan kuvvetleri 15 gün içinde boşaltacaklar.
Doğu Trakya TBMM'ye bırakılacak.
İstanbul, Boğazlar ve çevresi TBMM Hükümeti'ne bırakılacak.
İtilaf Devletleri'nin askerleri, barış antlaşması yapılıncaya kadar İstanbul'da bulunacak.
Barış yapılıncaya kadar Türk kuvvetleri Çanakkale ve İzmit Yarımadası'nda belirlenen sınırlardan ileriye geçemeyecekler."
Neymiş gülüm diplomatik dilde bu anlaşmanın manası?
Daha sonra Lozan'da toplanacak barış görüşmeleri bitmeden, itilaf devletlerinin dayatacağı koşullar kabul edilmeden Türkler İstanbul'a adım atamaz, boğazlardan öteye bir metre geçemezmiş!
N'oldu şimdi senin İsmet'in önü?
N'oldu yedi düvele karşı kazandığımız savaşın sonunda Mudanya Mütarekesi'nde kazandığımız imtiyazlar?
Batının desteklediği Yunan'a karşı bir savaş kazandığımız bir gerçek...
Ancak "yedi düvel" olayı yalanın kuyruklusu!
Yunan ordusu da demiryoluyla sağladığı lojistik kaynaklarını arka planda çetelerin yaptığı sabotajlar sonucu artık kullanamıyor olması ve en iyi komutanlarının da o sıra Yunanistan'da yapılan askeri darbeye destek vermek için memleketlerine geri dönmeleri sebebiyle savaşı kaybediyor...
İngiliz siyaseti her zaman ikili oynar!
Bakıyorlar ki Yunan fos çıkmış, bundan sonraki çıkarlarını yeni Ankara Hükümetiyle sürdürme kararı alıyorlar...
Sonrasında dahası da var...
Boğazlarda Türk egemenliği tam anlamıyla asla kurulamıyor!
Gerek Boğazlar üzerinde kontrolün sağlanamamış olması, gerekse Trakya'ya ordu geçirilememesi, Lozan Konferansı öncesinde Türk hükûmetinin pazarlık gücünü tamamen yok ediyor!..
Başlangıçta tamamen yabancıların kontrolünde yürütülen boğazlar rejimi daha sonra Türk Hükümeti'nin "Sovyet tehdidini" gerekçe göstermesiyle bir nebze olsun lehimize tesis ediliyor...
Bu gün hala boğazların tek hakimi biz değiliz!
Camiler filan...
Bırak onları gülüm, boş hikayeler onlar!
Rusya dahil, dünyada ibadet yerlerini hangi devlet satmış?
Bir de utanmadan, İnönü devrinde başlayan satışlara Demokrat Parti'yi de bulaştırmaya çalışıyorsun!
Benim İsmet İnönü'den öğrenebileceğim hiçbir şey yok!
Silik, sönük, memleketi bir adım öteye götüremeyen, tek meziyeti Mustafa Kemal'e sürekli baş sallamak olan, biti kanlandığı vakit azıcık diklenmeye kalkınca da kıçına tekmeyi yiyen ne akar, ne kokar ne de bulaşır, tavşan b.ku gibi bir adamdı.
Hitler'in güçlü olduğu sıralarda ondan rol çalmak istercesine "sümük bıyığı" bırakacak kadar da guguk kuşuydu üstelik!