12 Eylül 80 sabahı Ankara’da Tunalı Hilmi’de bir gece kulübünde eğleniyordum. Sabah 03 sularında içeri askerler doluştu ve “Ordu yönetime el koydu. Herkes evine. Eğlence bitti!” Evet, eğlence bitmişti. Arabasına binen acilen evine doğru telaşla gitmişti.
13 Eylül’de gece saat 21’den sonra sokağa çıkma yasağı getirilmişti Ankara’da. Çankaya’da oturuyordum, hemen Köşkün iki sokak altında. O zamanlar Ankara kömür karası bir hava kirliliği yaşıyordu. Eylül, linyit ve mazot kullanmanın başladığı aydır Ankara’da. Çankaya’dan aşağılara doğru, ünlü 864m. Kavramı tepe yüksekliği olarak Ankara’nın en yüksek rakımıdır, anlayın rüzgâr esmediğinde ne duruma gelir kent. Dışarıda kent nefes alamaz hale gelirdi kükürt dumanından. Üstüne bir de Netekim Paşasının insan mühendisliği devreye girmiş, Ankara iyice nefes alamaz hale getirilmişti.
O günlerin ne yazık ki, etkilerini günümüzde halen yaşıyoruz. Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet, insanları bireyleştirerek Cumhuriyet denilen idealin toplum üyesi yapmak için yola çıkmış ve devrimlerini Yakoben anlayışla da olsa bu nedenle Halkçılık ilkesi üzerine oturtmuştu. O nedenlerle de cemaatlere dayalı tekke, medrese, zaviye gibi oluşumları kapatırken, ağalık, şıhlık, beylik gibi mansıpları yasaklamış, Kılık Kıyafet ve Men’i İsrafat yasalarını yürürlüğe sokmuştu. Arap Alfabesi yerine öğrenilmesi kolay Latin Alfabesini ulusuna önermiş ve böylece Cumhurun aydınlanma yoluyla yeni devletine sahip çıkacağına inanmıştı. Dilimizden Arapçayı attı.
Ezanı dahi Türkçeleştirdi. İstedi ki, Cumhur, dinini anlayarak, bilerek yapsın ve kendi dilinde, anlamadığı bir dilde değil, ibadetini yerine getirsin. İşte en çok bundan korkuldu, yani Türk’ün inandığı dini kendi konuştuğu dilde yapmasından. 1938 yılından sonra Atatürk’e açıkça ihanet edilmiştir. 12 Eylül Darbesi bu ihanetin ulaştığı en özgün noktadır. Suudi’nin Avrupada’ki Türk din adamlarının maaşlarını ödeme emrinin altında kendi şahsi imzası vardır. “Bana her gün birçok şey imza ettiriyorlar, atlamışım!” gibi bir anlatımın geçerliği ancak ve ancak Devlet Başkanlığı makamının işgal altında olduğunun bir kanıtıdır, başka bir şey değil. Yetmez Kürt kökenli vatandaşlarımız için söyledği; “Dağda karda yürürken ayak sesinden çıkan kart-kurt sözünden, Doğu’da yaşayanlara Kürt denilmiştir!” Bir ülkede bir adam Genel Kurmay Başkanlığına ve oradan devlet başkanlığına, üstelik bu entelektüel(!) yetenekle gelebiliyorsa, o ülkenin elbette ödeyeceği çok bedel olmalıdır. Bu gün o bedeli ödüyoruz toplumca.
Erbakan’ı kaçtığı İsviçre’den getirtip Milli Nizam Partisi’ni kurdururken Kenan Evren, CHP’yi yani Atatürk’ün kurduğu ve devleti kuran partiyi kapatabilmiş ve seçimlere sokmamıştır. Anayasa’ya din derslerini zorunlu olarak yerleştirmiş, Sünnî dinî eğitimin verilmesini Milli Eğitim politakası olarak topluma dayatmıştır. Farklı kültürlere ve inançlara saygı gösteren toplum yerine, ilk örnek (tek tip) Sünni Müslüman Türk dayatmasını toplumun önüne bırakmış, günümüzün birçok açmazının nedeni olmuştur.
Günümüz toplumu 12 Eylül’ün o akıl almaz kötü insan mühendisliğinin açmazları içinde çok önemli travmalar yaşıyor. İstanbul’daki Cami İmamının bıçaklanması, katilin cemaat tarafından linç edilmesi, bunun açık bir örneğidir. İstanbul Fatih İlçesi Çarşamba Beldesinde Türkiye Cumhuriyeti’nden çok ayrı bir cumhuriyet yapılanması olduğu günlerdir yazılı ve görsel basının gündeminde. Sanki başka yerler yok mu?
Bursa’da dini cemaatlerin bazı kitapevleri kanalı ile nasıl haberleştikleri, belediyelerde nasıl çöreklendikleri, kentin Doğu yakasında nasıl eğitimler verdikleri, camilerin Kur’an Kursu adı altında nasıl organize oldukları, Uludağ’da yıllardır şu ya da bu ad altındaki kamplarda yakın döğüş dâhil, kızlara ayrı, erkeklere ayrı hangi gazeteler desteğinde kamplar açıldığını kimse bilmiyor mu yani?
Daha yeni, Kızılay kampında çeşitli, Bursa dâhil Baro üyesi şeriat heveslisi avukatların eşleriyle birlikte kampı bir şeriat yuvası haline getirdikleri, 30 Ağustos Zafer bayramında dahi kampta yapılan kutlama yayınlarına nasıl müdahale ettikleri, Şeriat istedikleri, bunları açıkça ifade ettikleri tanıklarca ortada.
Bu durumda insanlar toplumun özgür bireyleri değil, cemaat üyeleri olurlar. Öyle ki, Bursa’ya yerleşen, Osmanlı’dan beri özgün yerleşke yeri olan bir Kız Yakup Mahallesi Muhtarı Trabzon’un Akçaabat ilçesinden göçüp muhtar olur da, Altıparmakta bir lokantada yemek yediğihemşerisiyle birlikteyken, Beşiktaş/Trabzon maçında, polisten öğrendim; “Beşitaşı nasıl sinkafladıysak, Bursa’yı da öylece sinkaflarız!” sözüne Bursaspor Yönetim Kurulu üyesi vatandaşımızın “Ayıptır, böyle şey söylenir mi? Ben Bursaspor yönetim Kurulu üyesiyim!” itirazını, altı kurşunla ve başından vurarak öldürmesi nedir?
Ne olacak, cemaat üyeliği kavramının iyice yerleşmesidir. Bursa’ya göçüyor, Bursa’da ekmek yiyor, Bursa’da, doğduğu yerler Fetih Sultan Mehmet zamanında 1473’te İmparatorluğa katılmışken, 1326’dan beri var olan bir mahallenin muhtarı oluyor ve BURSALI OLAMIYOR.
Çarşamba’daki cemaatten ne farkı var? Eylül İnsan mühendisliğinin sonuçları bunlar.
Çağdaş ve uygar Türkiye Cumhuriyeti, Kenan Evrenle hesaplaşmalı ve O’nu yargılamalıdır.