Yazarlar

Türk’ün şapkası

post-img
Tarihteki ilk örneği Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşanıyor…   Osmanlı, dünyanın süper gücü o sırada.   Hani bizim dışişleri bakanımızı konsolosluğa sokmayan Hollandalılar var ya?   İşte onların en büyük düşmanları İspanyollar ve Fransızlar o sırada.   Analarını ağlatıyorlar Hollandalıların, talan ediyorlar sık sık ellerinde artık ne varsa.   Bu zulümden iyice yılan Hollandalılar, İstanbul’a elçi gönderip yardım istiyorlar koca padişahtan.   Asker göndermeye hiç gerek duymuyor Kanuni, onun yerine bir dolu yeniçeri kıyafetiverdiriyor bunlara.   Döndüklerinde askerlerinin üzerlerine bu giysileri geçirip keçeden yeniçeri serpuşlarını da başlarına takan Hollandalılar tam 8 sene rahat ediyor; “eyvah, bunlar Osmanlı dostu” diye düşünen düşmanları uzun yıllar boyunca yanlarına dahi yaklaşmaya cesaret edemiyorlar.   İkinci bir örnekse çok daha sonra, 19’ncu yüzyılda yaşanacak ve Anayasa referandumu öncesi orada yaşayan Türklerin değişikliğe “hayır” demeleri için elinden geleni ardına koymayan Almanlardan gelecektir “imdat” çağrısı!   O sıra Ren Nehri’nin bir yanında onlar, karşı yakasındaysa Fransızlar yaşıyordu.   Her sene hasat vakti geldiğinde ellerinde silahlarıyla karşıya geçen Fransızlar, Almanların tüm ekinini toplayıp çalıyor, henüz kendi içlerinde birlik olamayan komşuları da bu duruma karşı hiçbir şey yapamıyordu.   Osmanlı sultanına mektup yazıldı.   Askeri yardım göndermesi talep edildi.   Üç çuval dolusu giysi gönderdi padişah yardım olarak.   İçindeki mektuptaysa şöyle yazıyordu:   “Fransızlar korkak ademlerdir… Onlar için asker göndermemize lüzum yoktur. Çuvalların içindeki yeniçeri kıyafetlerinizi mahsul zamanı geldiğinde adamlarınıza giydirin ve nehir kıyısında dolaştırın!..”   Fransızlar değil karşıya geçip Almanlara saldırmayı, “Osmanlı’dan yardım geldiğini”düşünerek kendi köylerini bile terk edip kaçarlar bu gelişmeden sonra!   Bu olay o gün bu gündür Mülhaymlilerin gönüllerindeki yerini korur.   Daha sonra o kıyafetler Mülhaym’a bağlı, Karlsruher Müzesi’ne konur ve ziyarete açılır.   Sadece bununla da kalmaz Almanlar, şehrin en yüksek binasına bir de Osmanlı bayrağı asarlar.   Koca imparatorluk artık çoktan çöküş dönemine girmiştir ancak, bir yeniçeri serpuşu bile cihana korku salmaya yetip de artmaktadır hâlâ!   Çetin Altan’ın geçmişte yazılarında sık sık kullandığı “enseyi karartmaya hiç gerek yok” lafını oldum olası çok severim.   Bu millet kadim, çok güçlü bir millet.   Üstüne üstlük bir de binlerce yıldır kendisine yurt edindiği Anadolu’da Sümer’den tutun da Asur’a, Hitit’ten, İyon’a, oradan Roma’ya kadar pek çok kültürü hem üretti, hem de sentezleyip özümsedi.   Şimdi birileri bu “binlerce yıldır” lafına takılıp da şunu diyebilir:   “Ne binlerce yılı, 1071’de, Malazgirt Ovası’ndaki savaşla Alparslan açmadı mı Türklere, Anadolu’nun kapısını?..”   Hayır!   Hep buralardaydı atalarımız!   Milattan önce 6 bin yılından itibaren şekillenen ve tam 2 bin yıl boyunca ayakta kalan efsane Sümer Devleti’nide  Türkler kurdu mesela!   Bugün Sümer tabletlerinde yer alan 400’den fazla kelime şu an dünyada konuşulan Türkçeleriyle bire bir aynıdır, bunu biliyor muydunuz?   Mesela bizim organik yımırtacı Hamza’nın (Eren) soyadı aynı haliyle o tabletlerde “er-asker”manasında kullanılmaktadır.   Bugün hâlâ pek çok kıza verilen “Ecem” ismi bir Sümer tanrıçasıdır ve “tanrıların kraliçesi”anlamına gelir.   “İtme” eylemi için “GAG” yani “KAK”, “takma” eylemi için “TAG” yani “TAK”  sözcüklerini kullanır Sümerliler de!   “Uzuk” uzak, “sus” susmaktır Sümerce’de.   Tabii, bizim şu an konuştuğumuz Anadolu Türkçesi Arap ve Fars etkisiyle değişmiş ve Asya’da konuşulan lehçelere göre  çok başkalaşmıştır.   Peki, yine Anadolu’da, Urfa’da bulunan Göbekli Tepe’ye ne demeli?   Bugüne kadar bilinen tarihin şaftını kaydırdı Göbekli Tepe!   Oradaki yapılar Mısır uygarlığınınkilerden 7 bin yıl öncesine tarihlendiriliyor, şaka değil tam olarak gerçek aynen böyle!   Milattan 12-15 bin yıl öncesine götürüyor yerleşik düzen insanlık geçmişini.   Böylesi muhteşem bir zenginlik üzerinde oturuyoruz sizin anlayacağınız.   Yine güçlenecek, yine dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline gelecek bu devlet de.   Yine hep birlikte ülkemizle, milletimizle gurur duymayı sürdüreceğiz.   Dün nasıl mutlu oldum, gelecek adına içim açıldı…   Bilgi ilk ağızdan…   Az sonra anlatacağım olayı bizzat yaşayanın direkt kendisinden.   Bursalı makine imalatçısı bir işadamı…   Dağılan Sovyetler Birliği’ne eskiden bağlı olan ülkelerden biri…   Bir iş görüşmesi yapmak üzere oraya gidiyor hemşerimiz.   Vardıktan sonra otelinden çıkarken Çeçen mafyasına bağlı bir çete tarafından kaçırılıp bir eve hapsediliyor!   Türkiye’deki ailesiyle irtibat kurmasını sağladıktan sonra  tam 4 gün boyunca ağır işkenceye alıyorlar adamı!   İşkence sırasında çektikleri fotoğraf ve videoları da her gün buradaki aile fertlerine gönderiyorlar istedikleri fidyenin bir an önce gönderilmesi için!   O kadar acımasızlar ki, en sonunda dayanamıyor, “öldürün beni” diye yalvarıyor Bursalı ünlü işadamı!   Babası ne yapıp, ne edip bir şekilde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ulaşıyor.   Tayyip Erdoğan’ın derhal talimat ve emir vermesiyle devreye Türk istihbaratı giriyor.   “Sakın ha fidyeyi ödemeyin” diyor Türk ajanları, “bizden bilgi almadan dayanamayıp parayı ödediğiniz takdirde bilin ki onu hemen, derhal o dakikada öldürürler, haberiniz olsun”!..   Çok hızlı yapılan bir istihbarat ve operasyon çalışması sonucu adamı tuttukları yer tespit ediliyor.   Ve özel sivil bir tim gönderiliyor oraya.   Bir gece ani olarak baskın yapılıp kurtarılıyor Bursalı işadamı!   O sıra evde bulunan 2 Çeçen çıkan çatışma sırasında öldürülüyor, bir diğeri de kaçıyor.   Sevinçten büyük bir mutluluk yaşıyor aile.   Operasyonun başında bulunan kişiye, “harekâta katılan personele ödül olarak para vermeyi” teklif ediyorlar.   Karşı taraftan gelen yanıtsa şöyledir:   “Siz hiç merak etmeyin, devletimiz onların ödüllerini fazlasıyla veriyor zaten!..”   Bir devlet eğer bir vatandaşını yaban elde çaresiz, başkalarının elinde mağdur bırakmıyor, bir tek ferdi için özel bir operasyon yapabiliyorsa işte o zaman gerçek manasıyla devlettir!..   Böyle bir olayın ardından başka bir Türk vatandaşını daha kaçırmaya cesaret edebilir mi Çeçen mafyası?   Edemez!   Şapkasından bile korkar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin!..  

Diğer Haberler