“Doğada var olan hiçbir şey kaybolmaz, yoktan da hiçbir şey var olmaz” temel bilim kuralı gereğince, doğada olan gerçek; “dönüşümdür”. Maddenin sürekli, kendini yenileyerek bir başka form’a dönüşmesi, yorgun form’un yeni unsurlarla bütünleşerek yenilenmesi, daha iyi ve sağlıklı bir bedene kavuşmasının ana unsurudur...
Bu değişim, insan ve o’nun ürettiği kurumlar için de geçerlidir. Konuyu nereye getireceğimi anlamış olmalısınız; AB üyelik görüşmelerinin 3 Ekim itibarı ile (saatlerin 4 Ekim’e dönüşme anında 23.58’de dondurulması) başlaması konusunda AB’nin Türkiye’ye verdiği sözün gününde yerine getirildiğini belgeleme konusunda gösterilen incelik, Dışişleri Bakanımız Gül’ün görüşmeleri başlatan kısa Türkçe konuşması, Türkçe’nin de resmen Avrupa dilleri arasına katılmasının da tescili olmuştur. Başka deyişle; fiili durumun resmiyete geçmesi, artık Türkiye’nin bir Avrupa devleti olup olmadığı tartşmalarının sona ermesidir olan.
Bu durumun öncelikle Türkiye üzerinde oynanan oyunların bir sona ermesini getireceği gibi, geleceği sorgulanan ülkeler sıralamasından, geleceğinin (her ne kadar ucu açık denilse de bu görüşmelerin) nerede olduğunun 3 Ekim tarihinden sonra yeterince belirginleşmiş olması önemlidir. Bunun ilk anlamı; Şeriatı İslâmi bir ülke olamayacağı gibi, artık faşist, demokrasinin geçerli olmadığı bir Cumhuriyet de olamayacağıdır. İlk tespitimiz; ülkede İSTİKRAR sorunu bitmiştir.
Balkanlar’da Türk ve Müslüman nüfusun karşılaştığı I. Savaş ve öncesi nitelikli katliam ve sürgünlerin, özellikle Selânik’in 1912’de Yunan ordusuna tek kurşun atılmadan teslim edilmesi ile İstanbul ve Anadolu’ya yayılan İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerinin belleğinde önemli bir kanama olarak yer etmesinin etkileri günümüze kadar gelmiştir sanırım. Çünkü, 1913 Bâb-ı Âli baskını ile iktidarı ele geçiren Enver Paşa ve arkadaşları, Anadolu’yu Türkleştirmeyi, Balkanlar’da İmparatorluğun uğradığı ihanet nedeniyle gerekli görmüşlerdi.
Cumhuriyet hükümetleri de bir miras olarak aynı siyaseti yürüttüler sanırım. Yani 6/7 Mayıs 1955 İstanbul olayları sırasında, 1913 Bab-ı Ali baskınında yer almış olan Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanı olduğunu unutmamak gerekir. İngiltere’nin Türk / Yunan düşmanlığı çıkarma siyasetine, İstanbul/ Anadolu’yu Türkleştirme işinde kolaylık diye bakılmış, DP iktidarı bu nedenle ceza da almıştı. Ayrıntıları yeterince ortaya çıkmış yakın tarihtir.
Her sabah ilkokul öğrencilerine “Türk’üm, doğruyum…” diye yeminler ettiren aynı anlayıştır. Sanki “doğru” olmayan, “ahlâksız” olmayan Türk yokmuş gibi. Kaldı ki, Türklüğü etnik köken olarak algılamak başka, devlet üst kimliği ile Cumhuriyet vatandaşlığı olarak algılamak başkadır. Bütün bunlara yanıt veren, tartışmaları bitiren süreçtir AB. İnsanın kişilik tartışmasını, uygarlık tartışması düzeyine çıkarması kolay değildir. Önümüzde bu tartşmalar var.
Şu yazdıklarıma bile katlanamayanlar olabileceğine eminim. Duyacaklarınız benden olmasın, bakın neler duyacaksınız daha görüşmeler devam ederken. Sokakta demokrat, evde “hırt!” olanlar, herkese “ahlâk” dersi verirken, vergi kaçıranlar, fatura kesmeyenler, işporta için mal üretenler, kayıt dışı için çırpınanlar… Siz AB’ye değil, AB size giriyor, komşu oluyorsunuz!
Türkiye kimlik ve kabuk değiştiriyor. Sancılı olacağı çok açık olacak bu “dönüm”e hazırlıklı olun.
Durumu bu noktaya 3 yıla yakın bir sürede getiren Başbakan sayın Erdoğan, Dşişleri Bakanı Gül ve AK Partisi’ne, kişisel olarak ne kadar teşekkür etsem azdır. Sağolun.
Aslında bugün Osmangazi Belediyesi’nin sessiz sedasız gerçekleştirdiği bir etkinlikten söz etmek istemiştim. Yani Turizm Sempozyomu’ndan. Gerçekten o denli akıllı öneriler, tebliğler ortaya konuldu, Bursa öylesine Turizm açısından incelendi ve değerlendirildi ki; turizmi sadece güneş ve deniz şeklinde anlayan, bu anlayış üzerine entegre tesisler kurarak ve sonra da bu tesisleri yabancı sermayeye satarak bir iş yaptıklarını sananlar, Bursa’da ortaya konan bu bilimsel araştırmalara kulak verebilseydiler keşke.
Ne yazık ki, ne Bursa ne de yaygın medyada yeterince yer alabildi bu çalşma. Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe bu konuda az emek harcamadı. Gerçekte Türkiye’nin temel sorunlarından biriydi incelenen. 30 Eylül / 2 Ekim tarihli sempozyum bildirileri yayınlandı. Bence ne yapıp edin ve yayından edinin. Ufkunuzun genişlediğini göreceksiniz.