Vikingler’i bilir misiniz?
Hani şu bir vakitler TRT’de oynayan filmde başındaki her iki yanına öküz boynuzu takılmış kaskıyla yeralan sevimli çizgi kahraman Viki’nin atalarından bahsediyorum?
Pruvası ejderha başlı, yelken ve kürekle ilerleyen tekneleriyle yol alırlar ve neşe içinde şarkılar söyleyerek maceradan maceraya koşarlardı o çizgi filmin sevimli kahramanları.
Oysa gerçekte hiç de öyle değildi durum!
Bundan yaklaşık bin iki yüz yıl önce kuzeybatı Avrupa’da denizle iç içe yaşayan bu toplum barbar, savaşçı ve köleci insanlardan oluşuyordu.
Bu günkü İsveç, Norveç, Finlandiya ve Danimarka’yı kapsayan alandır sözünü ettiğim bölge ve genel olarak “Vikingler” diye tanımlanan toplulukların torunları yaşamaktadır bu gün oralarda.
Bundan yaklaşık 1000 yıl önce de Karadeniz’e hatta, İran’a kadar uzanan Vikingler’in Rusya’da Novgorod, Ukrayna’daysa Kiev’e yerleştiklerini, hatta bunların içinden Prens Ryurik Hanedanı’nın Rusya’da 16’ncı yüzyıla dek hüküm sürdüğünü pek fazla kimse bilmez!
Usta gemici ve korkunç savaşçı olan bu “kuzey adamları” batıya doğru da denizlere yelken açtılar.
Gröland’ı ve Kanada kıyılarını ele geçirerek sömürgeleştirdiler.
Yelken ve kürekle yol alan dibi düz uzun tekneleriyle Büyük Britanya’ya çıktılar, zengin manastırları yağmalayarak İngilizlerden ağır fidyeler aldılar; her yana korku ve dehşet saldılar.
Onlara bu da yetmedi iki kere Paris’e saldırdılar.
Luvar Vadisi, Bordeaux, Toulouse, Lizbon, Sevilla ve hatta İtalya bile onların saldırısına uğradı.
Vikinglerin 11’nci yüzyılda Sicilya’yı ele geçirmesinden tam 450 yıl sonra aynı coğrafyanın hükümdarı olabilmek bir Türk sultanının, Fatih Sultan Mehmet’in rüyalarını süsleyecektir ama zehirle sonlanan kısa ömründe o bunu asla başaramayacaktır.
Roma’nın paganizmden vazgeçip resmi din olarak Hristiyanlığı benimsediği geniş coğrafyada Vikingler “Tanrı Odin’e” inanmayı seçmişlerdi.
İskandinav mitolojisinin en büyük tanrısıydı Odin.
Adı “tahrik”, “hiddet” ve “şiir” anlamlarını taşıyordu.
Ayrıca “büyü”, “zafer” ve “av” olgularını da yönetiyordu.
Ama anlamların hepsi şu iki sihirli sözcüğe yükleniyordu:
“Savaş ve bilgelik”
Yani savaş ve bilgelik tanrısıydı Odin.
Yüzyıllar boyunca Odin’e tapan ve bu süreyi savaşarak geçiren Vikingler’in torunları yavaş yavaş anavatanlarına doğru çekilip artık Odin’in “bilgelik” yanına öykünürlerken doğuda, çok uzak doğuda hüküm süren tanrılar bu gün hala inananlarına savaş, kan, nefret, cahillik, bağnazlık ve yoksulluk vermeye devam ediyorlar!
Geçen hafta gazetelerde gözden kaçan, hiç kimsenin konuşup tartışmadığı küçük bir haber vardı, Anayasa’nın “ana”sından başka hiçbir şey bilmediği halde televizyon ekranlarında hukukçu kesilen kerameti kendinden menkul heriflerin, ömrü hayatında eşkenar üçgenin iç açılarından bî haber oldukları halde kanal kanal gezip “paralel, paralel” diye etrafa çemkiren sıkma baş kadınların cirit attığı ülkemizde!..
Şöyle deniyordu o haberde özetle:
“Hastalık izinlerinin azalması ve daha verimli bir çalışma ortamı oluşması amacıyla İsveç’te mesainin 6 saate indirilmesi planlanıyor.
Bu durumda maaşlarda herhangi bir kesinti olmayacak.
Göteborg Kenti’nin sosyalist belediyesi tarafından düzenlenen uygulama sayesinde hastalık izinlerinin azalması ve çalışanların fiziksel ve zihinsel durumlarının iyileşmesi bekleniyor.”
Hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum?
İsveç, artık savaşı değil Odin’in “bilgeliğini” seçip, ona göre düzen tutan Vikinglerin torunlarının yaşadığı bir ülke.
Onlar “barbarlığı” bırakıp da “uygarlığı” seçerlerken bizim coğrafyadaki sakalı belindekiler üstelik de hükümet eliyle Suriye’ye yollanıp, oralarda çoluk çocuk, kadın erkek demeden yere yatırıp canlı canlı insan kafası kesmekteler günümüzde!
CHP’li Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın sorusu üzerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, bu durum karşısında istifa etmesi beklenirken hiç utanıp sıkılmadan Türkiye’de 8 milyon 900 bin kayıt dışı çalışan olduğunu açıklıyor!
Bu ne demek biliyor musunuz?
Ülkemizde 2014 yılında, o da devletin resmi rakamlarıyla adına her ne kadar işçi de dense en az 9 milyon köle yaşıyor demek!..
Dün telefonla beni arayan ağlamaklı ses üstelik de yüzde 40 bedensel engelli.
Zamanı gelmiş, emeklilik dilekçesini vermiş ne kadar maaş alacağını öğrenmek üzere de Bursa Sosyal Güvenlik Kurumu’na gitmiş.
“Her ay 700 lira alacaksın” demişler!
O da sigorta girişi eski ve engelli olduğu için!
Ardından da eklemişler:
“Bundan sonra insanlar hep bu düzeyde emekli maaşı alacaklar!”
Nasıl yaşayacaklar insanlar bu parayla?
Vikinglerin torunları, çocuklarının çalışma sürelerini 6 saate düşürmeye çalışırlarken bizde, çalışanların tüm kazanılmış hakları üstelik de yüzde 50 oy verilerek iktidara getirilen hükümet tarafından alınıp yok edildi kimse farkında değil.
Mezara girmeden önce emekli olma şansını yakalayabilenler alacakları parayla Amerika’daki evsizler gibi sokakta yaşamaya mahkum edilmiş durumdalar hiç kimsenin umurunda değil.
Ne otoyol bu milletin karnını doyuracak, ne köprü, ne de tüp geçit, memleket tepeden tırnağa çok uluslu kapitalist tekellerin daha çok kazanmaları, ülkeyi yönetenlerin de aradan kapacakları avantalarla daha çok semirmeleri için çoktan “ballı Pazar” olarak birilerine peşkeş çekilmiş, ehl-i Müslim uyanacak gibi değil!