Yazarlar

Zeytin yağlı yiyemem aman!

post-img
Yaktı beni, yaktı beni… Bir sabah vakti içilen buz gibi yarım kilo tam yağlı inek sütü yaktı beni. Midemi üşütmüşüm. Birkaç dakika arayla gelen sancılı kramplar, lavaboda dünya klasiklerini hatim edebilecek uzunlukta geçirilen saatler, cır cır böcekleri gibi ötüşerek tüm bina ahalisine yapılan yayınlar, hasılı berbat bir hafta sonu. Dostların, dostlukların sıcacık o yumuşak elleri sardı beni. Çok kısa süre içerisinde “sevgi” sayesinde kendime geldim. Ve “şimdi artık karşıma çıkan ilk arızaya çemkirmeye hazırım” derken Okan’ın (Tuna) yazısı düştü önüme. Okan Bursa Hakimiyet Gazetesi’nin yöneticisi.     Aynı zamanda yıllardır orada yazıyor ama… “Okan, abi tavsiyesi, bence sen artık yazma gülüm! Sadece idari işlerine dön. Canın eğer yazmayı çok çekerse Murat Dindoruk’a mesaj yazarsın, “çok güzel olmuş, eline sağlık” diye! Valla yazma artık sen.” Peki, ne mi yazmış Okan Tuna? Eski sosyalist, bu gün kendini solcu ya da devrimci sanan, şahsını eleştirdiler diye partilisi gençleri mahkemeye veren, esnafın dükkanlarını mühürleyen, ilçeye şimdiye dek doğru dürüst hiçbir hayrı dokunmamış Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz’ı ziyarete gitmiş Okan Tuna. Bizdeki eski solcu tayfası Amerika düşmanlığıyla yatar, 6’ncı filoyla kalkar. Kalktıktan sonra da kahvaltısını her gün bıkıp usanmadan Marshall yardımı ve köy enstitülerinin kapatılmasıyla yapar. Tüm siyasi birikimi hemen hemen sadece bu konularla sınırlıdır bunların. Tamam, yap Amerika düşmanlığı, canın öyle çekiyorsa yap ama örneğin, çocuğum oranın vatandaşı olsun diye üç ay kala Sam Amca’nın memleketine gidip doğumunu orada gerçekleştiren CHP’li Bursa Milletvekli çakma solcu Nurhayat Kayışoğlu’nu belediyede niye çalıştırıyorsun be kardeşim? Demek ki vatandaşlık verseler, sen de oğlunun sünnetini gidip Los Angeles’ta yapacaktın! (Bu arada Amerika’da doğum yapmakla, evladını orada okutmayı bir tutan menfaatçi dişi sinek düşkünü sahtekar solcu geri zekalı paçozları Küba’ya havale ediyorum!..) Bu ziyaret sırasında çekmecesini açıp bir dosya (!) çıkarmış Hayri Türkyılmaz.     Bu eğlenceli hikayeyi hadi gelin Okan’ın doymamış yağ asidi damlayan kaleminden hep birlikte okumaya başlayarak devam edelim yazımıza:   “Bilgilendirmeyi; (Okan, noktalı virgülün nerelerde kullanılabileceğine artık bi bak be gülüm, kazık kadar gazeteci oldun!  M.A.Y.) Hafta içinde ziyaret ettiğimiz Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz yaptı. Sohbet sırasında; Konu bir ara ilçede, Myrleia antik kenti üzerine kondurulmak istenen Kipa’yı, hatta buranın Özdilek tarafından satın alındığı yönündeki iddiayı konuşuyorduk ki, söz bir ara zeytinliklere kadar geldi. Sonra da; Konu “zeytinyağlı yiyemem aman/basma da fistan giyemem aman” adlı Bursa türküsüne geldi. (Antik kenti, Özdilek’i, iddiaları konuşuyorsunuz ve konu zeytinyağlı Bursa türküsüne mi geldi? Ömürsün valla Okan, canın o sıra zeytinyağlı fasul-ye mi çekti yoksam?) Başkan Türkyılmaz; “Bu Bursa türküsünün hikayesini yeni öğrendim ve hayretler içinde kaldım” deyince, biz de merak ettik. (Hımm!..) Hemen; Elini, makam masasının çekmecesine atıp, bir dosya çıkardı. Sonra da anlatmaya başladı. (Dosyayı çıkarmadan anlatmaya başlasa olmuyo mu? İlla bi şey çıkaracak yani, belgesi neyin olsun diye herhal?!.) Söze; Dünya Savaşı sonrasında ABD tarafından 1948-1951 yılları arasında Türkiye ile birlikte 16 ülkeye uygulanan “Marshall Yardımı”yla başladı. (Ve solculuk başlıyor!..) Geçmişten beri; Dünyanın en büyük mısır üreticisi olan ABD, biriken mısır dağlarını eritmenin yolu olarak, mısırözü yağı ihracatını keşfetmiş. (ABD mısırözü yağı ihracatını keşfediyor?!. Bu laf Hayri’nin mi yoksa Okan’ın mı bilemedim?!.) Yani; Marshall yardımının koşullarından biri de, Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıymış. (La Okan, hadi eski sürüm solculuk virüsü kapmış Hayri Türkyılmaz seni kendisi de bilmeden boş beleş konuşup kekliyor, dönüşte bir oku be yavrum “acaba doğru mu bu anlattıkları” diye? Hiçbir şey bilmiyorsan git Google amcana sor. Marshall yardımı koşullarının neresinde yazıyor bu “mısırözü yağı alma şartı? Hayri sana “çocuk bezi alma koşulu da konmuş” deseydi inanıp yazacak mıydın yine Okan?)   Ve hatta; (Ve hatta?) ABD’nin yardım şartlarından biri de, Türkiye’de bir margarin fabrikası (Vita) kurulmasıymış. (Oha! Okan, Vita ve Sana Yağ’ı üreten Ünilever Şirketi bir Hollanda-İngiltere ortaklığıdır. Türk halkının Hollandalı Lever Biraderler şirketi ile tanışmasıysa, Unilever’in resmi kuruluşundan öncesine dayanır. Lever ürünleri yani, margarin yağları Türk tüketicisine 1924 yılından itibaren bu şirketin yan kuruluşu G&A Baker Limited aracılığı ile ulaşmaktadır zaten. Ayrıca Türkiye’deki ilk margarin fabrikası Marshall planı tamamlandıktan sonra açılmıştır Okan. Kuran da Amerikalılar değil, Hollandalılardır, az önce dediğim gibi.)       Başkan Türkyılmaz’ın; Anlattığına göre, o dönemde, Mudanya da dahil olmak üzere Türkiye’nin batı kıyılarından yüzbinlerce zeytin ağacı sökülmüş. (Kanıt? Eğer gerçekten öyleyse, Hayri’nin dedesi sökmüş olmalı onları Okan!..) İşin ilginci; Bu sökülen ağaçlardan elde edilen çok değerli zeytinyağı, ABD tarafından alınmış, yerine mısırözü yağı gönderilmiş. (Tabi, Türkiye’yi öküzler yönetiyordu o zaman! Bu arada Okan, o mutlaka Adnan Menderes sanıyordur, Marshall planı Türkiye’de İsmet İnönü zamanında uygulanmaya başlandı ve Menderes’in iktidarının ilk yılında fiili olarak sona erdi. Hoş Amerika’yla ekonomik anlaşmalar dönemi başladı daha sonra ama adamlar 1948-1951 yılları arasında Türkiye’ye 225 milyon dolar para verdiler ve daha sonra da bu rakamı 450 milyon dolara çıkardılar. Üstelik de bu işi sadece Türkiye’de uygulamadılar. İkinci dünya savaşının ardından Avrupa ülkelerinin yeniden imarı için hazırlandı proje. Demokrat Parti parayı halkı mutlu edebilmek için ithalatta ve yol yapımında kullandı. Topraklarında neredeyse taş taş üstünde kalmayan Almanya’ysa kalkınma İçin! Bak sana bir tüyo daha… Hayri ve onun gibiler büyük olasılıkla köy enstitülerini Demokrat Parti’nin kapattığını sanıyorlardır. Oysa Amerika’nın baskısıyla İsmet İnönü döneminde fiili olarak CHP tarafından bitiriliyor köy enstitülerinin işi! 1946 yılında müfredat değiştirilip içleri boşaltılıyor önce; köy öğretmen okullarına dönüştürülüyorlar. 1954 yılında da o ezberci yapı tamamen kapatılıp, tarihin tozlu sayfaları arasına kaldırılıyor. ) Tabii; Bazı gazeteler aracılığıyla kara bir propaganda da başlamış ve Türk insanı, kanser yaptığı iddiasıyla zeytinyağından soğutulup, margarine ve mısırözü yağına alıştırılmış. (Atma Hayri din kardeşiyiz!) Bu nedenle; Yıllardır zeytinyağı kullananlar bile bırakmışlar zeytinyağını, katı margarine yönelmişler. (Okan, margarin zaten katıdır be yavrum!..) Başkan; Türkyılmaz’ı dinledikçe daha da şaşırdık. (Zaten onu dinledikçe bırak şaşırmayı, insanın akıl sağlığını yitirmesi bile işten değil!) Nitekim; (Netekim?) ABD’nin bu kara propagandası, bir türkü siparişi ile devam etmiş. (Oha! Kime sipariş ediyor len Okan? Özay Gönlüm’e mi yoksam? Bir insan okurlarını ancak bu kadar salak yerine koyabilir Okan!..) Bu amaçla; Zeytin ağacının en verimli yetiştiği yer olan Bursa merkezli bir türkü yaptırılmış. (Bursa merkezli? İçinden mi Bursa’nın?) Hepimizin bildiği türkü; “Zeytinyağlı yiyemem aman, Basma da fistan giyemem aman. Senin gibi cahile, Ben efendim diyemem aman” diye gidiyor. (Rakıyla da iyi gider. Adnan Okyar’ın kedicikleri formatında oynatıp, neşelendirir insanı.) Yani; Türk halkı, bir taraftan da ilaç satışı için kolesterole, damar sertliğine alıştırılmaya başlanmış, bu katı yağlar ile. (Hayri’nin komple komplo teorili düş gücü işe ilaç sektörünü de sokuvermiş!..) Dahası; İlerleyen yıllarda yaşanan/yaşatılan ekonomik ve siyasi krizlerden Türk kadını da nasibini almış. (Kilo alıp Akrep Nalan kıvamına mı girecek acaba Türk kadını habire margarin tüketmekten ötürü?) Çünkü; Bu türkünün yarattığı bilinç ile yüzde yüz pamuktan yapılan basma giysilerden de olmuş ve plastik içerikli polyester kumaşlar ile tanıştırılmış Türk kadını. (Bir kez daha oha diyorum ve başka da bir şey demiyorum yani! Türkünün yarattığı bilinçle Türk kadını yüzde yüz pamuktan yapılma olanlarını bırakıyor ve “plastik içerikli” polyester kumaşlarla tanıştırılıp, naylon don giymeye başlıyor! La oğlum Okan, plastik ne, polyester ne önce onu bi öğren be gülüm? Mesela, “plastik”, karbon (C) hidrojen (H), oksijen (O),azot (N) ve diğer organik ya da inorganik elementlerin oluşturduğu monomer adı verilen; basit yapıdaki moleküllü gruplardaki bağın koparılarak, polimer adı verilen uzun ve zincirli bir yapıya dönüştürülmesi ile elde edilen malzemelere verilen isimdir. Anladın mı? Polyester’se, polimerlerin bir kategorisi veya daha özel olarak ana bağları içinde ester fonksiyonel grupları içeren yoğuşma polimerleridir. Geç yan tarafa Sönmez Holding’e, sor birine anlatsın sana. Bu arada Amerika, Türkiye’de polyester iplik fabrikası mı kurmuş anlayamadım doğrusu, onu da söyleyeyim? Okan, valla sen hakikaten yazma bence artık, köşe kirliliği yaratıyorsun memlekette.) Yani; En sağlıksız ne varsa, dönemin hükümetlerinin de göz yumması ile, Türk insanına empoze edilmiş. İlginç ki ne ilginç. (İlginç ki, ne ilginç! İşte yazının sonuna geldik. Ve Okan o derin siyaset ve dış politika bilgisiyle zeytin yağlı fasulyeyi güncele bağlıyor artık: ) Müttefikimiz olan PYD/YPG/PKK terör örgütü hayranı ABD’nin şu yaptıklarına şaşırmamak gerçekten elde değil.” ……………………. Hasılı, uzun yıllardan beri yazı “cır cırı” olan Okan Tuna’nın, şimdiye dek Mudanya’da yaşayan hemen herkesi yıldırıp canından bezdiren CHP’li Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz’ın  o müthiş geri görülerinden istifade ederek kaleme aldığı son makalesi işte aynen böyle. İnternet’te şöyle bir dolaşırsanız akıl, bilgi ve mantık süzgeçlerinden geçirilmeden kaleme alınmış benzer pek çok yazının ortalıkta cirit attığını göreceksiniz. Evet, gerçi Yunanca versiyonu da var ama hadi diyelim ki türkü gerçekten bir Bursa türküsü olsun. “Gelin nazlaması” türüne girer bu anonim parça aslında. “Zeytin yağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” lafından siz ne anlarsınız? “Kanserojen etkisi olduğunu öğrendiğim için artık zeytin yağı yerine margarin tüketmeyi tercih ediyorum, Amerika’nın ürettiği o canım naylon, polyester kumaşlar varken bundan böyle basma da fistan giyemem şekerim” diyen bir Türk kadını geliyor mu gözünüzün önüne mesela? Valla kendini hala solcu sanan Hayri’yi bilemem ama… Benim gözümün önüne kentten ya da daha varlıklı bir aileden Bursa’nın dağ bölgesindeki köylerden birinde yaşayan yoksul, cahil bir adamla evlendirildikten sonra, daha önce baba evinde bol bol tüketmesine rağmen artık bulamadığı için “zeytin yağı yiyemeyen”, yine eskiden renk renk, desen desen elbiseleri olmasına rağmen artık “basma da fistan giyemeyen” cinbaş bir gelin geliyor! Şöyle diyor daha önce başka bir yavuklusu da olan bu cinbaş hatun yaşadığı bölgeyi anlatırken türküde: “Kaldım duman içi dağlarda, sevgili yarim nerelerde?” Gerek CHP’li Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz, gerekse Bursa Hakimiyet Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Okan Tuna bir fasulye olsun, bir enginar, bir kereviz olsun, zeytinyağlıyarak mı yiyiyorlar onu bilemiyorum ama nasıl sesleniliyordu türküde?   “Zeytin Yağlı Yiyemem Aman, Basma Da Fistan Giyemem Aman. Senin Gibi Cahile, Ben Efendim Diyemem Aman.”                        

Diğer Haberler