Yazarlar

Toplu katliamlar, seri cinayetler

post-img
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, geçen hafta Bengladeş’te idam edilen İslam Cemaati Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Abdulkadir Molla için, “Menderes gibi anılacak” demiş. Adam suçlu mu suçsuz mu biz bilemeyiz. Hangi görüşü taşırsa taşısın idama da karşıyız, idamlıkların işledikleri cinayetlere de! Ancak modern dünyanın kabul ettiği yeni hukuk modeli ağır suç işleyen insanların bir kez öldürülmesi yerine, ömür boyu ağırlaştırılmış hapisle her gün cezalandırılmasını benimsiyor günümüzde. Bengladeş’in, Pakistan’la giriştiği bağımsızlık mücadelesi sırasında kimi metinlere göre 3 milyon, kimilerine göre de 369 askerin ölümünden sorumlu tutulan Abdulkadir Molla açıkça “vatan hainliğinden” yargılandığı davada önce “ömür boyu” hapisle cezalandırılıyor ancak, bu karara itiraz ettiği temyiz mahkemesi cezasını “idama” çeviriyor. Yani, itiraz etmese idam edilmemiş olacaktı bu gün! Belki 5-10 sene sonra da yeniden özgürlüğüne kavuşacaktı. Bu kötü, tasvip edilemez “infazın” ardından bizim memlekette ne kadar “dinci takım” varsa ayağa kalkıp yine “demokrasi havarisi” kesildiler, aynen Bekir Bozdağ gibi. İdama tepki göstermekte haklılar ancak, kimi kafaların her daim yaptığı gibi “çifte standart” uygulamak meseleyi “haklılıktan” başka bir noktaya, “hep kendine Müslüman” olma durumuna getiriyor ki, samimiyet ve inandırıcılık işte orada yer ile yeksan oluyor!   ……………..   Bekir Bozdağ gibi bir başka AKP’li politikacı Egemen Bağış da geçen gün güya “demokrasicilik” oynayacak ya 17 yaşındayken 12 Eylül Cuntası’nın asarak katlettiği Erdal Eren’in ölüm yıldönümünde şunları yazmış Twitter mesajında: “Bir sağdan, bir soldan ülkemizin evlatlarını darağacına asanlar Erdal Eren’i de 17 yaşında idam etmişti. O karanlık günleri reformlarla aştık.” Bir takipçisinden gelen cevap cuk oturmuş Egemen Bağış’ın mesaj kutusuna: “Fazla değil, 6 ay önce de destan yazan polisiniz 6 genci öldürdü! Merak etmeyin, 20 yıl sonra siz de aynı şekilde anılacaksınız!..”   ……………….   Cinayet, sadece adam öldürmekle olmaz! Bir toplumun benliğini, ruhunu öldürür, insanlığı karanlık çağların kapkara düşüncelerine mahkum ederseniz eğer ve bunda da bile bile ısrarcı davranırsanız, taammüden cinayet işlemiş olursunuz ki, bu durum toplu katliama girer. Alın mesela daha geçenlerde Suudi Arabistan Baş Müftüsü Abdulaziz Bin Abdullah’ın ülkesinde kadınların araba kullanmalarına getirilen yasağa gerekçe olarak gösterdiği mazerete bakın: “Direksiyon yasağı kadınlarımızı Şeytan’dan koruyor!..” Memleketimizden okumuş bir tek dincinin dahi sesi çıktı mı  bu “cinayete” karşı? Kalkıp bir tanesi laf söyledi mi? Mesela, cesaret edip de diğer kadın milletvekilleri gibi Meclis’e türbanlı giremeyen ancak, başkaları yolu açtıktan sonra artık kafasını örteceğini duyuran AKP’li Bursa Milletvekili Avukat Canan Candemir Çelik niye akılcı bir açıklama getiremedi daha geçenlerde gazete sayfalarında boy boy yayınlanan bu açıklamaya?   ……………..   Bu tür durumlarda aklıma hep 1990 senesi gelir. O yılın Temmuz ayında Suudi Müftü’nün direksiyon yasağına gerekçe gösterdiği Şeytan’ı taşlamaktan gelen hacı adayları Mekke’de bulunan 2 kilometre uzunluğundaki El Muaysem tünelinde karşı yönden gelenler tarafından sıkıştırılmış ve orada meydana gelen arbede sonucu tam 1426 kişi ezilerek can vermişti. Ölenlerden 609’u Türk’tü üstelik, tünelin havalandırma ünitesi de arızalıydı. Modern hukukta Suudi Devleti tarafından tazmin edilmesi gereken ölü ve yaralıların hakları konusunda oralı bile olmayan şimdiki Suudi Kralı Abdullah ne dedi o zaman biliyor musunuz? “Allah böyle istedi, böyle oldu! Takdir-i ilahi!.. O yüzden hiçbir şey ödememize gerek yoktur!” Sadece o yıl değil… Onlarca, yüzlerce hacı adayı sadece Suudiler’in idari hatalarından dolayı her seferinde can verip gidiyorlar oralarda; kimi çadır yangınında, kimi izdihamdan, kimi de diğer çevre koşulları nedeniyle. Siz hiç Suudi Kralı’na “Sevda Tepesi’yle” bağlı olanların bu cinayetlere dair bir açıklama yaptığını, ikili görüşmelerde “tazminat” konusunu dile getirdiklerini görüp, işittiniz mi? Kendi milletvekillerini bile bindirmedikleri, akıbeti belli “Mavi Marmara’dakiler” için  bağırıp dururlar ancak; hoş o da artık unutulmaya yüz tuttu ya!   ……………   Dedik ya “cinayet sadece adam öldürmekle olmaz” diye? Bir milletin, bir devletin temsil ettiğiniz “onurunu” yok edip, ayaklar altına aldığınız vakit de basbayağı cinayet işlemiş olursunuz! Hiç unutmuyorum o karikatürü. Ankara’ya gelen Suudi Kralı Abdullah maiyetiyle birlikte bir otele yerleşiyor. Değişmez “devlet protokolüne” göre Abdullah Kral’ın gidip köşkte Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ziyaret etmesi beklenirken bizim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül otele, Kral Abdullah’ın ayağına gidiyor! Karikatürü çizeni şimdi anımsayamıyorum. Karede bizim Cumhurbaşkanı’na bakarak konuşan geleneksel Arap kıyafetleri içindeki Kral Abdullah’ın kafasının üzerine yerleştirdiği baloncuğun içine şu sözleri yazmış:   “Bundan sonra senin adın Otele Giden Abdullah olsun!..”

Diğer Haberler