Yazarlar

Siyaset manzaraları

post-img
Alem top olmuş gitmiş! Lafım elbette beyniyle iş görmeye çalışanlara! Hedef saptırıyor pelesenkler; aynen “Persil’in” ölünün ardından “Aney aneyy, yandım aneyy” diye ağıt yakması gibi bir şey bunların yaptıkları!.. Yanacağına iki tas çorba götüreydin adama; kuş kadar kalana dek beklemeseydin,  baksaydın biraz, “üşümesin” diye doğal gazını neyin ödeyeydin!.. Sahte gözyaşlarını görünce ifrit oluyorum artık sahiplerine! İyice yaşlandım mı ne? Şimdi herkes, şu Bily The Kid bozması 6 eski kaşar kovboyun, “kovboy” sığır çobanı oluyor bu arada Amerika’da… Minka tipi Japon evi benzeri yapının bir odasındaki yuvarlak masanın etrafında  toplanıp da aralarına PKK ve Sam Amca taşeronu HDP’lileri çağırmamış olmalarını sorguluyor ya?.. Asıl meavzu o değil, meavzu!.. HDP’liler de sözüm ona ekranlardan “goy goy” yapıyo, “Bizimle müzakere (pazarlık) yapılması lazım” filan diye!.. Ulan bu devletin yarınları üç beş paçoz Ermeni bozmasının eline kaldı, bunlar Meral Apla ve “Karabulut” namlı soyadından utanan bir ailenin mensubu Karabulutoğlu Kemal’den de bazı sözler aldılarsa eğer, ben bu toplumun istikbalini sıkayım be!.. Böyle bir duruma cevaz veren Devlet’i yönetenlerin de dikkatlerini çekeyim bu arada! Hemen diyeceklerdir ki size, “domokrasi, domokrasi”; aynen PKK zora girdiğinde yıllarca “barış, barış” diye bağırdıkları gibi uşşakilerden Agopyan’ın çevresindeki yal yalayıcı enikleri!.. Hani nerde ulan demokrasi? Kanlı örgütten kopmak isteyen binlerce genci dağlarda katledip, en büyük Kürt düşmanlığını sen yapacaksın, HDP’li soğan cücükleri vasıtasıyla ufacık çocukları dağa kaçıracaksın, her türlü kalleşlik, canlı cansız bomba elinin kiri olacak, ondan sonra da kalkıp bana “domokrasicilik” taslayacaksın… Hastir oradan be, hastirr!.. Nerede büyük hata yaptılar Meral aplayla, Karabulut Kemal asıl biliyor musunuz? “Muharrem İnce’nin, Memleket Partisi’ni de toplantıya çağırmayarak!..” Nesi var Muharrem’in ve de Memleket Partililerin? Hepsi de bilgili, birikimli, memleket sevdalısı insanlar… Daha da önemlisi CHP’nin mezhepçilik batağına saplandığını, Alevicilik yapanların bu kez tam işgaline uğradığını artık görüyor büyük kısmı! Niye çağırmazsın Muharrem’i? Bi kusuru mu var? Gözün yemedi, kendi burnunu çıkaramadın yine, niye Cumhurbaşkanı adayı yaptın adamı? Peki, n’erde demokrasi? Demokrasilerde bir siyasi oluşumu yok sayıp, görmezden gelmek diye bi şey mi var? Muharrem İnce’yi kendine rakip gören Karabulut Kemal veto ediyor, işin kötüsü Meral apla ve masadaki “ballı bademler” de buna “tamam” diyor! Daha en baştan bittiniz oğlum siz, en baştan döküldü foyanız!.. Ballı badem Ahmet Davidoğlu ve öteki badem Ali Fathercan, 7 uyurlar gibi 300 sene mağarada kalsalar -malum köpekleri- Kıtmir’i de yanlarına alarak, hayatta hiç kimse bunları ne Başbakan yapardı ne de ekonomi bakanı! Bir de “sakal helva” Saadet Partisi Genel Bi Şeysi Temel Karamollaoğlu var ki, oraya vantuz gibi yapışan, ihtiyacı olan malzemeyi 60’lık paketler halinde “hepsişuradaburada.com’dan”  sipariş ediyormuş iki ayda bir de bazen yetmiyormuş duyduğuma göre!.. Misle, misvak karışımı dönemlerden kalan bu muhteremin arkasından günümüzde hala kimler gider, anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu?!. (Sevgili Halil Uzunoğlu, mitinglerde fıstıklı k.rhane tatlısı yiyen, “hah huh, hah huh” diye garip sesler çıkaran ilahi kasetleri dinleyen bu kitleye, haberin olsun seni katmıyorum, ona göre bak!.. Rahmetli baban sağ olsaydı, merhum Necmettin Erbakan’la birlikte bunları bastonuyla kovalardı alim Allah!..)    Bi kere adam “Milli Görüş’ün” karşısında tavır alıyor yahu!.. Karabulut Kemal’den “milli” olur mu hiç? O’nun yanında durulur mu? Bir de “Cumhurbaşkanı” adaylarını konuşmaya başladı bunlar… Tek seçeneklik bir bahis oynuyor ve üzerine 2 buçuk lira yatırıyorum! “Karabulut Kemal, Murat Karayalçın’ı çıkaracak ortaya!..” Temel Kara, Kemal Kara, Murat Kara; daha nasıl bir rabıta olabilir ki aralarında?!. Lakin işin şakası, siyasi hayatında hep kaybetmiş Murat Karayalçın’ı İş Bankası Yönetim Kurulu’na koyup da aracı, şoförü, yakıtı, bakımı, konaklaması, her yıl hakkı huzurlardan milyonlarca lira cep harçlığı bir yana, her kim, hangi grup kolluyorsa O’nu, işte bu adamlar yine “değnekçi Kemal’e” talimat verip, açıklatacaklar ismini!.. Ahan da şuraya yazıyorum… La bunlar memlekette muhalefet partisi olacak da kime ne hayır gelecek Allah aşkına? MHP’nin anlı şanlı mensubu Cemil Aydın gibi tek başına bir parti hükmünde çözümler üreten aslan parçası neferi varken Bursa’da, İyi mi yoksa, Orta mı olduğu henüz netleşmemiş Meral aplanın Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu yanına kentimizin namlı eski gazetecisi İbrahim Erdoğan’la, çizgi film karakterleri gibi fıldır fıldır sağa sola gözlerini oynatıp duran Yüksel Baysal’ı da alarak Almanya’ya gitmiş… Selçuk Türkoğlu orada, Tuna Nehri’nin b.klu bir kolunun yanında şiir okumuş… Yüksel kesin seyahat beleş olduğu için gitmiştir oraya… Yoksa Hans’ın yaralı parmağı olsa kesinlikle işemez! Her şeyi yüzde yüz “indirimli” sever O!.. Tabii bu arada, Münih’in Sesi Gazetesi’nin yeni yetme acar muhabiri saçları eflatun boyalı Helga’yla da tanışıp halleşmeden, biraz dil öğrenmeden asla geri gelmez… “Niye dolanıyor Selçuk Türkoğlu’nun etrafında” derseniz, “milletvekili olucam sanıyodur kesin”!.. CHP’den seçime girmişti bu, 38 sıradan mebus olmayı garantilemişti ama partisi 38 milletvekili çıkaramamıştı ne yazık ki; Allah kahretsindi, şu cahil CHP’liler O’nun ne kıymetli biri olduğunu anlayamamışlardı bir türlü… Yusuf Kayışoğlu’nun zevcesi Nurhayat, bile artık -siyaseten- “bayat mayat” denmeksizin yollanmıştı Meclis’e oysa!.. Selçuk Türkoğlu’nun garip, ince bir sesi var, maçlarda enseye şaplak, kafaya diken nağmeler çıkaran vuvuzela gibi bir tınısı mevcut adamın… O şiir yerine gelip Bursaspor’un maçlarında çalsa mikrofondan, Osmanlı’nın Belgrat kuşatmasında kaledekileri maymun etmek için bestelettiği marşı, yemin ediyorum, rakip takım psikoza girer ve o dakikada kaçar stadyumdan!.. Yüks şunu anlamıyor: Muz yiyip, rakıyı da kendisi içmek varken İbrahim Erdoğan niye yedirsin milletvekilliğini O’na ki?!. Olsa olsa eline gri renkli bir pasaport sıkıştırır, maaşını da Devlete verdirerek paralı danışman yapar Yüksel’i Meclis’te! Meclis’in Sesi Gazetesi’nin körpe muhabiri “Çibicik Ayşe’ye” haber yazmasını da öğretir bahaneyle orada… Şimdi sevgili okur, bunlar sözde siyaset yapacaklar ya yuvarlak masa etrafında,  Almanya’nın Hannover Fuarında falan filan… Bak, şimdi iyi dinle: “İnsan bedeni tüketilen yiyeceklerin tadını daha iyi alabilmek için bazı enzimler üretiyor, bunların fazlasını da ‘terleme’ yoluyla bünyesinden atıyormuş… Şimdi Çin’de bir fabrikada ayda 50 dolara çalıştığınızı düşünün? Vardiya bitiminde bile işinizi kaybetmemek için atölyenin bahçesinde yatıyorsunuz!.. Kan, ter, sivilcelerinizden irin fışkırıyor çalışırken…” Filmin giriş kısmı böyle başlıyor… Şimdi geliyoruz Türkiye’ye… Bir tıp doktoru derste şunları anlatıyor öğrencilerine: “Çocuklar, tat alma duygusu dil üzerindeki yaklaşık 200 tomurcuğun içine tükürük tarafından ayırıma uğrayan kimyasal maddelerin girmesiyle başlar. Burada oluşan sinyaller, sinir sistemi vasıtasıyla beyne gönderilir…” Güzel… Kıpkırmızı bir dağ çileğinin, nefis bir Bursa şeftalisinin, Deveci armudunun tadını işte böyle alırız. Bünyesinde “MSG” denilen maddeler barındıran yiyecekler, dilimizdeki hassasiyeti arttırarak yediklerimizin olduğundan çok daha lezzetli algılanmasına yol açar. Bu maddeler bir nevi tuzdur. Örneğin, “monosodyum glutamat” bunlardan biridir ve iştah arttırmasının yanısıra “doyma hissini” yok ettiği için, “obezite” kaçınılmaz bir sondur insan için! İşte bu maddecik “MSG, Vetsin ya da E 621” olarak da anılır. Cipsten kuruyemişe, hamburgerden soslu yiyeceklere dek tüm gıdaların içinde bu var… Ne tatlı, ne tuzlu, ne acı, ne de ekşidir. Etkisini tat almayı arttırarak gösterir. Orman aromalı bazı şekersiz sakızlar ne güzel gelir değil mi? Balon yapıp, patlattıkça patlatası gelir insanın! Sokak aralarında bile çiğ köftecilerin bu kadar çoğalmasının nedeni bu maddenin yemek sanayi dahil her yerde kullanılmasıdır; adam iş çıkışında şöyle yanında bol yeşillik ve iki lavaşla bir porsiyon sardırıverse kötü mü olur? Cipsleri, püskevetleri, krakerleri yedikçe yiyesiniz gelir… Hoca devam etsin: "MSG bir çeşit nörotoksindir, yani sinir hücrelerine zarar verir. Bu yüzden merkezi sinir sistemi tahribatı ve buna bağlı olarak alzheimer, parkinson, huntington hastalıkları, epilepsi oluşmasına neden olabilir. Retinal dejenerasyon yapabilir. Yağ birikimi ve doyma mekanizmasında bozukluk yaparak obezite yapabilir. Büyüme hormonu baskılanması dolayısıyla gelişim geriliği yaratabilir. İnsülin salınımının uzun süreli artmış seyrine bağlı pankreas hasarı ve bunun sonucunda diyabet gelişimi oluşturabilir. Kimyasalın metabolizmasında görev almasından ötürü böbrek ve karaciğerde hasar meydana getirebilir. Hamilelerde plasenta bariyerini geçerek bebeklerin de aynı etkilere maruz kalmasına neden olabilir. Bu maddeyi tüketen astımlı hastalarda ağır astım atakları tetiklenebilmektedir…” AVM’lerde diğer dükkanların önü boşken, fast food ürünleri satan işyerlerinin önünde neden kuyruklar oluştuğunu anladınız mı şimdi? Tatlı tuzlu fark etmiyor, nereye konsa o yiyeceği lezzetli gösteriyor. Unutmayın, E 62’dir kod adı… Dünyayı daha baskın duyumsayabilmek için kokain çekmenize gerek yok; hemen gidin kapısında “steak hause” yazan bir restorana, etin dayanılmaz lezzetini hissedip gelin! Hazır çorbalar, hazır et suyu, köfte harçları, dondurma, yoğurt, konserveler, ekmek, pasta, bilumum tatlı ve tuzlu unlu ürünler ve dahi dönerler, aklınıza ne gelirse vardır bu kimyasallardan içinde… Birer amino asit olan türevlerini de es geçmeyelim: “Sistein” yani, E 910, E 920 ve E 921 kodlarıyla tanımlanan enzimler de daha çok unlu mamullere katılırlar… Niye bazı pizza zincirleri yok satar sizce ve onlardan Franchising almak için insanlar niye milyon milyon dolar paralar öder? Ekmek, lavaş, rulolar, ayçöreği, pide, bazı kekler, kraker, tost gibi unlu mamullerin pezevengidir Sistein… Dünyada sadece Çin, Japonya ve Almanya’da üretilir… Hadi iki satır daha devam edeyim: Buğday, brokoli, yumurta, tavuk, ördek, kuşkonmaz, sarımsak, soğan, keçi boynuzu, sığır eti, yoğurt, peynir, yulaf hatta kırmızı biber gibi birçok gıdanın içerisinde de vardır bunlardan… Yedikçe tadına doyamazsınız! Küreselleşen dünya, para ve rekabet hırsı, çok uluslu ticaret devlerinde maalesef insaf ve merhamet bırakmadı sevgili okur. Peki, nasıl üretiliyor bu sağlığa son derece zararlı ve ileride telafisi mümkün olmayacak hasarlar yaratan bu maddeler? “İNSAN SAÇINDAN!..” Çünkü en ucuz olanı o!.. En çok iki ayaklı Çin’de var ve içine terle birlikte vıcık vıcık bolca enzim çekmiş, yetmemiş, sivilcelerden çıkan irinle taçlanmış Çinli saçları berberlerden toplanıp, imalathanelere götürülüyor… Çıkan malzemenin adı ülkemizde “Çin tuzu” olarak biliniyor… Ne kadar masum değil mi: “Çin tuzu!..” “Koy çorbaya ustam, çilek kompostosunun ruhu şenlensin, çek bi kuşbaşılı pide, bize iki tane hamburger menü, kes üç adet atom, içinde turşu da olsun…” Türk insanı büyük bir tehlikeyle karşı karşıya… Gelecek nesillerin obez ya da hastalıklı olması kaçınılmaz… Peki, böylesine milli, böylesine ulusal güvenlik riski taşıyan bir konudan ne Karabulut Kemal’in ne de Karamolla Temel’in tek satırlık olsun bahsettiğini işittiniz mi siz? “N’apceklermiş?!.” “Güşlendirilmiş Parlament sigarayı yeniden devreye şokceklermiş!..” Parlamenter kadar taş düşsün başınıza be! Utanın biraz, böyle bir konuda politika üretip de halka ve iktidara sunmayacaksınız da… Tuna Nehri’nin kenarında şiir okuyarak mı siyaset yapacaksınız siz?!. Helga’yla birlikte Alman birası içip, raks da edin bari!.. Bu millet oy verir partilerinize… Çok verir!.. Al!..

Diğer Haberler