Bildiğiniz gibi 2006 yılının son günü, hem Kurban Bayramının kutlandığı ilk gün ile biten yılın son gününün bir arada yaşandığı yıl olarak anılarımızda yer alacak hem de İslâm dünyası için ilginç bir deney olarak tarihe geçecektir. Çünkü demokrasi, lâiklik ve Müslümanlığın özgürce bir arada ve beraber uyum içinde yaşayabileceğinin de göstergesi olacaktır.
Geçtiğimiz Perşembe günü yeni yılınızı kutlamıştım. Bu gün de Kurban Bayramını kutlamak istiyorum. Ama bunu da, kurbanın temellerine bakarak yapmak istiyorum.
“İlk ürünün, daha bol ürün vermesi için tanrıya ait olduğu düşüncesinden hareket eden ilkel insanın hak kurbanı adını verdiği bu anlayış hemen bütün ilkellerde saptanmıştır. İsrail Gezer’ de yapılan kazılarda içlerinde yeni doğmuş çocukların cesetleri bulunan küpler keşfedilmiş. Bu iskeletlerden hiçbiri sekiz günlükten fazla değildi. Bu yeni doğmuş çocukların hep aynı yaşta olmaları bu cesetlerin o yerin tanrısına kurban edilmiş ilk doğan çocuklar olduğu düşün-
cesini uyandırmaktadır… Çoban ilkellerde de (hayvancı toplumlar) yeni doğan ilk yavru hayvanlar tanrılara ya da şeflere sunulurdu. Bu bir çeşit değiş tokuştur antik dünya anlayışında ve bu açıkça ‘do ut des’ -ben veriyorum, sen de ver – anlayışıdır.
Öyle anlaşılıyor ki, Yüce Tanrı bu ilkel tutumdan insanlığı kurtarmak üzere bilindiği gibi Hz. İbrahim’e oğlu İshak’ı kurban etmek istediğinde Melek Cebrail eliyle koç göndermiş ve insan kurbanına son verilmesini sağlamıştı. Bu haliyle koçun kurban edilmesini ‘insanın kurtuluşu’ olarak algılamak doğru olacaktır.
Antik Yunan’da da buna benzer bir söylen vardır. Nephele bulutların tanrıçasıdır. Yeller tanrısı Aiolos’un oğlu Boitia kralı Athamas ile evlenir. Evliliklerinden Phriksos ve Hele adında biri oğlan diğeri kız iki çocukları olur. Ne var ki Athamas’a karşı hınç besleyen Hera (Yüce Zeuz’un eşi) kralın aklını karıştırır ve kral Nephele’den boşanır, Thebai kenti kralı Kadmos’in kızı İno ile evlenir. İno Nephle’nin çocuklarını kıskanır. Eşine çocukları tanrılara kurban etmesini öğütler. Kral Athamas çocuklarını tanrılara kurban etmek üzere bir dağın tepesine götürür. Bu sırada bulutların tanrıçası Nephle elinde bir koçla gelir ve çocuklarını işte bu altın postlu koçun üzerine bindirerek Karadeniz’deki Kolkhis kentine kaçırır. Yolda kızı Helle denize düşer bu nedenle de boğazlara Hellespontos (Hele denizi) denilmiştir. Oğlu Phriksos’la Kolkhis’e ulaşır ve burada koçu tanrı Zeuz’a kurban eder altın postu da kendini konuklayan kral Aistes’e armağan eder.
Altın Post söyleni Yunan söylenlerinde çok önemli bir yer tutar. Gemici Argonotlar Altın Postu aramaya çıkarlar. Elbette Karadeniz’de aranacaktır bu post. İşin içine Gemlik, Mudanya Fırat nehirlerinin de girdiği bir uzun ve hoş bir söylendir.
Konumuzun gerektiği kadarını aldığımız bu söylende koçun postunun altın oluşu belli ki, koç postunun insan giyim ve kuşamında aldığı yerin öneminden olmalıdır. Çünkü bu postu satar veya işlerseniz elinize elbette o tarihlerde altın geçecektir.
İşte sevgili okurlar sizleri insanlık tarihinin biraz olsun çokça eski zamanlarına doğru götürürken işaret etmek istediğim kurban derilerinin maddi değeriydi. Çünkü bu derileri yanlış yerlere vermeniz bilin ki toplumumuza karşı sıkılan bir mermi olarak geri dönecektir, eğitim veya sağlık hizmetleri yerine. Çünkü dinsel görüntülü sözde dernekler eliyle toplanan deriler terör örgütleri ya da PKK’ye gitmektedir. Altın postlarınızı devletin açıkladığı kurumlara bağışlayınız, ibadet ve sevaplarınız yerini bulsun.
Sevdiklerinizle birlikte, ülkemizin de huzurlu bir bayram geçirmesini, Kurban Bayramınızın mutluluklar getirmesini dilerim.