Elbette herkes biliyor bu günü. Elbette herkes biliyor bugünün Türkiye’nin en önemli günü olduğunu. Mustafa Kemal, Cumhuriyet ve demokrasi; sahip olduğumuz en yüce değerler olarak Türk’ün MİRACIDIR. Düveli muazzama denilen Batı âleminin her türlü emperyalist devletlerine karşı verilen onurlu bağımsızlık savaşı, İslâm dünyasına o günlerden günümüze dahi ışık tutan, aydınlatıcı, insanlık tarihindeki ender bir direniş ve tasarım ürünüdür.
Günümüzde Türkiye, Ortadoğu’da iki kıta üzerindeki topraklarıyla bir Asya ve Avrupa devletidir. Kuzey Batı ve Orta Avrupa ile Ortadoğu’nun petrol zengini ülkeleri arasında en kısa karayolu olduğu gibi Karadeniz ülkelerini açık denizlere bağlayan deniz yolu ile birlikte son zamanlarda inşa edilen Bakû – Ceyhan Petrol Boru Hattı, gelişen doğal gaz projeleriyle çok önemli konuma kendini taşıyabilmiş bir ülkedir.
Günümüz Türkiye’si saydıklarımın yanında sahip olduğu genç nüfus, yetişmiş nitelikli insan kaynakları yanında yerküre üzerindeki kapladığı gerçek alan 814.578 Km2 verimli toprakları ile dünya siyaseti yapma gücüne sahip çok güçlü bir ülkedir. Günümüz Osmanlıcıları bilsinler ki, günümüz Türkiye’si Osmanlı’dan çok ama çok daha güçlü bir ekonomi, ordu, siyasa, yetişmiş insan kadroları ve ekonomiye sahiptir. Genç Türkiye’nin referansı İslâmiyet değil fakat lâisizmdir. İslâmiyet veya herhangi bir semavi veya değil din, sadece ve sadece kişinin kendi referansıdır. Ne yazık ki, günümüzde İslâmiyet’i referans olarak kabul eden bir parti iktidardadır.
İşin ilgi çekici yanı, referansı belli olan bu partinin, referansı merkez sağ ve sol olan partilerin hiçbir zaman yanaşmayacakları demokratik reform ve Mustafa Kemal devrim ve ilkelerinin talep ettiği Batı ile entegrasyon (bütünleşme/uyum) konusundaki tavır ve dinamiğidir. Bu tavır Türkiye halkının ezberini zorlama noktasına getirmiş durumda. Çünkü Batı ile bütünleşme çalışmaları yanında ne yazık ki, sahip olduğumuz Kürt milliyetçi terörünün Batı tarafından destek görüyor hali ile birlikte Ermeni sorunu konusunda karşılaştığımız akıl dışı baskı ve tek yanlı oportünist (fırsatçı) tavır, halkımızı Batı’ya kuşku (toplumsal genlerinde zaten var olan) duyulması konusundaki refleksini harekete geçirmiş durumda. Sağ ve sol ve ne yazık ki sığ partilerimiz ülkenin yarınlarına çözüm üretme konusunda siyaset üreteceklerine kaba milliyetçilik (çünkü çok kolay) üreterek kendi geleceklerini sanki teminat altına alma kavgasını verme görüntüsündeler.
AKP iktidarı ekonomide çok önemli bir değişimi ülkenin önüne koymuş, çok önemli uygulamalarla büyük aşamalara ulaşmış, ulusal sermayeyi uluslar arası hale getirirken, çok uluslu sermayeye de ülkenin finans dâhil (bir ülkenin kalbidir ekonomide) üretim sektörlerini tapusuyla birlikte satışa açmıştır ve her gün bu kararların uygulandığını görmekteyiz.
Ne var ki, bu uygulamalar ülkenin küreselleşme yani aslında international mobilities of capital denilen sermayenin uluslar arası hareketi karşısında aldığı yeni konumdur. Ancak bu konum ithalat ve ihracatta bir patlama meydana getirse de, ithalatın daha çok tırmandığını ve bu nedenle de ülkenin her yıl daha çok Batı sermayesine gereksinme duyarak gelecekteki üretimini ipotek etme demek olan borçlanmayı hızlandırdığını da göz ardı etmemek gerekir.
İşte zurnanın deliğinde zırt denilen nokta burasıdır. Çünkü Mustafa Kemal’in kurguladığı Cumhuriyet; Batı’nın uygarlık anlayışı, yaşam biçimi, bilimsel çalışma alanlarında gösterdiği atılım ve kararlılıktı. İsmet İnönü Lozan görüşmelerinde karşı çıktığı birçok konu sonucunda anlaşma imza edilirken Lord Kurzon’un sözleri unutulmamıştır (İngiliz delegesi): Bu gün karşı çıktıklarınızı şimdi cebime koyuyorum. Ancak bir gün bu kartlar siz ihtiyaç duydukça önünüze konacaktır!”
Mustafa Kemal bugün yaşamıyor. Bütün toplumu kapsayan bir lidere de sahip değiliz. Öyleyse sağ – sol – dinci falan demeden bilgi ve fikir sahibi herkesin elini taşın altına koyup terör, Ermeni sorunu, Kıbrıs, ekonomi gibi ciddi konularda ve özellikle Batı ile ne yapıyoruz ve ne yapmalıyız? Sorularına açık yürekle, bir diğerini dışlama ve tehdit etmeden yanıt arama günlerindeyiz, Büyük Ortadoğu Projesi de işin cabası!
Gerekirse ithalata kota uygulamasını dahi düşünmeliyiz. Geleceğimizi bu denli ipotek altına alamayız çünkü. Lord Kurzon’u haklı çıkarmanın alemi yok.
29 Ekim’e kolay gelinmedi.