Yazarlar

Ayna

post-img
Latince karşılığı speculum sözcüğü bize batı dillerinde speculate fiil olarak bir şey hakkında tahminlerde bulunmak, felsefede spekülasyon (düşüntü) ve ticarette ise spekülasyon yapmak (vurgun) anlamlarını getirir. Fakat speculation; ayna yardımıyla yıldızların hareketinin ilişkilendirilmesinin göksel taraması demekti o zamanlar. Gene Latince sidus (yıldız) sözcüğü consideration (faktör-neden) kavramı eklemleyen olarak ele alınıyor ve etimolojik olarak açılımında “bir bütün olarak yıldızların taranması” anlamında kullanılıyordu. Her iki soyut isim bugün aynalar üzerinde yansıyan yıldızlar üzerinde çalışmalardaki yüksek düzeydeki entelektüel faaliyet alanlarını kapsamaktadır. (Gök bilim) “Aynada yansıyan gerçek değildir, saygınlık ve kalbin duyguları ile vicdanın söyledikleri nerede?” diye soruyor Saygon’daki Ho Chi Minh Müzesindeki bir Çin aynası üzerinde okunduğu kadarıyla: “Güneş gibi, Ay gibi, su ve altın gibi, temiz ve parlak olun ve kalbinizdekini yansıtın!” İlâhi düşüncenin aynada yansıması düşüncesi güneşle simgeleştirilerek tanımlanıyor ve böylece ayna, güneşin simgesi oluyordu insanın çevresiyle anlamlı ilişki kurmaya başladığı dönemlerde. Ayna aynı zamanda, güneşin ışınlarını ayna gibi yansıtması nedeniyle de (ay)’ın da simgesiydi. Ayın suda yansıması doğadaki gerçeği değiştirmiyorsa da dolaylı olarak ayna bu durumda gerçeğin negatif halioluyordu. Yukarıda ne oluyorsa, aşağıda da o oluyor düşüncesi, ilkinin negatifi şeklinde algılanıyor ve bu durum yıldız biçimindeki iki üçgenin iç içe geçerek altıgeni oluşturması şeklinde simgeleştiriliyordu. İlk üçgen etkeni, ikinci üçken ise edilgeni simgelerken; dikey durumdaki cennetin, yatay durumdaki dünya üzerinde olmasını işaret ediyor ve ışığın suyun üzerinde yansıması bu durumda simgesel olarak evren doğumsalın göstergesiydi ya da öyleydi. Yeryüzü bu durumda onları bir değişime uğratmaksızın şeyleri yansıtma durumunda kalarak edilgen olduğu için Çin’de ayna, bilge kişinin eylemsizliğinin simgesi olmuştur. Bilge kişileri gösteren heykelciklerde: “Bilen konuşmaz, konuşan bilmez!” diye yazar. Türkçe’de de buna yakın bir atasözü vardır: “Söz gümüşse, sükût altındır.” Ay ışığını güneşten aldığı için ayna Çin’de imparatoriçenin simgesiydi. Ayna her kültürde evlilikte uyum ve mutlu bir evliliğin simgesidir. Aynanın kırılması ise, ayrılmanın, uğursuzluğun simgesidir. Tam ay durumunda insanların değişime uğrayacağı, tehlikeli yaratıklara dönüşme gibi düşüncede farklı boyutlara gelinmesi; aynanın sihri olarak algılanır. Bu sihir doğanın Şeytan’ın etkisi altına girmesi halidir. Bir gelenek ve önlem olarak bu nedenle evlerin girişlerinde bir ayna bulundurulur. Aynanın kutsallık olarak kullanılma alanı ilgi çekicidir İran’da. İran, Afganistan ve Pakistan’da aynayı halen nişanlı çiftin ilk karşılaşmalarında Ayin-i Bibi Maryam (Meryem) geleneğinde kullanırlar. Ayna çiftin karşılaşacağı odanın en uzak duvarına asılır. Çift iki ayrı kapıdan odaya girer ve doğrudan birbirlerine bakmak yerine aynadaki yansımalarını görürler. Böylece birbirlerinin yüzünü dünyanın çarpıttığı gibi değil cennette olduğu gibi hatasız olarak göreceklerdir. Bu durumda aynadaki görüntü; şeylerin gerçekte oldukları gibi görünmeleri bağlamında düzenlenmesi olanağını simgelemektedir. Sufî anlayışta, evren birçok biçim halinde olan Sonsuz Var oluşun kendisini doğrudan gördüğü birçok aynanın sıkıştırılmış halidir ya da Bir’in (Tanrının) yayılma derecelerinin yansımasıdır. İnsan da Tanrı suretinde yaratıldığı için bir hadiste: “müminin aynası, mümindir” diye geçer. Türkçedeki atasözü de bu kavramdan uzak değildir: “İnsan, insanın aynasıdır.” Orta Asya’da Şaman pratiğinde ayna; Ay ve Güneşi işaret ederek daha sonra da yeryüzünde olup bitenin kutsallığının aynadaki yansımasının araştırılmasıydı. Şaman elbisesi, ruhu göklerde dolaşırken şer ruhlarının saldırısından korunabilmek ve insanların eylemlerinin yansıması için aynalar ile donatılırdı. Bu Şamanistik bilgi nedeniyle bazı büyücüler günümüzde sanki kendilerine kötü ruhlardan bir zarar geliyormuş gibi muhatap oldukları kişiler önünde inleme, sızlama sesleri çıkararak sıkıntılı bir görünüm vermeye özen gösterirler. Günümüzde çarşı-pazarda Orta Asya, Pakistan, Hint kökenli başlık, giysi gibi satılan kumaşlar üzerinde birçok küçük ayna bulunmasının nedeni; Şaman kültürü sonucudur. Anadolu’da unutulan bu inançlar oralarda halen tazedir ya da egzotik ihraç malıdır. Söylene göre, Pythagoras (Pitagor) ruhun aritmetik, geometri ve müzik ile arınacağı ve tekrar başka bir bedende yaşama geleceği inancındaydı ve sihirli bir aynaya sahipti. Onu, taşıdığı gelecek bilgisini okumadan önce aya doğru yöneltirdi. Böylece aynayı büyücülük yerine; ölülerin, henüz doğmamış olanların veya halen bir görevi yerine getirmekte olanların ruhlarını çağırmakta kullanırdı. Günümüzde devam eden bir gelenektir; masa üzerindeki harfler dizini arasında dolaşan camdan bir tabak üzerine konulmuş parmaklarla ruh çağrılır ve geleceğin öğrenilmesi denenir. Filimler de ise büyücünün camdan küresi olarak çıkar karşımıza. Görüleceği gibi, ayna yaşantımızın çok önemli bir detayıdır. İşler iyi değilse esnaf; “İşler ayna, çal çal oyna!” diyerek bir belirsizliğe boşuna göndermede bulunmaz.

Diğer Haberler